Kendi Saçlarının Rüzgarında Üşüyen Kız

Şarkılardan da kaçar mı insan? Ama her şey bu kadar hatırlatırken Seni, şarkılar nasıl unuttursun, yaraya tuz basmak gibi bir şey bu... Açık yarayı kesmek, kanatmak gibi bir şey... Geçmez ki hiç o zaman, kapanmaz yaralar...

Savrulduğum rüzgardan değil, rüzgarın savurduğu saçlarımdan üşüyorum ben. Yokluğun kadar donuyorum. Sensizliğim kadar susuyorum... Seni görmediğim kadar özlüyorum.. Seni görmediğim günler git gide çoğalıyor. Sensiz geçen saatleri sayarken, Sensiz'liğe uyanan günlerim başladı... Seninle uyuyordum ama yanımda sen yoktun. Günler birbirini kovalıyor, Sensiz bir sürü gün'üm oldu, yetmezken ömür bize, şimdi Sensiz asırlar geçiyor...

Soğukta gidilmez ki !....
Hiç değilse şu ay çıksaydı, öyle gitseydin, giderken üşümeyecek misin?

Gece gidilmez ki !
Gece karanlık, korkarsın. Sen korkmasan da ben korkarım, gidişin kabus olur korkarım, uyuyamam, odama karabasanlar gelir, korkarım... Sen gidersen ben korkarım...Biraz daha kalsaydın.... Biraz daha ısınsaydık, belki erir birbirimize yapışırdık, belki bir neden olurdu aramızda, ayrılamazdık...

Korkum; Sensiz yılların hızla geçiyor olmasından ve Sensiz yaşlanmaktan...

Bu sessizlik, bu üşümek, bu soğukluk ölümü hatırlatıyor bana. Ölmek geliyor içimden. Farkı var mı şu halimin ölü'den? Hayallerimle birlikte ben de Öldüm !...
Can çekişmelerim de son'a erdi, hatırlıyor musun? Sana Son'um demiştim, Son'um olacaksın... Son'um oldun işte... Burada son'um oldun.

Bu gitmek...?
Bu susmak...?

Bu soğukluğa daha fazla dayanamam ki... Hızla akşam oluyor, aynı hızla sabah olmuyor... Soğuk en çok geceleri acıtıyor. Ben feryat-figan susuyorum... Avazım çıktığı kadar susuyorum.. Sus-pus oluyor odam, sus oluyorum...

Bu ilk değildi ki... İlk aldanışım değildi, ilk kanışım da değildi. Ama ilk kez seni benzetiyordum kırgınlıklarıma...İlk kez sen eklenmiştin hayallerimin kırıklarına.

Rüzgar'a bıraktım kendimi, savursa da beni en çok saçlarım üşütür beni... Artık dokunamadığın saçlarım... Dokunamadığın için soğuktur en çok.

Birlikte dolaştığımız sokaklardan geçerken, yolumu değiştiriyorum artık, her gün geçtiğim yolları başka yollarla birleştirip, sıyrılıyorum sokaklardan, çıkmaz sokak oluyor her sokağın sonu.. Gidemiyorum.. Sana çıkan her sokak şimdi çıkmaz sokak, ne yana dönsem, soğuk taşlar... Oturuyorum bazen, her yerim uyuşana kadar oturuyorum. Soğuk önce dokunduğu yerleri yakıyor, sonra bu soğuk yanıklar tüm bedenime yayılıyor, içimdeki Sen uyuşmuyor, hala capcanlı içimde, hala taptaze.

Bazen benden daha şanslı olduğunu düşünüyorum. Bu Aşk'ın cenazesi üzerime kaldı, gezdiğimiz her yer bana kaldı, Sana ise unutmak kaldı... Unutmak daha kolaydı, Gezdiğimiz her sokak çıkmazken bana , unutmak imkansız... Keşke bir rüzgar gelse saçlarım gibi savursa bu kenti, silinse tüm hatıralar, ayaklarımın bastığı her yer sızlatıyor ayaklarımdan başıma kadar...

Rüzgar savurmuyor duyguları, saçlarımdan başka dokunduğu bir şey yok burada... Keşke Havva kadar Yalnız olsaydım, cennetten kovulsaydım. Şimdi Cennetim zannettiğim yer cehennemim oluyor, ben cennetinden kovuldum...

Rüzgar saçlarımı savuruyor,
Ben üşüyorum...
Sokaklar seni hatırlatıyor,
Ben üşüyorum...

Saçlarım savruluyor,
Kendi saçlarımın rüzgarından donuyorum...

Dönüyorum...
İç dünya'ma...
Kimsenin olmadığı bir dünya'da, aslında baştan olması gerektiği gibi, geç kalınmış bir yalnızlık benimkisi... Sonradan Cennetten kovulan Havva gibi...

Şimdi o kadar yalnızım...
O kadar üşüyorum saçlarımdan...

(Yirmi Bir Mart İki Bin On İki - 22:00)

22 Mart 2012 3-4 dakika 94 denemesi var.
Yorumlar