Kökü Dışarıda Yayınlar Okumak 1

Bir zamanların, en moda ve cari olan deyimi; 'Kökü dışarıda olan yayınlar okumak' idi. Bu öyle bir aidiyet ilkesi idi ki bütün kimlik ve yurttaşlık haklarınız adeta bu cümlenin kapsamında olup olmamanızla sınırlı idi! Uslu ve yaramaz oluşunuzun şaşmaz bir ölçüsü idi! Sizi bir X ray cihazı gibisindenden içinizi dışınıza açık eden, sihirli bir buluştu! Adeta bilmezliğin baş tacı edildiği zamanlar idi.

Bilme ve öğrenme, bilimsel felsefe içinde gelişme, bir insanın en temel hakkı ve zorunluluğudur. Ki bu hak toplumsal sağlayışlar içinde de, zorunludur. Evrensellik taşıyan, bilim, bilgi, edebiyat, sanat, teknoloji, üretim olan her şey, ülke sınırları ile mahfuz kalamazdı. Nasıl kişilerin vücut gelişmesi için sağlıklı beslenme zorunlu ise; kişilerin öznel gelişmeleri de; sağlıklı bilmeleriyle, sağlıklı öğrenme ve sağlıklı düşünmeleri içinde bilimsel felsefeci tutumlarıyla ancak zorunlu olurdu.

Bir insanın; bilime ve bilmeye karşı olması, gerçeğe aykırı olması, ile bir toplumun bilimsele, bilgiye ve bilmeye aykırı olmasının, çok ama çok kıyaslanamaz denli çok, farkları vardır. Bir toplumun yıkımı, tam bu noktada bilimsel duyuş noktası ve bilimsel düşünüş noktasında sorgulaşılıp hesaplaşılmadıkça; ulusseverliğiniz ve yurttaşlığınız ve sorumluluklarınız ve toplum olmanızın zorunlu gereği nereden ortaya konur olacaktı ki? Demokratik toplumlar en çok bu noktalarda belirirlerdi.

Toplumsal hayatların da, bir kırılma dönemleri vardır. Bu kırılmaların kimi olumlu, kimi olumsuzdur. Kimi olumsuz kırılmalarda, maksatlı ve etkin güçler, faaliyete geçerler. Bunlar, bilmez ama samimi ve dürüst olan yapılarınızı ve toplumun değer yargılarını kullanaraktan; halkı kendi şer eksenlerine doğru çekerler. Bunlar şer odaklarının kullandığı toplumların, kendi açmazlarıdırlar.

Ve böylesi dönemlerdeki, bu türden siyasi olan ve yönetimde bulunan şer güçleri, sağduyulu ortalama yoğunluklu halk güçlerini daima yanlarına çekebilmişlerdir. Bu yüzdendirki şer güçler, hukuken değilse bile halkın bilmezliği nazarında meşru olurlar! Böylesi dönemler, sağduyulu, iyi niyetli ve vahametin farkında olmayan çoğunlukçu halk güçlerinin desteğini sağlayışlarlan şer güçlerinin egemenliklerini sürdürür olmalarının dönemleridir.

Bu dönemlerde yönetimler, toplumsal meşruiyet ve toplumsal olumlamaların kaynağı olan 'otorite düzlemlerinin' ve 'otoriter düzeyin', buyruklaşır olması nedeni ile icraat etkinlikleri ile tam bir tartışılmazlaşır olmaktadırlar. Bu dönemler içinde, şer güçlerin özel gayret ve genel işbirlikleri dâhiliyesindeki yönlendirmeleri ile çoğunlukçu bilmez halk güçleri de, bunları destekler, olurlar. Şer odakları çoğunlukçu halk güçlerinin bilmezliklerini kullanırlar.

Halkın kendi içsel oluşması olan, halkçı dinamik girişenli değer yargılarını siper edinerekten gelişmiş halk kitlelerini sindirmek için üzerine giderler. Egemenci şer güçlerin eğemenliklerini oluşturabilecekleri zemin de hazırdır. Bu zemin de, halkın kendi eksenleri etrafında çekimleştikleri, halka dair hassas değer duygularını, kendilerine mal edişlerlen sloganlaştırırlar. Böylece sureti haktan görünürler!

Ve bu cahil bilmezlik sloganları, erkin zorlamasıylan genelin bir anlayış yansıması, gibi genelci devinmenin, eksen dönüşme giriştirmesi olur çıkar. Giderek bu saçmalıklar, daha baskıcı olsun diyerekten, topluma hizmetler sunabilmenin ve toplumsal talepleşmelerin, sosyal girişme ve sosyal yaşantılaşmaların da seçici kriterleri olacak ezberlere dönüştürülü verirdi. Böylece kitlelerin beyinlerine akıl yerine ön yargılar konurdu. Bilimsel sosyolojik metot, bundan iyi kullanılamazdı!

Söz gelimi bürokrasiye alınacak bürokratlar yaratılan bu türden subjektif krıterlere göre alınırdı! Kayrılma ve kayırmanın sübjektif kaynağı böylece oluşturulurdu!

Aklın devinmesi de bunun üzerine ya kendisini susturur, ya kendisini bu egemenci anlayışlarlan bir iyi uyumlaştırırdı. Ya da egemenleşmeye aykırılaşarak, yeniden akıl olurdu! Yeniden akıl olurken, sosyal bazda ve kamu hakları bağlamında; toplumsal talepleşmeler içinde de, yasaklanan bir dışlanma ve hedef bir tehdit olarak görülürdünüz. Tehdit olaraktan gösterilirdiniz. Bu dönemler, kişilerin kendi şahsi ikballeri için çok yurttaşını, yemiştir.

Bu dönemlerde slogan olan, bu türden bilmezlikler tutumlaştırmalarından birisi de; 'Kökü dışarıda yayınlar okumak; kökü dışarıdaki ideolojilerin uygulayıcısı (uşağı) olmaktı.' Bu düşünmeler, paylaşım savaşı sonrası 1945'ten sonraki yıllar içinde emperyalizmin yön değiştirerek kendisine yeni sömürü alanları açması ile ortaya attığı akıl karıştırmanın bir parçası idi. Emperyalizmin yerli işbirlikçilerinin elini güçlü yapan, Dünya halklarını kendi hassaslıklarına göre uyuşturma sloğanı idi. Ve yeni biçim toplumsal düşünme kargaşası yaratan, sömürge hedeflerini şaşırtarak sömürge oluşturulması propagandası idi. Blokların biri diğerini tarif ederek, kendisini unutturduğu, tam bir cambaza bak oyalamasıydı.

Bu kaos, iki blok arasında, sanki gizli bir paylaşımın, her biri için kendi paylaşım alanları içindeki cirit atan karşı casus karıştırmaları tezgâhı idi. Bunlar, yıllar sonra ancak anlaşılır olduğunda, kendinizi; zamanı ve ilişkileri geçmiş bir düzlemde buluyordunuz. Artık yepyeni bir anlayışın düzey ve düzlemi içinde iken, bunları tartışır olmanın da demokrasi erdemini kullanmanın hazzı içinde bulunuyordunuz!

Bu tür propagandalar emperyalistlerin, tıpkı şimdiki günde; Irak ve Afganistan işgaline gidecek olan yolu, demokrasi ve insan haklarıyla bezemeleri gibiydi. Bu tür ağdalı sözler, emperyalizmin; kendi işgallerini dünya kamuoyu gözünde meşru göstermek istemeleri gibi bir hile idi. Dünya kamu vicdanı bu tür sözlerle, olabildiğince bu işgali olumlamalıydı! O günler de bloklar arası gerilimi fitillemek için ve herkese kendi sömürücü anlayışlarını empoze eden, ne idüğü belirsiz bir 'Özgür Dünya' sloganının kavram tartışmasını ortaya atılmıştı. Doğu bloğunun etki alanındakiler, özgür dünya kavramını başka yorumluyordular. Batı bloğunun etki alanında olanlar da, 'özgür dünya' sözünü başka anlıyordular!

Oysa her iki blok, kendi ekonomik, teknolojik ve bilimsel toplucu gelişmelerini bir temel değerler üzerine oturtmuşlardı. Kendi toplumlarına dair refahın artırımını emperyalist gelirlerlen de destekliyorlardı. Bunu sürdürebilir olmalarının, akli ve emperyalist çıkarcı mücadelesini veriyorlardı. Her iki blokta, kendi değer sistemlerini 'özgür dünyadan" yana olmak diye lanse ediyordular. Yani ABD'nin 'özgür dünyadan' anladığı, kapitalizm ve onun çıkarı idi. O günkü SSCB'nin 'özgür dünyadan' anladığı, sosyalizm ve bir sonraki aşaması olan komünizmin çıkar ve emperyalizmi idi. Sistemler kendi ayakları üstüne değilde, sömürü üzerine inşa ediliyordu.

Temeli ekonomik ve ekonomik toplumsal mücadele olan bu güncel bloklaşmaların, bize sirayet edişi, bizde tam bir kör dövüşü yaratışla eksen saptırılmasının bulanıklık karıştırması olacaktı. Özgür dünya sloganı bizde; ABD güdümlü, din, iman, Allah ekseninde, kendilik bir halk inançlaşmasının savunulması durumuna dönüşü vermişti! Halkın inanç anlayışı, toplumsal alanın da anlayış ve savunması oluvermişti! Ki akıllara ziyan bir durumdu.

Yedek parça ithalatlarıyla, karşılığı bizlerden kat be kat çıkacak olan Marshall yardımları ve Truman doktrinleri, bu durumu bizlere ve diğer pazar ülkelerine benimsetmelerinin en iyi istismari pekiştiricisi idi. Artık güncel konjonktürün bizdeki seyredişi ve bundan sonrası bir garabetti. Tam bir kafa karışıklığı idi.


Sürecek

13 Temmuz 2010 7-8 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar