Kışkırtılan İnsan ve Yoz Sanat
"Kışkırtılmış istekleri boşaltacak yer arayan hayalleriyle hiç tanımadıkları dünyalara uçuyorlardı."- M. Uyguner.
Duygular, kişinin kendine özgü ruhsal eylem ve eylemselliğini ifade etmesinin ya da çevresindeki nesneleri veya olayları ahlaki ve estetik yönden değerlendirmesinin kendi dışına yansımasıdır. En "bireysel ve biricik davranışlar"la belirgindir ve temelde "kendine özgü olma durumu" öndedir. Bu nedenle de duyguların bastırılması ve özellikle "kışkırtılması", kişinin duygusal sapmalar ve saldırganlıklar yaşamasına yol açar.
Kışkırtılan duygular, kişinin kendine özgü ve kişice en mahrem olması gereken içsel devinimleriyle dış dünyada eyleme geçememesi anlamına gelir. Yaşam alanlarında "yapay davranışlar ve yanlış bilgiler edinir", ki bu da, kişinin ne yapılacağı konusunda "tutarsızlıklar" sergilemesine yol açar. Çünkü bu durum, "duyguları köreltir" ve kişide "edilgenlik" hali, yani işi yapma değil işten etkilenme, baş gösterir. Aynı zamanda bir kişinin kışkırtılması, "düşüncelerinin de değiştirilmeye çalışılması" demek olduğundan açığa çıkacak duygular da o değişimle aktarılmış olacaktır çevresindekilere.
Kışkırtılma, çift yönlü bir eylemdir. Bir "kışkırtan"ın olması gerekmektedir. Kışkırtmayı yapacak kişi, bir beklenti içerisinde bu davranışı sergiler. İstediğini elde etme ihtiyacıyla sergilenen bu eylem, kendilerini kontrol edemeyen kişilerde sıklıkla görülür. Ancak bu durum da değişti. Bu güdünün nesnesi olan kışkırtılmış insan tipi de artık, kendisini kışkırtanın niteliklerine büründü. Onda, kışkırtılan duygularla oluşan beklentiler, saldırganlıklar, kendini kontrol edememe davranışları ve savunma mekanizmaları gelişir.
Ayrıcalıklı, özel ve biricik olma duygularına doğru kışkırtılan kişiler, kandırılma sürecinde kıskandırılmaya yönlenirken artık kendileri de beklentiler, saldırganlıklar ve kontroldışı hareketlerde bulunurlar.
Bu yapıdaki kişiler yaşamaya başlayalı da hayli zaman oldu çevremizde. Çünkü yaşadığımız çağ, ki adına "küreselleşme süreci" de deniyor, birey olarak duyguları ve arzularına yönelik kışkırtılmalara maruz kalanlarıyla kanıttır. Gittikçe yalnızlaşan (ki farkında olduğunu sanmıyorum kendi durumunun) ve artık tutunamayan olan kişiler, yalnızca kışkırtıldıklarında eyleme geçer hale dönüştüler.
Çok sıradan bir örnekle diyebilirim ki kişi, kendi türünü öldürmek ya da onunla savaşmak gibi bir içgüdüsü taşımamasına rağmen, barıştan yana değil de savaştan yana olacak biçimde kışkırtılmıştır.
Önceki çağlardan sözünü ettiğimiz ve yaşadığımız sürece dek türetilmeye çalışılan "uygarlar"da gelişen "mülkiyetçilik" de, kışkırtılmayla kemikleşen bir duygu olarak kişiyi hem bir hırsıza hem de katile dönüştürmüştür.
Bu bağlamda özellikle Kızılderililer, beyaz adamın bir parça toprak için ya da yalnızca eğlenceli bir gün için neden kendilerini öldürdüğüne hiç anlam verememiştir.
Hal böyleyken uygar kişilerin sanatında, kışkırtılmış bireylerin "sanata müdahil" olmamalarını beklemek büyük bir yanılgı olur. Özelliklle "mülkiyetçilik duygusu"nun yansıması olarak gördüğüm bu kişilerin tutumunda, bir savaş havası ve kendi türünü yok etme de söz konusu.
Bu anlamda okumadığı, bilgilenmediği, tanımadığı ve aklını erecek düzeye yükseltmediği bir sanat dalı ve türünde ürünler ortaya koyarak "mülk ve unvan" edinme gayretleri dikkat çekicidir.
Bunun "şiir, öykü ya da tiyatroda sıkça rastgelindiğini" söyleyebilirim. Kışkırtılmanın aşamalarından geçip "benim de yazacaklarım, söyleyeceklerim var; hem ben de söyler ve yazarım böyle şeyleri" diyerek işe koyulanlar, bilinçsizliklerinden ortaya çıkardıklarıyla gerçek şiir, öykü ve tiyatroya "savaş" açmış, o türün alanlarında "mülk" (ürünleri ve yapıtları olarak gördükleri müsveddeleri) edinmiş ve sayılarının benzersiz biçimde artışlarıyla değerli yapıtların alan bulamamalarına yol açarak onları bir tür "yok olma süreci"ne sokmuşturlar.
Düşünün ki, bir kentte düzenlenecek kültür ve sanat etkinliklerinde, o kentin sanat çevresi olarak "adları bir yerlere yazılacak şair ve sanatçılar" belirlenirken, bu tür mülklerin ve payelerin nasıl verildiği ya da kazanıldığıyla ilgili kafalarda soru işaretleri oluşturularak yapıtlarıyla kendilerini ortaya koymuş sanat insanları yok sayılabiliyor.