Katil ''Bin'' Yaşında

Hani öyküler vardır ya, süslü cümlelerle başlar; ?Yağmurun çiselediği bir akşamdı? diyerek başlanır söze, ya da ?Güneşli bir bahar sabahıydı? diye...
Ama o gün ne yağmurun çiselediği bir kış akşamıydı ne de güneşli bir ilkbahar sabahı.
Sıradan bir gündü işte.

Ve ben gidiyordum. Şimdi adını bile hatırlamadığım birinden bir meçhule gidiyordum. İnsanın koşarak kaçamayacağı tek şey kendisidir sanırım. Lakin kaçıyordum. Kalabalıkların içinde kendimden koşarak kaçmaya çalışıyordum. Üstüm başım hem yırtık hem de kirliydi. Üstelik sakallarım da uzamıştı. Üstümde siyah bir palto vardı. Aslında tam olarak siyah değildi. Sanırım rengi eskilikten griye dönmüştü. Ben eskilerimden kaçıyordum ama eskiydim.

Yanıma bir çocuk geldi kalabalığı yararak. Kimseyi itmeden çekiştirmeden, çarpmadan geldi. Kocaman gözleri vardı. Dudaklarının üstünde bir beni. Siyah tel-tel saçları vardı.
"Uzasa ya saçları" dedim.
Uzadı.
Yanıma geldi. Kocaman gözlerini gözlerime dikerek: ?Sen benim babamsın? dedi.
Sustum.
Şaşırmıştım. Üstelik ben gidiyordum. Bana bakıyordu. Gözleri; yüreğindeki öksüzlüğü, benim yüreğime inci-inci, tane-tane işliyordu. ?Sen benim babamısın? dedi.
Ben sustum...
Üstünde allı pullu bir elbise vardı. Üstüne tam oluyordu. Lakin ruhuna boldu.
Arkamı döndüm, gidiyordum, sırtıma dokundu.
?Japon balıklarını sever misin?? dedi.
?Muhabbet kuşlarını sever misin? O severdi? dedi.
Ben sustum.
?Nereye gidiyorsun?? dedi.
Bir adım attım.
?Beni de götür? dedi.
Ben bir adım daha attım. Yüzümü döndüğüm, benim yalnızlığımdı. Kaçmaya çalışıyordum. Kaçtığım şey benimle geliyordu. İnsan kendinden koşarak kaçamıyor...

?Sen benim babamsın? dedi.
Ben ?Hayır? diyemedim.
Koca kafasını yüreğime yasladı: ?Babam olsaydı beni severdi? dedi.
?Sen de onun gibi sever misin beni?? dedi.
İttim...
Gidiyordum...
Yolumdan alıkoyma beni çocuk!
Yolum uzun...
Ben onu ittim, o geldi.
Sessizdi.
Yumuşacık kelimeleri vardı.
?Sen benim babamsın? dedi.
Ben gittim...

Yolum uzundu. Üstelik suçluydum. Bir suçlunun cezasını parmaklıklar ardında çekmesiydi benim kendi bedenime ve yüreğime hapsolmam.
Ben gittim.
Yüzüm ona dönük kaldı...
Döndüm, sessiz çığlıkları bedenime fişek oldu.

?Sen benim babamısın? dedi. Ben yine sustum. Döndüğüm yerde bir tek o vardı. Bir de kaçmaya çalıştığım eski vardı. Üstümde hala eski paltom, karşımda kocaman öksüz ve buğulu gözler...
Ben sustum...
Ben sustum, o çocuk ikinci kez öksüz kaldı. Yarım kalan bir hikaye oldu.
Sonu gelmeyen bir başlangıç ve suçlu bir adamın bin yaşındaki gözlerine, bin yaşındaki ellerine, bin yaşındaki yüreğine yeni bir suç oldu...

Kaçmak için bir bahane daha var. İnsan kendinden koşarak kaçabilir mi? Yarım kalmış, öksüz kalmış bir hikayenin kötü kahramanı, kendinden koşarak kaçabilir mi?
Koşuyordum...
Şimdi, kendimden kaçıyordum.

Kaçışım, bir suçlunun cezasını parmaklıklar ardında çekmesiydi.
Kaçışım, benim kendi bedenime ve yüreğime hapsolmam.
Kaçışım; bin yaşındaki ellerime kelepçe, bin yaşındaki gözlerime amalık, bin yaşındaki yüreğime dağlanmış sessizlik.
Bin yaşındaki ?ben? öksüz bir çocuğun katili...

13 Mart 2009 3-4 dakika 4 denemesi var.
Yorumlar