Kendimi Affediyorum

Yaşamımız boyunca içinde bulunduğumuz her dönem bize başka perspektiflerden bakmayı öğretir. Okul ve eğitim görmüş her insan mutlaka en az üç kitap okumuştur. Kitapları kategorilere ayırarak kendi görüşlerimize ve sempatimize uygununu seçmişizdir. Kitaplar bizim için ihtiyaç duyduğumuzda sarılacağımız en iyi dostlardır. Neden kitaplara dost olarak bakarız? Kişiden kişiye değişen bir seçim ve alternatiftir bu sorunun cevabı.

Kimisi boş zamanlarını değerlendirdiği sadık bir arkadaşı olarak bakar, kimisi bilgi eksikliğini tamamlamak amacıyla, kimisi entellektüel bir insan olma hedefindedir. Kısacası hayat, öğrenmekle geçer.
İster kitaplardan olsun, ister diğer iletişim araçlarından. En büyük hayranlığımız, aslında bilgiyedir.
Çünkü özümüzde ruhumuzu besleyen yegane besin bilgidir. Ruhumuzda bu dünyada bize gerek olan vücudumuzu besleyerek yaşamımızı bilinçli geçirmemizde destek verir. Dünyada kullandığımız bedenimize yüklediğimiz o kadar çok yük vardır ki, bu yüklerin çoğunun anlamını bilmediğimiz için yaşam bize karmaşık gelir. Karmaşıklığı yaratan esas unsurun bedenimize yüklediğimiz anlamını bilmediğimiz bir sürü şeyden kaynaklandığının farkında bile değilizdir. En basiti; AŞK. Bu kadar basit yazılan bir kelimenin hayatımızdaki derinliğinden haberimiz var. O kadarını biliyoruz. Ancak aşkın bedenimizde yarattığı derin ve karmaşık duyguların ne olduğunu ve ne manalara geldiğini, hangi psikolojik sorunlar getirdiğini ya da hangi dertlere deva olduğunu çoğumuz tahmin bile edemiyoruz. Ruhsal boyutlarda sorunlar yaratan birçok sebep; sebebi sadece aşk olmayan pek çok duyguların sentezlenememesinden kaynaklanır. Bunun da tek sebebi KENDİMİZİ NE KADAR TANIDIĞIMIZDIR.

Kendimizi ne kadar tanıyoruz? Kafamızın içinde bir beyin var. Bu beyinin ne işlevlerde neler sentezleyebildiğini, neleri ne kadar kaldırabildiğini, şuur denen işlevin hangi katlara da alçalıp yükselerek, bilinç dediğimiz kaynağa bizi ulaştırabildiğini. Bunları öğrenmek aslında çok kişinin işine gelmiyor çünkü bilginin sorumluluğunu taşımak ağırdır.

Bilginin sorumluluğu nedir?


Buna insanın kendini bilmesi deriz. Çünkü kendini bilen insanın, bilginin sorumluluğunu taşırken kişiliğinde mütevazılık vardır. Rol icabı değil gerçek anlamda."Bilginin sorumluluğu olan insan" , dünyasal bedenine tamamen hakim olan insanlar için söylenir. O insanlar vücutlarına giren çıkan her duyguyu takip ederler ve o duyguların vücutlarındaki dolaşımında ne etkiler bıraktığının farkındadırlar. Buna sembolik olarak "suyun gücünü kontrol etmek" denir. Dünyasal bedenin sadece et ve kemikten olduğunu düşünen bir insan hayatı karmaşık bulduğu için sadece mekanik bir yaşamda huzur bulmaya çalışır. Yaşam onu nereye götürürse ona ayak uydurmaya çalışır ve o yönde pratik bir öğretime tabi olur. Bu zanaattir. Sanat yaşamın bilge yönünü kullanmaya çalışmak ve bir bakıma daha ruha hitaptır.

Kendimizi ne kadar tanıyoruz? Aynaya bakarken kendimiz hakkında gerçekleri itiraf edebiliyormuyuz? vicdanımızı rahat sorgulayabiliyor muyuz? Kendimizi, herşey için affedip, bu affedişin, bize başka insanları ve hatta hayatı affetmemizi sağladığının farkında olabilmekle, ruha uzanmaya başlarız.

Herşeyden önce, en yüksek bilgi yaşamımız boyunca olan bütün dünyasal planda öncelikle kendimizi affetmek, kendimizi affetmenin anlamını bilmek araştırmak ve bu araştırmada samimi olmaktır. Kendini affedebilmeyi bilmek, karşımızdakine kendimiz gibi bakmayı ve onu anlayarak kendimize yol açmayı öğretir

Ruh ve madde birliğini sağlamamız gereken çağlardayız. İçsel uyanış çağlarında.


Sevgiyle

05 Mart 2010 3-4 dakika 9 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar