Kompartıman
hızlı giden bir trene binip geçmişe doğru yola çıktım..zaman çoktan geçmişti gece yarısını...bir internet sitesinde konakladım önce...kimileri rumuzlarının arkasına saklanmış, kimileri çırılçıplaktı..ben de çıplaklar arasındaydım...yani adımla, sanımla,kimliğimle...isteyenler adresimi bile öğrenebilir, kapıma kadar gelebilirlerdi. kimden, ne için saklanacaktım! ..ben,bendim! ..sıradan biri! .. tam bunu düşünürken adıyla, sanıyla yüreğini şiire adamış birinden bir mesaj geldi:
aynen şunu yaziyordu mesajinda: '... min şiiri altina yazdiginiz yorum çok güzel ama neden... yerine... dediniz hocam! ' (bu hoca kelimesine hiç alişamadim ya, neyse!) açikçasi bana rumuzları karıştırdıgıma dair uyarıda bulunuyor, yanlışımı düzeltmemı istiyordu..hem de çok kibar olarak! ..'aferin! ..' deyip hemen taarruza geçtim. daha dogrusu kendimi attım hızla giden tren penceresinden...her yerimin kırılması, kanlar içinde kalmam gerekiyordu fizik kanunlarina göre..nerde! ! ! ..aksine,düşüşüme hazirlanmış bir hamağa yuvarlaniverdim sanki, hiçbir yerime hiçbir şey olmadi..sapasaglamdım bu yaşıma ragmen..gönlüm gepgençti ve düştügüm yerin az ötesinde salkım salkım dalları olan yemyeşil bir sögüt agacının dibine oturup iki satir şiir karalamak istiyordu ya canım; yar üstüne! ..oysa ne yar vardı, ne de bende yare yarenlik edecek yürek! ..geçmişti zaman,gölgeler uzamıştı iyiden iyiye bir yerlerde, burada geceydi ya zaman...işte o bir yerleri düşünmek salaklık olurdu şimdi..ben en iyisi sabaha yakın olan bu zamanımı iyi değerlendirmeliydim..hazır kendim gibi bir çiplaga rastlamışken, dokunmaliydım ona: aynen böyle yaptım.
o özlediğim,lakin bir türlü dibine oturamadığım söğüt ağacına inat, oturdum dört bacaklı kuru sandalyeye..bacak bacak üstüne de attım ve gezinmeye başladı parmaklarım tuşlar üstünde...neler mi karaladım ekranda? tabii ki kendimi savunacak bahaneler ürettim, bunları yazdım. sözde iki cümle bir şey yazacaktım ya, yazdıkça uzadı da uzadı...sakız mübarek! ..öyle bir dalga geçtim ki kendimle; arada bir gülerek patlattım bile bu sakızı...sanırım sesini o çıplak çet arkadaşım da duymuştur..kesinlikle duymuştur! .duymaması için bir neden yok çünkü! Öyle yakınız ki birbirimize, aramızda sadece cam bir duvar var! beni bildiğine, gördüğüne, duyduğuna emin olmasam kalkıp giderdim sandalyemden...binerdim yeniden penceresinden düştüğüm trene, başka bir sanal sayfada çok arar bulurdu beni! ne kaçmak geçti içimden, ne de yakalanmak aslında...o ekranda, ben sandalyemde öylece yazıştık durduk..bir nevi zaman öldürmenin ta kendisiydi bu ve çocukçası! ..zaten ben sanal alemin sihrini buna bağlayan biriyim ne yalan söyleyeyim...gerçekte konuşamadıklarını, söyleyemediklerini, ayıp saydıklarını bile konuşabiliyorsun burada..hatta sanal sex olaylarına bile rastlayabiliyorsun..nasıl bir şeyse bu! neme lazım, ben adını duydum sadece bu türlü sex'in! ..benim kriterlerime uymadığı için yapılan teklifleri geri çevirdim hep! ..iyi de yaptım vallaha! ..eğer genç olsaydım, bir de bekar, böyle bir şeye kalkışır mıydım bilmiyorum! sanal alemin artısı olarak değerlendirirsem evet, eksisi olarak değerlendirirsem hayır olurdu kesinlikle cevabım. iyi ki biz gençken böyle bir seçenek yokmuş! dua ettim içimden...
konu dağıldı galiba? Siz bilmezsiniz, bilen bilir! ..ben hep yaparım bunu! ..merdivenleri basamak basamak çıkmak dururken atlayarak çıkmak huyumdur...arada bir geri basamaklara da bastığım olur ya, düşmemek için korkuluklara tutunurum o zaman...içine düştüğüm durumdan kurtulmak içinse görmeyin ne hallere girdiğimi! ..bazen kelebek olurum, bazen atlet! kimi zaman da yengeç!
ne diyordum!
bana mesaj yazan kişiye 'hişt! ne dolaşiyorsun buralarda, vururlar seni! ' diyerek başladım karşı mesajımı yazmaya..sonra da güldüm! ..önce iki nokta üst üste koydum, ardından parantezleri dizdim yani! aynen böyle :)))))) 'bak' dedim sonra 'ben yaslı bir ögretmenim, beni anlaman için senin de ögretmen olman gerekiyor tamam mı? çünkü ögretmenler çocuktan sayılırmıs cumhuriyetten önce, sahitlikleri bile kabul edilmezmis! keske hiç degistirmeselerdi bu kuralı! ben hem ögretmen,hem çocuk kalsaydım keşke'dedim, iyi geceler dileyip, sevgiler sunarak bastim gönder butonuna...
ne yalan söyleyeyim yanıt beklemiyordum...bir şiiri tıklayıp okumaya başladım sesli olarak...sessiz olarak okuduğum şiirden bir şey anlamıyordum çünkü...okuduğumu dinlemeliydim...böyle yapmazsam şiirin özüne inemez, bir şey anlamazdım...şiir öyle güzeldi ki, kendi yazdığım şiirler çirkinleşiverdi birden ve bir daha şiir yazmamaya karar verdim...tam bunları düşünürken yeni bir mesaj düştü sayfaya..açtım, o çıplak arkadaştandı. 'evet hocam ben bir öğretmenim..sizi çok sevdim ve sıcak biri olduğunuzu hissettim. çocuk olsaydınız neler yapardınız' diyor, yanıtımı beklediğini yazıyordu mesajında...
akıllı biri olmalıydı ya da avcı! yalancının biri yani! ..olsundu, hoşuma gitmişti onun açık yürekliliği...çekiniksiz yazmaya karar verdim ve başladım bombardımana! ..aklıma ne gelirse...nasılsa zamanı tersine çevirmek mümkün değildi. nasılsa çocuk olamayacaktım. nasılsa gem vuramayacaktım hayallerime, anlatmalıydım..böyle de yaptım..
'bir,iki,üç....hazır mısın? saklan bakalım sipere! ' diyerek başladım mesajıma..ve devam ettim:' çocuk olsaydım keşke! ..hep çocuk olarak kalsaydım...değişmeseydi yasalardaki yerim,büyümeseydim. bu aklımla neler yapardım neler...mesela sakız çiğnerdim şaklata şaklata...durmadan şeker, çikolata isterdim annemden babamdan...kuşları öldürürdüm sapankayamla uçamadığım için...çiçekleri yolardım benden daha güzeller diye...ağaçlara çivi çakardım kurusunlar, büyümesinler, bana arkadaş olarak kalsınlar diye...komşu oğluna mektuplar yazardım yasaklara uymayarak, gider elinden tutardım, koluna asılırdım, uzanıp öperdim yüzünün her yerinden...hadi beni kaçır derdim nereye olursa olsun! ..gider bir çayıra uzanırdım onunla yüzükoyun...saklambaç oynardım kız-oğlan karışık...öyle bir saklanırdım ki, beni bulanla evlenirdim bir çocuk oyununda...düğünümün tam ortasında sopa atlara binen süvarilerin gelip kaçırmalarını isterdim beni, bir kral oğluna eş olayım diye...ama ben istemezdim onu ve saraydan kaçardım sevgilimin yanına...sayamayacağım sayıda çocuğumun olmasını isterdim bir de! çıplak dolaşırdım yeni doğmuş kedi yavrusuna inat! ...farelerle oynardım. bir yılan beslerdim koynumda, zehirli, herkesi soktururdum...'
vay be! ..kendim bile şaşırdım yazdıklarıma..dilime 'cik cik.cik cik cik de ötüyor kuşlar' adlı okul şarkısını iliştirdim sonra...içimde garip, hafif bir rüzgar...dinledim, dinledim, dinledim..ve tıkladım 'gönder' butonunu...
çıktım netten...yatağa girdiğimde hala gülüyordum...
uyumuşum.....
düşümde o çocuk şarkısı...CİK CİK CİK.....CİK CİK CİK CİK DE ÖTÜYOR KUŞLAR.....
yaşarken ağlamalara söyleniyordu durmadan.....o söğüt ağacının dallarında, bir yığın çocuk yüzlü kuş tarafından
Biraz gerçeklik payı, biraz hiciv, biraz birilerine gönderme, biraz kendine gönderme ve dalga geçmeler ve daha neler neler... Harika olmuş Tayyibe Hanım.. Seni severim ama şu adın yok mu ya! Seyrek bıyıklı asabi şahsiyeti hatırlatıyor canım sıkılıyor Selamlar
Bu yazınızı daha önce okumuştum, sevdiğim yazılarınızdan biri idi güne seçilmiş olması da isabet olmuş. Tebrikle sevgi ve saygımı arz ediyorum İyiki varsınız ... 👍
Siz biraz hep çocuksu dileklerinizde kalan saklambaçlarınızda sizi bulanla evlenme tarafınıza yakalanmış gibisiniz bu tatlı dilli yazı derlemesinde. Tabi bu camın öte yüzünde dikkkkaaaaat kamyon çıkabilir yahut cereyan çarpabilir yahut kör bir sustalıya kurban gidebilirsiniz yahut Alladdin' in cini azıtıp başınıza bela tozutabilir diye uyarmıyor. İŞnsan sandığın fil, fil sandığın cüce, cüce sandığın dev... Daha ziyade çocuk masallarının korkulu ve kabuslu yanını kimliğinde taşıyor şu ucu bucağı belirsiz elinden avcundan çıkmış paramparça insana benzeyen sesli sedalı portre. Ama sorulsa.. Vucudunun sadece bir kaç aksamını ancak yanında taşıyan olarak...insanlığına güven belki de en sonuncularda gelecektir. Tabi ağırlıklı ortalıkta gezen enkazdan bahsediyorum ben. tek çeyrekse hayatı arındırıp durulamaya yatmiyor maalesef. Sevgiyle.