Kır çiçeği Aşk ve Dört Mevsim
Kır çiçeğinin dört mevsimlik ömrü;
Mevsim sonbahardır;
Tüm ihtişamıyla doğan güneşle yeni bir gün başladı her zamanki gibi yeryüzünde. Sonbaharda, rüzgara inat ağaçlarda yeşeren dallar ve minik tomurcuklar... Her biri rüzgara meydan okurcasına 'işte sarsıldım, ama düşmedim, yok olmadım' der gibi. Tıp ki minik bir kır çiçeği gibi...
Dağların eteklerindeyse, tüm masumiyetiyle büyür kır çiçekleri. Minik bir kır çiçeği de, ufacık bedeniyle sonbaharın deli rüzgarına göğüs gerer tüm cesaretiyle...
Derken mevsim kış olur;
Kar ve fırtına savururken ağacın yapraklarını, acımadan kıyar kir çiçeğinin de masumiyetine. Ah, ah o masum kır çiçeği, ne suçu vardı özgürce yaşamak istemekten başka? Kardelen değil ki o kara göğüs gersin. Sade, nazlı ve narin bir çiçek yalnızca. Evde saksıda, insanoğlundan dilenerek su beklemektense, Tanrının bir damla yağmurunu bekleyecek kadar da gururludur aslında...
Kır çiçeğim, sonbaharda minicik bir tomurcuktun sonra kara kış geldi, o körpe yapraklarını senden alıp götürdü kışın deli fırtınası. Engel olamadın, çaresizdin. Küstürdü bu mevsim seni rüzgara, boynunu büktün...
Sonra mevsim ilkbahar olur...
İlkbahar yetişti kara kıştaki kırçiçeğinin imdanına. Ve tabi beraberinde eskisinden daha da güçlü yapraklarını getirdi bahar sana. Tomurcukların çiçek açtı, serpildin. Tüm masumiyetinle sen, mütevazı her gönle taht kurdun. Ve aylar geldi geçti yüzünde aynı gülümseme, içinde sonsuz huzur....
Ve mevsim yaz olur;
Mevsimlerin en zalimi buldu seni. Güneş, bu mevsimde kurutur bedenleri, suyun varlığına şükreder tüm bedenler. Sen kır çiçeği, sen de seni sen yapan Tanrı' nın bir damla yağmuruna hasret kaldın. Hatta kırlarda açan nazlı, özgür bir çiçek olmaktansa, su bekleyen herhangi bir saksıda, herhangi bir çiçek olmayı istedin, daha uzun yaşayabilmek için. Bu mevsim seni de isyankar yaptı kır çiçeğim seni de. Tek gerçek aydınlık kaynağımız Güneş, aydınlatırken bizi, seni karanlığa mahkum etti. Şimdi narin yaprakların soldu, kurudu ve tüm masumiyetinle benliğin yok oldu. Dört mevsimde bir yıl sona ererken bir kır çiçeği daha yok oldu. Başın sağ olsun zavallı doğa...
Aşkın dört mevsimlik ömrü;
Aşkta da ilk mevsim sonbahardır;
Evet, sonbahardır aşkın mevsimi -aslında herhangi bir mevsim yaşansa da, aşkın başlangıç vakti sonbaharı anımsatır insana- Aşk sonbaharda başlar. Sonbahar rüzgarı sürükler insanı, engel olamaz aşka, kapılıverir rüzgara, aşık olur her insan. Aşık artık, yalnızca aşkı yaşar; bir tek kalbine kulak verir, sevdiğini her şeyin üstünde tutar, sımsıkı sarılır kalbi aşkına.Bu aşkın ilk mevsimidir...
Sonra mevsim kış olur;
Rüzgar fırtınaya döner. İnsan kalbindeki aşkı kaybetmeye başlar yavaş yavaş. Gözlerini kamaştıran aşk sihrini yitirmeye başlar git gide çünkü. Birden gerçekler çıkar su yüzüne. Kabullenemez gerçekleri yine de yüreği, görmezden gelir tüm olumsuzlukları, aşkından vazgeçemez. Bahara kavuşacağı ve fırtınadan kurtulacağı günleri ümit eder, dayanır, dayanır...
Derken aşkta mevsim ilkbahar olur;
İlkbahar yetişir karakışta aşkın imdadına. Kış bitmesine bitmiştir ama, aşığın kalbindeki aşkın yerinde yeller eser artık. Kış aşkına beraberinde götürür. O eşsiz duygu, fırtınaya yenik düşer, rüzgar aşkı dört bir yana savurur ve sonsuza gider...
Aşk yerini çoktan sevgiye ve alışkanlıklara bırakmıştır artık. Her şeyin farkına varan aşık, gözünü kamaştıran sihirden kurtulmuş olsa bile yine de vazgeçemez sevdiğinden. Zoraki kabullenişlikler başlar bundan böyle; sevgiliye olan alışkanlık gibi.
İnsan sevdiğini değiştirmekten de vazgeçer ve onu olduğu gibi kabul etmesi gerektiğini anlar, çaresizce kalbine 'sen onu o olduğu için sevdin, böyle sevdin. Bırak böyle kalsın, yeter ki sevgisi hep içinde olsun, o seninle olsun' diyerek avutur durur kendini.
Sevdiğine olan değerin, saygının hatta sevgisinin tükenmesindense aşksız yaşamayı ve gerçekleri kabullenir. Beklenti azalınca huzur çoğalır ya, aşığın kalbinde de sevgi huzurla el ele, mutlu aylar geçirir. Ve geçip giden huzur dolu aylardan sonra aşkta son mevsim gelir...
Aşkta mevsim yaz olur;
Bir aşkta yaşanması gereken her şey yaşanmıştır artık. Muhakkak sona gelinir. Sevgi artan zorluklara göğüs geremeyecek, gerçekleri görmezden gelemeyecek kadar azalmıştır, tükenmiştir artık...
Aşkın benliğinden neleri götürdüğünü anımsadıkça insan, isyan eder yaşadığı aşka. Artık huzuru, mutluluğu sevdiğinde değil hayatta var olan küçük ayrıntılarda bile bulabileceğini düşünür. Hatta aşkı hiç tatmamış olmayı istediğini farkeder. Tıpki yazın kavurucu sıcağına isyan eden, daha uzun yaşayabilmek için saksıda insanoğlundan su bekleyen, alelade bir çiçek olmak istediğini anlayan zavallı kır çiçeği gibi. Ve nasıl kır çiçeği yazın yavaş yavaş yok olmaktansa kışın fırtınasında yapraklarını kaybetmeye razı olduysa çaresizce, insanda sevdiğine verdiği değerin tükendiğini görmektense, ondan uzak olmayı ama kalbinin bir yerinde yine de onu sevmeyi tercih eder, aynı çaresizlikle...
Aşk sonbahar mevsiminde mutluluk, umut ve toz pembe hayallerle başlarken, yaz mevsiminde hüzün, karamsarlık ve pişmanlıklara son bulur. Bir aşk daha biter...
Başın sağ olsun ey zalim aşk...Başın sağ olsun ey zalim doğa...
Temmuz2009
S.Hisar/İzmir
[email protected].?~~