Kendini Yeniden İnşa Etmek

Hayat, insanın önüne serilen bir labirenttir. Duvarları kimi zaman sıkışmışlık hissi yaratır, kimi zaman bilinmezliğin heyecanıyla çağırır. Dar geçitlerde yankılanan ayak sesleri, bazen bir hayaletin fısıltısı gibi, bazen de kendi iç sesinin çığlığı gibi çarpar duvarlara. İnsan, bu labirentin içinde bir çıkış ararken aslında kendi boşluklarını keşfeder.


Kendini var etmek, kendini bilmekle başlar ama bilmek yetmez. Çünkü bilmek, yük taşımaktır. O yüzden herkes bilmek istemez. Çoğu insan, başkalarının çizdiği yolların güvenli kıvrımlarına sığınır. Ama bazıları, yolun kendisini üretmek zorunda olduğunu bilir. İşte bu yüzden en büyük savaş, insanın kendi varlığına karşı verdiği savaştır.


Bazen bir odanın içindesin, dar bir ışık aralıktan sızıyor. Perdeyi açsan aydınlanacak ama perdeyi açmak cesaret ister. Çoğu zaman karanlık, ışığın bilinmezliğinden daha güvenli gelir. O yüzden insanlar kendi gölgelerine sığınır. Çünkü ışık, çıplaklığı getirir ışık, fark etmeyi öğretir. Ve fark etmek, artık eskiye dönemeyeceğini bilmektir.


Zaman ilerledikçe kendini unutmaya başlıyorsun. Çünkü zaman, öğüten bir makine gibi çalışıyor. Adını, anılarını, çocukluğunun kırılgan coşkusunu yavaş yavaş öğütüyor. Bir sabah uyandığında aynadaki yansımanın sana yabancı geldiğini fark ediyorsun. Kimdin? Kim olmak istemiştin? Kim oldun? Tüm bu sorular, bir girdap gibi içine çekiyor seni. Ama işin tuhaf tarafı şu: Aslında hiçbir zaman tek bir kimliğin olmadı. Sadece alıştığın maskeler vardı. Ve o maskeler eskidiğinde yüzün boşluğa düşüyor.


Bir şeyi kaybettiğinde mi anlıyorsun onun gerçek ağırlığını? Belki de ağırlık, eksiklikten doğar. İnsan, kaybettiğiyle tamamlanır kimi zaman. Çünkü eksiklik, seni yeniden inşa etmeye zorlar. Ama inşa etmek her zaman güzel değildir. Bazen tuğlaları üst üste koyarken elin kesilir, bazen yanlış inşa ettiğini fark edip tekrar yıkman gerekir. Ve her seferinde kendinle yüzleşmek zorunda kalırsın. İşte bu yüzden en acı verici olan şey, bir şeyi kaybetmek değil, kayıpların içinde kendini tanımaktır.


Yaşam, anlam ve anlamsızlık arasında asılı kalmış bir terazidir. Bir taraf ağır basınca, diğer taraf kaybolur. İnsan, dengede durmaya çalışırken ya umuda tutunur ya da boşluğa düşer. Ama belki de düşmek, en büyük keşiftir. Çünkü bazı hakikatler sadece dibe çarptığında görünür olur. Ve belki de hayat, o hakikatleri görme cesaretini bulabilenler için bir anlam taşır.


Ama kim bilebilir ki? Belki de tüm bu çırpınış, sadece başka bir yansımadır.


Turgay Kurtuluş

28 Şubat 2025 2-3 dakika 6 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (1)
  • Yaşam, anlam ve anlamsızlık arasında asılı kalmış bir terazidir. Bir taraf ağır basınca, diğer taraf kaybolur. İnsan, dengede durmaya çalışırken ya umuda tutunur ya da boşluğa düşer. Ama belki de düşmek, en büyük keşiftir. Çünkü bazı hakikatler sadece dibe çarptığında görünür olur. Ve belki de hayat, o hakikatleri görme cesaretini bulabilenler için bir anlam taşır.

    Bilgelik izleri taşıyordu yazınız. Daha nicelerine. En içten tebriklerimle.