Kendi Düş Yağmurunda Yıkanmak
...
Sağanak bir yağmurun milyonlarca tanesinden düşen damlaların dünden kalan
çisentilerinin akıp gitmesine tanıklık etmişti dün bedenim. Şimdi düşten arta kalan tüm hayal kırıklıklarının üzerini iki kez çizmekte ellerim. Çizdiğim resmi beğenmeyip karalayan bir veçhe bu anlamda üzerimde taşıdığım suret.
Hayal kırgınlıkları avucumun tam ortasında, kaldıracak bir raf, saklayacak bir sandığı bekliyor zihnim. Ancak varılmamış tüm izahların yabancısıyım atıp savuran söylemler kadar...
Sağanakların ardı sıra yorulmuş bir damlayım kendi boşluk yağmurumda, anlaşılmaz laflar etmenin yollarında yürüyen bu ayaklar kimin? Benim mi ve ben miyim? Kendi daralttığım sınırların içinde sıkışıp, bollaşmayı dileyen.
Uykunun kanadına tutunmuş düşlerim çekiyor kolumdan belki bir rüya belki de rüyadan ötede bir boyuta ilk gidenlerindenim.
Attığım tüm adımlar kendime uzak, kendi vahamda kırgın rüzgarı oynuyorum. Her savurduğu dalda kendisi de savrulan acemi bir rüzgara değiyor ellerim.
Her yerde başkaldıran rüzgar, bende soluklanıyor, sükut damlıyor dudaklarından. Bakıyorum, sığınacak kuytusu olmayan kanatsız bir firar yanağımı okşamakta...
Dağın başına yaslanan asi rüzgar saçlarımda esiyor bu aralar. Ellerim çok uzak, tenim çelikten bir zırh, erişemeyen rüzgarların kırgınlığı gözlerinde, kıvılcımlar saçılıyor göğün yüzünden şimdiye.
Hoyrat değilim, hiç birimiz hoyrat değiliz! Tüm bu kaotik gölgelerin ekseninde ve dünya denen yerin çeperinde. Korkak yalnızlığa sarınır gölgede bir karartı, ben değilim
Benden kopan bir zerrede değil eminim.
Yol eski. Yürüdüğüm kaldırım taşları yerinden oynuyor, düşüncelerim sabit. Ellerim amaçsız ilerlediğim yol hedefsiz. Ben sırra kadem basmış gün ışığını arıyorum nedensiz. Kendi daraldığım noktada boğuluyorum sebepsiz. Ağır hezimetler geçiyor karşı köprünün üzerinden ve ben sonsuzluğa dikmişim gözlerimi, ne zaman ölür ölüler bilmiyorum... Sahi hangi adımın tutsak yaklaşımıydı şimdi ayaklarımın adımlayıp, zihnimin buna deneyim dediği?
Darmadağın bir şehrin kalabalığını soluyor nefesim, gölgeler biriktiriyorum ceplerimde belki hepsini birbirine ekleyince günışığına değer başları.
Yürüyorum şehrin caddelerini. Dünde eskitilmiş kahkahalar çarpıyor yüzüme. Teğet geçen yalnızlıklara çiviliyorum kahkaha bozuğu kırılmaları. Oynaşıyorlar öylece kuytuda...
Bir eski istasyonda adımlar ayaklarım. Yolcular bekler gelenleri ve yine yolcular uğurlar gidenleri meçhul adresli yollarda kaybeder kimileri geleceği kimi dünden kaybetmiştir bulur kendisinden gidenleri.
Ve duvarlar yarı zindan yarı saydam camdan yükselirler. Kimi kırılır, kimi aşılır ve en çoğu hapsolur duvarların içinde.
Bir faniyim gece ve gündüzün sonsuz yolculuğunda. Biraz senden biraz da bendendir anlattığım. Sarf ettiğim her cümlede kendimi incelerim. İşte kendi düş yağmurumda yıkanmaktan mütevellittir tüm hikaye.
Biraz yanılsama çoğu da yansımadır şu an içinde bulunduğum bu kareye. Soruların tükendiği ütopik bir yerdir burası gördüğünü bilene.
Seçmediği bir şeyi yaşamak benden değildir şu bedene.
Her seçim ben, her seçtiğimde tercih ise geçilmeli bir an önce bu dersten. Tecrübe etmenin modası çoktan geçmiş ben gelirken, şimdi deneyimliyoruz adım adım ilerlerken...
Sevgiyle...
İnsan var olduğu müddetçe düşler bitmez, bitmesin de zaten, geleceği kuruyoruz onların sayesinde...👍
Güzeldi tebrikler Maide hanım...
sağlam kaleme ne denir ki; akışı kuvvetle muhtemel yaşanmışlıklara dayanan ve acılardan mütevellit bir söylem...beğeni ile okudum..
sevgili Maide tekrar tüm kalbimle kutluyorum arkadaşım çok enfesti sevgimle👍
Guzel bir yaziydi, devami olur mu bilmem ama devam etmeli bu kalem. Yureginize saglik. Sevgiyle kalin