Kırık Saatlerin Arasında
Bir sabah, zamanın tam ortasında uyanmış gibi hissetti.
Ne dünün yükü vardı omzunda, ne yarının telaşı.
Camdan sızan loş bir ışık, sanki sadece onun için gelmişti.
Hayat, bazen kırık bir saate benzerdi;
hep aynı dakikada durur, o anı sana ezberletirdi.
İşte o da o anın içinde sıkışıp kalmış gibiydi:
Ne tam kaybolmuş, ne de tam bulunmuştu.
Küçük bir kasabanın kenar mahallesinde,
yıkık dökük bir evin önünde oturuyordu kadın.
Adımlarını sessizce atan biri değildi o;
ama içindeki gürültüyü kimse duymuyordu.
Kollarını dizlerine sardı, başını eğdi.
Bir duvar saatinin tik takları gibi geçiyordu düşünceler kafasının içinde.
Sanki her tik bir “neden”di, her tak bir “keşke”.
Bİiir gün her şeyin anlamı olacaktı, diye düşündü,
ama o gün, hiçbir anlam taşımıyordu.
Anlam, çoğu zaman geriye dönüp baktığımızda ortaya çıkıyordu zaten.
O anda yaşadığımız şey, sadece bir boşluk hissiydi.
Bazen bir kelime kadar yalnız, bazen bir cümle kadar kalabalık...
Bir yabancı geldi o an.
Elinde, eski bir kitap.
“Bu senin,” dedi.
Kadın bakakaldı. “Ben böyle bir kitap yazmadım.”
Yabancı gülümsedi. “Ama yaşadın,” dedi.
Sayfaları çevirdi.
İlk sayfada şu cümle vardı:
“Korktuğun şey, sandığın kadar güçlü değil. Ama kaçtığın sürece seni yönetir.”
O an, göğsünün ortasında bir şey çatladı.
Kırılmak değildi bu.
Kırılmaktan yorulmuş bir şeyin, artık direnmekten vazgeçmesiydi.
Ve belki de tam orada başlıyordu iyileşmek.
İnşa etmek değil, yıkıntının içinde kalabilmek.
Durabilmek. Bakabilmek.
Ve en önemlisi: hissedebilmek.
Küçük bir çocuk geçti yolun karşısından.
Elinde bir yelkovan. Akrebi kayıptı.
“Zamanın yarısını buldum,” dedi neşeyle.
Kadın ilk kez gülümsedi.
Demek ki eksik olanla da yürünüyordu bu hayat.
Ve belki de tamam olmak değil, eksik parçaların arasında nefes almayı öğrenmekti mesele.
Gökyüzü griydi ama gri de bir renkti.
Her şeyin adı olmak zorunda değildi.
Her duygunun karşılığı yoktu sözlüklerde.
Bazı hisler sadece yaşanırdı, anlatılamazdı.
Kadın başını göğe kaldırdı.
İçinden geçen tek cümleydi:
“Beni kırdıkları yerden yeniden başladım.”
Ve işte o an, hayat bir adım daha atmıştı onunla birlikte.
Sessiz, ama derin.
Belirsiz, ama gerçek.
Ve belki de hayat dediğimiz şey,
her sabah yeniden doğmak için kırıldığımız gecelerin toplamıydı...
Turgay Kurtuluş