Kendi Sonumu Baştan Yazdım..!

Beynim allak, bullak! Şimdi bir şeyler yazmak istesem de, yazmak için kullandığım kelimeleri anımsayamıyorum! Sanki kıyıya vuran dalgaların kıyıdan açıklara çekilmesi kadar beynimden çekildi bütün kelimeler. Beynimin sahilinde gel git'ler, çocuklar gibi oynaşmakta. Beyin hücrelerimden yapılan kale/ler bir tekme ile yıkılacak kadar sağlam.

Bir boşlukta dolanıyorum saatlerce, birazda sarsakça. Elimde kalem, not aldığım kara kaplı ajandam var. Oturuyor bir şeyler yazmaya başlıyorum. Yazdıkça kelimeler art arda sıralanıyor, sıralandıkça daha çok yazıyorum. Sayfalarca yazdığımı fark ediyorum. Yazdıklarımı okumak için yazmaya başladığım sayfaya dönmek üzere geri dönüş biletimi görevliye uzatıyorum. Sayfaların arasından hızla geçiyor ve başlangıç noktasına varıyorum.

Attığım başlık bıraktığım yerde yok! Kendi etrafımda sayfanın üzerinde dönüyor, rotasını kaybetmiş gemi gibi oradan oraya savruluyorum. Bulamıyorum! Yazdıklarım baştan, ortadan ve sondan silinmeye başlıyor! Silinen yazıları yeniden elimdeki kalem ile yazsam da başka bir taraftan silinmeye devam ediyor. Onca yazılanlar bir süre sonra yok olup gidiyor.

Olduğum yere yığılıp kalıyorum. Bir süre sonra kendime geliyorum. Oturuyorum birazda bağdaş kurarak. Kafamı iki elimin arasına bırakıyor ve yazdıklarımın hangi faili meçhul cinayetinin katili tarafından silgi ile katliam yapıldığını düşünüyorum. Aklımı yitireceğim galiba.

Çevremde anlam veremediğim hareketlenmeler, gökyüzünde biçimlenme olmakta! Ellerimle gözlerimi kapıyorum. Bir yandan da ne olduğunu yada birazdan ne olacağını anlamaya çalışıyor, olanlara bir anlam veremedikçe ruhumu korku, bedenimi ürperti sardığını fark ediyorum. Bu durum karşısında sarılacak birini arıyor bulamıyorum, gölgem bile beni terk etmişken. Ne kadar yalnızım ve bir o kadarda çaresiz.

Gözlerimi, el hapsinden çıkarıyor etrafıma bakınıyorum. Yeryüzü, gökyüzünden düşmüş yıldızlar ile dolu. Bir zamanlar öğle vakti, güneşli bir günde gökyüzüne baktığımda gördüğüm yıldızlar olduğunu fark ediyor başımı kaldırıp gökyüzüne bakıyorum. Bir adım geri atıyor ayaklarım beni, bin adıma bedel.

Gök yüzünde bir çift göz bana bakmakta. Bakan Dila, gözler Dila'nın gözleri.Yaşadıklarımın ne olduğunu anlamaya çalışmanın içerisinde bir kez daha ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Sanki ortaçağ dönemini anlatan fantastik bir filmin başrol oyuncusuyum. Bu filmde yönetmen yok, senarist yok, ışıkçı yok, sahne amiri yok, kameraman yok. Sadece bana bakan bir çift göz birde ben varım. Evet; olsa, olsa bir film'in sahnesi bu anlar!

O bir çift gözü ne çok özlediğimi anımsıyor daha yakın olmak için zirvesi kar ve buluta esir düşmüş dağ'a doğru sarsak, sarsak yürüdüğüm sahil yürüyüşlerine inat koşmaya başlıyorum. Koşarken, bu zamana kadar hiç böylesine hızlı koşmadığımın farkına varıyorum. Dağ'a yaklaşıyorum. Uzaktan küçük görünen dağ, yakından bakıldığında ne kadar görkemli duruyor.

Gözüm korksa da ne dağlar aştığımı hatırlıyor, tırmanmaya başlıyorum. Saatlerce yapmış olduğum tırmanışa rağmen hala tepeye varamayışım beni sinirlendiriyor. Tekrar yola koyuluyorum aldığım bir nefes aralığından. Önce yüzümü, sonra tüm bedenimi okşayan soğuk rüzgar tepeye yaklaştığımın habercileri oluyor. Artık ellerim acımaya ve kanamaya daha çok başladı.



Kanama ey ellerim.

Bir zamanlar ?o?nun elleri vardı ellerimde,

Şimdilerde avucumda sıcaklığı duran.

Yapma!

Kanama!

Kanatma!

Beni!

Ellerimden akan kan; Dila'dan hatıra kalan avuç sıcaklığını yıkıp geçiyor. Avuçlarımda yer yüzünün en büyük kan felaketi oluyor. Ağlamaya başlıyor, gözlerimden akan nil nehrine yakın yaşların kenarında avuçlarımı yıkıyorum. Avuçlarım hiç bu kadar üşümemişti. Ah Dila; bir avuç sıcaklığı gönder bana. Ki; yaşadığımı, yaşadığını bileyim. Ölsen/m haberim/n olmayacak.

Hatıralardan Dila sürüyorum ellerime, merhem niyetine. Artık ellerimi daha iyi hissediyor tek yolcusu ben olduğum yolda, yoluma devam ediyorum. Artık zirvedeyim. Dizlerimin üzerinde sürünerek vardığım zirvede doğruluyor, başımı gökyüzüne kaldırıyor Dila ile göz göze geliyoruz. Bir bakışının dilencisi olduğum bir çift göz'e uzun zamandır bu kadar yakın olmadığımı, tutacak kadar yakın, benim olmayacak kadar uzak olduğunu düşünüyor bir ahh çekiyorum binlerce ahlara bedel. Ah/irim sen, bugünüm sen, yarınım sen. Ahretimde sen olursun inşAllah.

İkimizin yalnızlığında ki kısa süreli suskunluğumu askıya asıyor konuşmaya başlıyorum bütün sustuklarımla. Biliyormusun! Senin için yazdıklarım bir, bir silinmeye başladı! Yazarken harf, harf seni; kelimeleri silah haline getirip öldürmedim bendeki seni. Yirmi dokuz harften yaptığım evde yaşattıkça seni o zaman mutlu olabilirim ancak. Hani, beni hiç sevmedin demiştin ya! Dünyaya bin defa gelsem, bin defa seni tanısam, sen bin defa gitsen, ben bin defa daha seni beklerim, birazda gidişini. Sevemedim işte.

Suskunluk askısından suskunluğumu giydim üstüme. Sustum. Sayfalarca yazdığım Dila'ya neden kısa cümleler ile seslenmiştim! Yazdıklarım kadar neden konuşamıyorum! Yazarken gerçek, konuşurken yüz hatlarımda yalancılar durağından gelen tren mi geçiyor beni ele veren. Kalbimin treni sen nerde kaldın? Yetiş.

Suskunluğumu ve düşüncelerimi, yırtarak içinden geçen ok haline getirilmiş o sözle irkiliyorum. ?Beni, sevdiğin ile aldatıyorsun..? Her şey sus pus olmuş bana bakmakta. Gözlerim yuvasını terk edecekmiş gibi büyüyor, iki dudağımın arasında ki mesafe hiç bu kadar açılmamıştı. Bu şaşkın halimi görecek olsa biri, halime anlam veremezdi. Beni sevdiğin ile aldatıyorsun sözü, önünde durulmaz dalga halinde gelmiş yerle bir etmişti beni.

Her yanımı karanlık sarıyor, kendimi saklamak için karanlığa sarılıyorum. Artık üşümüyorum bulunduğum dağın zirvesinde, zaten yağan kar'da durdu olduğu yerde. Hiç bir şey hissedemez oldum. Hissedememek ne kadar kötü bir duygu. Yoksa, yoksa öldüm de, kendimi değil sevgimin içindeki sevgiliyi yaşatmaya çalıştığım için mi farkında deyilim.

Avrupa ve asya kıtalarını birleştiren köprü kadar yorgun, bitkinim. Üstümden şehirler arası ağır söz taşıyan tır'lar geçmekte. Ey sevgili; hangi şehirden yollarsın hiç bir gönlün taşıyamayacağı sözleri/ni!

Dila'ya kavuşmak için ileri attığım adımlar şimdi bilinçli bir şekilde geri gitmekte. Dağın zirvesinde en uç noktasında duruyor kollarımı iki yana doğru açıyor Dila'nın gözlerinde, kendimi boşluğa bırakıyorum. Dila'nın gözlerinden düşüyorum. Düş'tün, senden düştüm. Büyük zorlukla çıktığım zirveden bir çırpıda iniyorum sonsuzluğa.

Dila'nın neden ?beni, sevdiğin ile aldatıyorsun? sözünü düşündüm, belki de birazdan son bulacak nefesten önce. Çok eskiden Dila'ya yazdığım bir yazı aralığında buldum cevabı. ?Şimdi senden çok ötelerde ?ulvi? bir ?sen? taşıyorum içimde.? Meğer kendi sonumu baştan yazmışım.

07 Ağustos 2009 6-7 dakika 21 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar