Kişi Bozukluğu

Kendi hayatımın içinde, kendi kalemimi kıracağım bir mahkeme oluşturdum. Her gün, her sabah, her akşam bir boy aynasının karşısında yargılıyorum kendimi. Kimi zaman berbat bir hakim, kimi zaman masum görünümlü bir suçlu oluyorum.
Ben şuan bir hakimim. Ve benim oldukça yüksek ön yargılarım var. Kendi kendime uyguladığım bu psikolojik şiddet zamanla bir anne şefkatine dönüşüyor. Ne kadar aptalca değil mi? Hangi insan kendi kendini yargılarken aynı zamanda bir anne şefkati gösterebilir ki? Sanırım gösteremez, sanırım ben kendi kendimin annesi olabiliyorum. Kimi zaman açlıktan ölmek üzere olan bir bebek, kimi zaman şeytansı planlar yapan haylaz bir çocuk.
Ben şuan bir suçluyum. Suçum insanları sevmemek ve tanrıya ibadet etmemek. Hakim karşımda yargılıyor beni, bana; ' ANLAT ' diyor. Oysaki benim hayata dair o kadar iyi bir savunmam yok. Peki, şimdi beni kim savunacak? Tanrı mı? Hiç sanmıyorum. Her zaman olduğu gibi beni yalnızlık savunacak ve ondan şu kelimeler dökülecek;
- Onun yaşı yirmi. Fakat, kırk yaşındaki herifin kafasını yaşıyor. Oldukça sessiz ve sakin biri. Arada sırada gülüyor yada gülüyormuş gibi yapıyor. Sayın hakim, bu herifin hayatı zaten çalınmış bir erzak çantası. Bence onun kalemini kırıp, eline vermelisiniz. Çünkü artık yazmamalı, sürekli bir şeyler karalıyor. Oldukça karmaşık şeyler yazıyor ve onu kimse anlamıyor. Hatta onu anlamayanlar arasında ben bile varım. O, benim onu anladığımı sanıyor çünkü bir yalnızlık olarak onun en iyi dostuyum.
Kimi zaman yalnızlığım bana ihanet etse bile yine de onu seviyorum. Çünkü onun yanında ben şekerini yere düşürdükten sonra tekrar emmeye devam eden bir pisliğim.
Kimi zaman kendimi yargıladığım bu hayatın içinde bir ayna oluyorum. Saatlerce kendi kendimin yansımasını izliyorum. Aynanın karşısında gözlerimi kırpmadan saatlerce kendi gözlerimin içine bakıyorum. Aradan biraz zaman geçtikten sonra her şey kararıyor ve gözlerimle baş başa kalıyorum. Yaşadıklarım, ölümün avucundaymışım gibi gözlerimin önüne seriliyor. İlk doğuşum, ilk ağlayışım, ilk acıkmam. Sonra annemin ilk kez benim sesimi duyması, babamın beni ilk kez kucaklaması, ağabeyimin beni kıskanması. İyi olan her şey bu kadar, devamı zaten yalnızlık ve kötülük. Kendimi ileri zamanlarda bir kaldırım taşı üstünde soğuktan ölmüş olarak görüyorum. Sanırım üzerime adam akıllı giyecek bir kıyafetim yok, karnımda aç olmalı. Üstelik; nefesi kokan pislik bir ihtiyarım. Kulağa ne kadar iğrenç geliyor değil mi? Kim ister ki pislik bir ihtiyar olup ölmek? Sanırım ben istiyorum. Çünkü soğuktan donarak ölmek, sıcak yatağın altında huzurlu bir şekilde ölmekten daha zevk verici olsa gerek.
Ölüm demişken şunu söylemek istiyorum; ' UYKU, ÖLÜMÜN KARDEŞİMİDİR? ' bu konu tartışılır ve siz bu konuyu kendi içinizde tartışırken belki ben ihtiyar bir herif olmadan öleceğim. Üstelik hava soğuk değil, oldukça sıcak. Sanırım intihar etmek üzereyim. İşte tam bu yüzden ölmeyi yasaklıyorum kendime. ' ÖLMEK YASAK ' diyorum. ' ÖLMEK YASAK ' dostlar! Ölmeyin, intihar edin. İntihar etmek onur verici bir davranıştır. İnsanlar sizi daha iyi hatırlar...

03 Ağustos 2013 3-4 dakika 5 denemesi var.
Yorumlar (2)