Kasatura

Bir gün düşlerin oturmuş sabahı beklerken
anlamak mı, yoksa bizi yaşamak mı istersin diye sordular...








Tanıdık bir kimsesizlik duygusu, geldiği yer yağmurluymuş ki, ıpıslak yanına çöktü.
Şehir suskunluklarının en çıldırtıcılarını ücra sokaklardan toplamış.
Kaldırımların uykusuzluğu var üzerinde.
Tinercilerden boşvermişliği, tüm dükkanlardan kapitalizmin kokusunu, fahişelerden, tenlerin soğukluğunu
Meyhanelerden, entellerin boş sorularını, adamcıkların küfürlerini, kimse benim kadar efkarlı değildir
şarkısını söyleyen ağır abilerin sigara dumanlarını.Küçük ve zavallı hayatların korkutan kalabalıklarını
toplamış gelmiş.

Etinin kafesinde yaşayanı ele geçirmeye çalışan şeytan
adına yakılmış en korkunç şarkıları söyler.
Bir akıl sapması yaşayabilirsin,aynılaşmanı isteyen
anlamsızlığın zincir halkalarından biri olmanı isteyen deccalin saldırısına uğrayabilirsin
Paketleyip kaburga kemiklerine astığın tüm kaosların etrafa dağılabilir .Ne çok şey varmış
şaşırdın mı?
Üzerinde korkularına iyi gelecek bir muska yok . Bu kalabalığı hissettiğin an
içinin devriyesinin sirenleri çalışır.Sol göğsündeki hükümlünün ıslığı, hayatın
nemli soluğuna karışır.

Yaşam çirkindir, yaşam piçtir diyen, lüzümsuz bir cehenemi sırtında taşıyan uyumsuzla
Yeryüzünün tüm hiddetine rağmen, yaşamak eyleminin ıslıklı kahramanı senin içinde.






Kendimliğimiz değişirken, içimizin inancı eksilirken, korku dolu mimiklerle karanlık bir tünelde yolumuzu
bulmaya çalışmıyor muyuz.,Tek bir öze ait, çatışan iki hafızanın dayanılmaz ağırlığı bu yolda yoruyor bizi.
Yol dediğimiz ne peki.
Geldiğimiz yer , geldiği yeri arayan akıllıya da Tanrı insan ismini vermiş.
Yanımızda ne var, ellerimiz, yüreğimiz, gözlerimiz.En ağır yük gözlerimizde
acı, hüzün
sevinç, kabahat ,günah, mutluluk hepsi o kapıda .İçin giriş kapısı
İçin giriş kapısında kirli harflerle öfke yazıyor.
eğer istersen bunu değiştirebiliriz
öfkemizi batan gemilerden çıkarabiliriz
geceleri nasıl uyuruz bazen bir balinada bazen bir fıçıda
bazen deniz kabukluların içinde
suratımıza çarpmasın diye hayat...

Bu sularda hangimizde kaptan ehliyeti var
sen de muçosun ben de..

Ve bu sular ürkütücü
sessiz
gürültü için akortu bozmak yeter
akortu bozdum mu
sus mu diyorsun
Peki susuyorum, kirli harflerimi yıkayana kadar...







Kirli harflerimi yıkadım


Sol göğsümdeki hükümlü, sevi kokan dudaklarıyla göğe doğru ıslıklar çalıyordu.
İhtiyacı yoktu, hüzünlü ruhlardan kopan kelimelere.
Yeterince zengindi gözleri.
Tanrı bu iyimserliğe şaşırdı.
Melekleri yolladı bakın bakayım, anarşist hiç mi bir duygu yok
Çocuklar, sorgusuz sualsiz, yasaksız engelsiz büyümek için şifalı otlar aradı saçlarımda.
Elimde görünmez kasaturamla hastalıklı sıkıntıları kazımaya hazır, her sabah tekrarlardım
İnsanın suçu yok
İnsanın suçu yok

suçlu kim..


suçsuzsun!!

Fedakarlık son taaruzunu kaybettiğinden, kelebekler dağları seçtiğinden beri
suçsuzum
artık özlemem savaş filmlerini
ben çekmedim o ağlayan fotoğrafları

suçsuzum!

Geçmişin ihanetlerini celladıma bağışladım

Cır cır böceklerine binbir üzgün ifademi, bir gülücük karşılığı sattım
Onlar binbir hüzünlü şarkıyı söylerken Çınar ağacımda
Ben yalnız bir gülümsemeye sakladım, dünyanın tüm felaketlerini

Kahırlarım dinlendi, tekrar savaşmaya hazır...

02 Eylül 2012 3-4 dakika 45 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar