Kendini Eğitme Potansiyeli
Her insan doğar, belli bir zamana kadar gelişme ve büyüme şartlarını tamamlar.
Genetik bizim yaşamımızda büyük bir bölümdür aslında. Sağlığımızın can evi burada yatmaktadır.
Sonrasında hormonlar ve beslenmek faktörü...
Ruh dengesini de ilave etmek gerek. Stres; çağın hastalığı olarak karşımıza dikilir, can yakar, bazen de süründürür..
İnsan ruh sağlığı için bir şeyler yapmalı; temeli sağlam ise, katkı sağlamalı ve geliştirmeli..
Ruhtaki bazı travmalar; bedenin yorgunluğu, bitkinliği, umutsuzluğun karamsarlığa dönüştüğü ortamı hazırlar. Gençlik dönemlerinde can sıkıntısı gibi kendini hissettirir ve sonrasında asabiyete, içe kapanıklılığa ya da tam tersi hırçınlığa ve saldırganlığa da sebep olabilir.
Eğitim yine görev başında olmalı hayatımızda. Ailenin gerçek manada eğitimi; anne babanın ruh sağlığını kontrol edebilmesi gerekli.
Daha evvel de dediğim gibi; insanın toplum sağlığı, onun bütün şartlarının normal olmasıyla orantılıdır.
Sevgi ortamında büyür, sağlıklı beslenirse ve çevre buna katkı sağlarsa ne alâ...
İnsan hep aynı kalamaz aslında; (kalmak istemekte inat edenler hariç) beden gelişmek ister, bilgilerini çoğaltmak için hep uğraşır. Ama bizler sade fikirlerimizle önünü hep kapatmayı, direnerek 'okumamayı' öğretiriz ona. Böylesi daha kolaydır belki ondan.. okumak demek sadece kitaplar olarak değil; insanları okumak, doğayı okumak anlamında..
Her insanda vardır bu potansiyel. Kimisinde az, kimisinde çoktur. Yatkınlık yine genlerden belki.
Ya, insan psikolojisi..
Her şey elimizde aslında; yeter ki biraz bilinç ve eğitim alalım.
Bir kadın tanıdım; çocukluğunda baskı altında büyümüş, korku kültürüyle eğitilmiş, zamanı gelince evlen/di/ril/miş. Yirmi yılı olmuş evleneli. Ne zaman görsem hastalıklarını anlatır ve evinin bitmez temizliğinden.
Temizlik hastalığı derler ya işte ondan muzdariptir. Araştırdığımda bu rahatsızlığına sebep yine çocukluk döneminde yaşadıkları. Aile ne kadar önemli aslında; güvenmeyi, sevmeyi, başarıyı ve başaramamanın acısını insan burada öğrenir. İşte gelişme dönemi bu yüzden önemlidir. Bu kadar yalnızlaşmanın, bu kadar bencilliğin olduğu bir ortamda, ?niye' böyle olmasının en önemli sebepleri bu aslında. Toplum insanlarla oluşur. Bu insanlar birbirine güzeli de çirkinliği de öğretir.
Eğer biz, görmezlikten gelmeyi bir kenara bırakıp, çocuklarımızı insan yerine koymayı öğrenebilir ve diğer çocukları da kendimizden sayarsak daha güzel yaşarız.
Ben merkezli komşuluk, ben merkezli politika, ben merkezli aile....
Kültür, demokrasi, saygı, eğitim, sağlık, ekonomi...
İnsan bu ilkelere sevgisini katarak uygun taşları koyarsa hayatına işte mana ikliminde öyle hoş olur ki. Coşar adeta, fırtınalara karşı dayanıklı olur. Kadın ise eğer, daha iyi bir toplum ürer... erkek ise eğer, kadına haksızlık etmek, çocuğuna haksızlık yapamaz.. Çocuk ise eğer, okula ne için gidildiğini idrak eder kitaplarına zarar vermez...
Hayat yeşerirken, güzel düşünceler girsin rüyalarımıza. Uyandığımızda mutlulukla saçılalım dört bir yana, yaşamanın hazzını işletelim hüzünlü ruhlara..
Sevmek yetmiyor ki kuru kuruya, bilinç lazım. Yüreklere nakışlamak lazım; eğitimin potansiyel gücünü, hayallerin gün gelir gerçek oluşunu, çocuklarımızın da büyüyüp bizlere tepeden bakabileceğini...
Ayağımızı denk alma zamanı..
Her şeyin parayla satın alınılamayacağına inandırmak zamanı...
Ve kadınlarımızın hak ettiği değerde olma zamanı.....
Deniz Hanım, son derece etkileyici ve gerekli olan bir konuyu ele almışsınız. Kendimizi eğitme potansiyelimizin birey bazında bir kronolojisinin olduğu gerçeği vurgulanmış yazınızda. Bireylerin kendi gelişimişliği, toplumun gelişimine uzanan önemli bir yol. Beğenerek okudum. Saygıyla...