Kırmızı Seni Vursun-2

Hani dedik ya, özümüz ve çeliştiğimiz dünyayı saf dışı etme arzumuz. Kaf dağının ardından gelecek kahramanımız! Gözümüz yollarda.
Yapayalnız dünyada, kapkaranlık bir gece
Hayaller aleminden çıkıp gelen üç hece
Evet, yapayalnız dünyamızı şenlendiren, kapkaranlık gecemizi aydınlatan, özümüze döndürüp, çelişkimizi bitiren o güzel kelimeyi anladınız mı?
O kelime ki, yüce bir davanın menfaatsiz bekçiliğini yapan, ateşten gömleği sırtına geçirip, Malazgirt'te, İstanbul'da, Çanakkale'de, Sakarya'da hayatla ruhunun çelişkisini bitirip, öze dönüp göze giren kahraman Mehmetciğin damarlarında saklıdır...
Şehitlerin göğsünde çatlayan kutlu tohum
Görmüyorsan sen beni yazık! gözlerini yum!
O tohumdur ki, içinde sakladığı bin bir bereketle, bereketlendirdiği tapraklarda kendinden sonrakilere bir çığır açan...
O tohumdur ki, yalancılık ve iki yüzlülük damarını yok edip Anadolu'yu ortaya çıkaran...
O tohumdur ki, şerefli abidelerin yükseldiği Yahya Çavuşların ve isimsiz binlerce binlerce Mehmetçiğin gömüldüğü Çanakkale'deki gizli sır...
O tohumu anlamak ve çatlatmak belki de bizim yapacağımız ilk iş. Özümüzü ve ruhumuzu temizlemek için atacağımız ilk adım... Girdabında boğulduğumuz hayat atacağımız en enfes çalım...
Düşünün dostlar! daha ne kadar kendimize güleceğiz? Daha ne kadar deli taklidi yapacağız? Ar damarımızın çatladığı zamanda, kutlu tohumu ne zaman çatlatacağız? hele bir düşünün!
Yazının başında ne diyorduk!
Ateşten pervaneler özünde döne dursun
Sen beni bırak yarim kırmızı seni vursun...

31 Temmuz 2008 1-2 dakika 4 denemesi var.
Yorumlar