Keçi Yiyen Keçi

Beşeri bellek kalleştir. Unut dersin unutmaz ve hatırlamaya çalıştığında da nafile. Cehennem dedikleri de bu olmasın sakın? Zehirli bir yarı bilinçlilik hali, düşler ile gerçeğin yer yer birbirine girdiği... Uzamda en net ayrımlar yine rakamlar ve sayılar. Rakamlardır sizi siz yapan. DNA zincirinin dizilimi de soluduğun nefes de bıraktığın karbon da rakamlardan oluşuyor. Beşeri belleğin de rakamla ölçüldüğü yerlere gidebiliriz buradan. Da ne yazık ki samimiyetsizlik de bilinçle başlar...


Anthony Bourdain, dünyayı gezen bir şef. Ama ötesi de var elbette bu adamda... Hani ne yaparsa yapsın, farklı yapan adamlar vardır ya; Bourdain onlardan. Bir inşaatta duvar örse, onu da en azından felsefi nitelemeler ile yapabilecek bir adam...

Anı çoğunluktan farklı biçimlerde işleyebilen, multi zaviye sahibi bir adam Bourdain. 8 Haziran, 2018’de intihar ettiği haberini aldığımdan beri fırsat buldukça programlarını bitirmek üzere daha çok izler oldum.

Bir bölümünde Fransa’ya gidiyor ve kendisine keçi kesiliyor. Keçinin her yerinden kendisine ikram ediliyor. Keçinin sıçtığı yer de dahil. Gülüşmeler, kahkahalar eşliğinde “bu keçinin şurası, bu burası” şeklinde sıra ile yeniliyor. En son sivri bir form geliyor; bu işte keçinin o küçük küçük, zeytin çekirdeği zeytin çekirdeği şeyleri sıçtığı yeri. Neresi olduğunu yedikten sonra öğreniyor, cevabı ise; “Sanki Angelina Julie’nin kıçını yiyorum”, yine kahkhalar...

Bazen kaybolmasına izin vermek gerekir. Buraya yine geleceğiz... Şimdi değil.

Tüm bunlara benzer, eğlenceli enstantaneler ile birlikte dünyayı gezen bir adamın, baya geçmişteki bir demecine rastlıyorum. Kendi programında “artık bana dünyanın her yeri aynı imiş gibi geliyor”, intihar etmeden 15-20 yıl önce düşülmüş önemli bir şerh esasen. Tüm bunlar anlaşılabilir. Kişi tükenmenin türlü türlü yollarını seçmek zorundadır. Son dinleyeceğin şarkıya karar vermek bile bende başlı başına bir saygı duyma isteği uyandırıyor. Acaba en son ne dinledi...

Resmi göz ile algılayıp, el ile çizmek gibi, bellek ile depolar, zeka ile yorumlarsınız. Böyle adamların bellekleri çok güçlüdür.

Spiritüel bir yorumda, obsesyonun, aktarılamayan, çok güçlü psişik enerjiden ibaret olduğunu okumuştum.

Belleğin gücü ise obsesyonlara içkin. Böyle adamlar obsesiftir, aynı şeyi aynı anda ve daha sonra da bir kaç açıdan tekrar tekrar yaşayabilir. Af edersiniz, bunu yapacak göt de böyle adamlarda oluyor. Yani, vakti geldiğinde benden bu kadar diyebilmeyi.

Ne demiştik, multi zaviyeli ve de anı bir başka işleyen bir Adam... Çok güçlü bir bellek! E işte böyle adamların yatağında huzurla ölmesini beklemek de aşırı bir iyi niyet. Belki de doğanın ilerleyen asırlarda iyileştireceği bir öz sakatlığı...

Eh, bellekte bir ton yük. Bir de omuzlara ayrıca bir yük bindirirse kişi, belki de Bourdain gibi 60’lı yaşlarını da bekleyemez!

Bir şeylerin kaybolmasına izin vermek gerek. En azından 60’larını görebilmek için... Önce omuzlardan başlamalı yüklerden kurtulmaya. Bellekle savaşmanın ve mütabakata varmanın yolları mevcut hem... Hem de yer yer çok iyi bir yargıçtır, güçlü bir bellek!

Bir de, kişi yatağında kanseri ya da kalp spazmını bekleyecekse de, son dinleyeceği şarkıya karar verecekse de; bunu yaparken omuzları dik ve alabildiğine güçlü olmalı sanki?

01 Ağustos 2023 3-4 dakika 5 denemesi var.
Beğenenler (4)
Yorumlar (6)
  • 15 ay önce

    Sayın Yalçın,

    Zamanın hızını artıran bir yazı... Sonra bir bakıyorsunuz, zaman kendi hızında kaybolmuş. Duran zaman mekanı da durdurur. Ve obsesyonlar işte tam bu noktada ortaya çıkıyor yani obsesyonun enerjisi zamana fren yaptırıyor, sonra yok ediyor zamanı. Fraktallar gülümsüyor zihinlerde.

    Ben böyle deneyimledim ve normal olan hiç bir şeyi kabul etmiyor zihnim. Kendimi yaşama dair ne varsa inandırmaktan da artık vaz geçtim... olması gerektiği gibi olsun gibilerinden akışına bıraktım.

    Güzel yazı aşina üslup var olasın.

  • 15 ay önce

    :) Fırat nesildaşım teşrif etmiş. "yine kahkhalar..."bir a harfi eksik çıkmış.. Sorma bende de dünyanın harf hatası vardır zaten insan kendisini göremez, ola ki nesildaşları ola göstere..

    Yine dolu dolu, zihinden girmişsin ya yazıya, lakin benim isim hafızam berbat. geçmiş saatlerde okumuştum yazıyı, lakin okuduğum hiç bir özel isim aklımda kalmadı. Bu yazıdaki özel isimleri anarken, ( pardon angeli joi mi neyse o kalmış zihnimde) bir parantez daha( o da magazin sayfalarından kalmıştır) bakma gereği duyuyor musun kitaba veya internete yoksa zaten zihnindeki anekdotların sahiplerini o an hatırlıyor musun?

    insan ölürken bile dinç ölmeli ifadelerini okurken, 50 yaşına rağmen devamlı sporla kendi vücudunu taş gibi yapan bir arkadaşım geldi aklıma. vur diyor vuruyorum kaslar o biçim yani, bir ara evine ziyarete gitmiştim tekerlekler yaylar onların yanında bir gitar vardı. eğer tekrar karşılaşırsam veya arayıp konuşursam arkadaşıma da şiirle edebiyatla ilgilenip ilgilenmediğini soracağım.

    verdiğin örnekler sanırım hep fransız, umarım cahilliğim meydana çıkmaz:) fransız sandım yani.. fransız deyince aklıma bu akşam ilber ortaylının enver paşayı anlattığı bir video izledim bugün konu konuyu açarken almanlardan girdi fransızlara geçti oradan laiksizime vb. orada fransa'nın dışişleri biz 18 yy. laiksizim ihraç etmedik derleşmiş. bir çok şey dedi de, şimdi enver paşaya hem islamcı hem türkçü gibi bir şey dedi, islamcı mı türkçü mü tam demedi. enteresan bu adamlar ya, ya tam de ya geveleme dimi?

    eğer yorumumla yazını ziyan ettiysem çok özür dilerim.

    intihar olayları ve dünyanın her yerinin aynı olması durumunu zaten biz y'ler epey yaşıyoruz, günümüzde bahsettiğin insanların daha da çoğalacağını düşünmemek elde değil, ha o insanlar gibi kalbur üstü mü olurlar orası ayrı ama? bizim nesil kağıt üstündeki ders programlarına aşina, sonradan internet ve telefon uygulamalarındaki takvim programlarına, daha önce de belirtmiştim, ben şahsen bazı şartlar oluştuğunda ölümümü kimseye veya doğaya bırakmam sanırım, bu şartlar insandan insana değişir ama bir yalnız kalırsam, iki değer verdiğim kişi kalmazsa yanımda yani durmaya gerek yok ki dünyada. ha olur da yakın zaman içinde zihnimizi internete bağlarlarsa:) o zaman sanırım doğal olarak son nefesi verene kadar bekleyebilirim diğer türlü ıhh sarmaz beklemek.

    yabancı terimlere aşina değilim. franktaldır obsisyon mu neyse onlara. bu tip yazılarda terim olarak bilmediğim kelimeler karşıma çıkınca sinirliyorum kendime, lan ben neden bilmiyorum der gibi, yazıları rica ederim her zihnin anlayacağı dile indirge please:) en başarılı yazı nedir derlerse; derim ki kahve pişpirik oynayan adamın veya sanayide araba tamircisinin veya en fazla lise mezunu çiftçinin anladığı yazıdır derim. bu bakımdan senin yazılarındaki bence en büyük hadikap bunlar, üst perdeden yazman, testiye derya sığdıramazsın nesildaşım:) zaten bizim kafalar çatlak sayılır bizi de düşünmem icap etmez mi??

    ölmeden önce son şarkısı dinleyen bir adamın videosunu koymuştum şiirin birine, bir dakika video ismini paylaşayım, Solmaz Neragi, Nobahari, şadi Şirazenin bir şiiriymiş dünyaca ünlü iranlı yönetmenin dinlemek istediği şarkı. Şarkının bir sözüyle; bu haraç mezat yaptığım yorumu bitireyim, sürçi lisan olduysa nesildaşım.. "Çünkü bu ömrümüzü sadece umutlanmakla geçirdik"

    Eksik olma, hep yaz ve hep ol nesildaşım, sağlıcakla.

  • 15 ay önce

    Edebiyatla'ya hoş geldiniz Fırat kaleminizden güzel paylaşımlar okuyacağız Tebrikler