Köseoğlu Osmanlı Kadını Fatma
Torunlarının içinde çok meraklı kara kız vardı,tıpkı gözlerinin içi gibi parlayan simsiyah uzunca saçları vardı,küçük kızın...
Yaz tatillerini iple çekiyordu,o kadar çok seviyordu ki torununu yaşlı kadın karakız bunu anlıyordu?
Yaz tatili gelmişti ve karakızın geleceği haberine çok mutlu olmuştu yaşlı kadın. Çünkü o karakızda,yıllar önce ölen çok özlediği annesini görüyordu.Yaşlı kadın derin bir iç çektikten sonra; ne kadarda çok benziyor huyu suyu anneciğime diye kendi kendine söyleniyordu...
O an annesini çok özlediğini fakat bir daha anneciğini göremeyeceği biliyordu. Gözlerindeki yaşları sildi çünkü karakız torunu otobüsten inmek üzereydi.Karakız bu yıl daha da boylanmış, serpilmiş bir başka kız olmuştu.
Işıldıyan gözleriyle anneanneciğine koştu,her ikiside sımsıkı sarıldılar ve bir müddet öylece koklaşarak hasret giderdiler.Anneanne şöyle dedi usulca karakıza-yavrumun yavrusu,yavrumun kokusunu getirdin bana yavrum kokuyorsun...
Karakızın valizini alarak,köyün minübüsüne binip eve geldiler.Evin önünde onları Çomar karşılamıştı,karakız Çomar'ı hep koyuna benzetiyordu,tüyleri Çomarın gözlerini örtmüştü Çomar çok şeker köpekti...
İçeri girdiklerinde dedesi her zamanki gibi şöminenin ateşi üzerine çaydanlığı koymuş ortalığı mis gibi dağ çayı kokusu sarmıştı.Karakız özlediği dedesine sarıldı,dedesinin göz yaşları biran da karakızın yüzünde belirdi,karakız dedesinin ağladığını görünce kendi elleriyle sildi,dedeciğini de çok seviyordu canım dedeciğim ne olur ağlama,bak ben buradayım deyip,dedesine sımsıkı sarıldı tekrardan...
Gece olduğunda karakız anneannesinden rica etti anneanneciğim,benimle yatar mısın lütfen?
Anneannesi karakızın evi yadırgadığını ve korktuğunu anlamıştı...Tamam dedi annaanne karakıza,Anneannesi öyle güzel kokuyordu ki, sanki dağçiçeği,cennet gibi kokuyordu.Karakız uyurmu hiç?
Anneanne bana gençliğini çocukluğunu anlatır mısın,nasıl evlendin,nasıl gelin oldun?
Her yaz tatili köye gelişinde bunları anneanneye anlattırırdı Anneannesinin hayat hikayesi karakıza sanki peri masalı gibi gelirdi.
Anneannesi,kısık bir sesle başladı anlatmaya...
Ben küçükken Trabzon'dan Samsun?a göç etmişiz,babam ağa imiş,çok zenginmişiz, Babam buradaki kendi köyümüz C......'ı satın almış,bakıcılarımız,hizmetçilerimiz varmış Annem bir hastanede hemşireymiş,babamla ikisi birbirlerine aşık olup evlenmişler.Dört erkek, bir kız ben olmuşum,mutlu yuvamız varmış,taki babam düşman edinene kadar.!
Babam aileyi bir araya toplamış ve kan davası yüzünden Trabzon?u terk etmemiz gerektiğini Samsun'a yerleşmemizin en iyisi olacağını söylemiş...
Devam Edecek....
Emine Öztürk
1/ Deneme yazıları zordur. Gerçi yanıltır. Şiirkoliğin bu bölümünde olduğu gibi. Deneme deyince neyin hangi konunun denemesi? Mesela ben bu eşyayı aldım. Bakalım sağlam mı sağlam değil mi? Bir deneyelim de gibi...İnsan yaşamı da böyledir deneme yanılma-yanılgı üstüne kurulu. Bir şeyi merak edip alma. Durum duygusu duruşu önemli. İş edebiyata gelince biz de denemeci var mı diye düşündüm. Denemenin kendi sözlüğünde tanımı şu; Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini, kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan anlattığı yazı türüdür. Nurullah Ataç deneme "ben ülkesidir"der. Nurullah Ataç ağır yazardır ağır deneme yazıları vardır. Ben Ülkesi derken felsefe yapmaz. Kişiye esir de kalmaz. Toplum yazar kanıyla oluşan canıyla yaşayan bir toplum. Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar Sebahattin Eyüpoğlu deneme üzerinde çalışmaları olan yazarlardır. Yalnız benim kendi fikrimse şu; deneme yazılarını romandan hikayeden fıkradan şiirden ayırmak lazım. Deneme yazarken yanılgıya düştüğümüz nokta burda. Deneme acaba Felsefe Bilim veya Tanıtım veya Makale de değişik bir temaya yaklaşım olabilir mi? Ne yazıyorsun derler? Hikaye yazmayı deniyorum der.
2/ Oysa hikayeyi yazmayı denemek ayrıdır, asıl deneme yazılarını yazmak ayrıdır. Bu güzel sanatların hepsi için geçerlidir. Ha önemli bir şahsiyetin denemesi yazılır mı? Olsa olsa Otobiyografi olur ki yine denemeyi bağlamaz. Denemenin anlamı bu açıdan baktığımda edebiyatın içinde ama edebiyatın bir dalında tıpkı öteki kardeşleri gibi ayrı ayrı durur. Genel olarak Şiirkoliğin bu bölümünü okuduğumda gördüğüm yanılgı bu ve zaman zaman ben dahi düşüyorum. Yazınız hikâye denemesi olarak veya anı olarak düşünülebilir. Nurullah Ataç'ın okuruma mektuplar kitabı başlangıçta anılar gibi görünür. Ama biz de gerçek anlamda denemeci var mıdır? Orası şüpheli...esenlikler dilerim...
"İçeri girdiklerinde dedesi her zamanki gibi şöminenin ateşi üzerine çaydanlığı koymuş ortalığı mis gibi dağ çayı kokusu sarmıştı"
Sıcacık geldi,aslında tümü sıcacık🙂
Dede nine torun ilişkisi zaten başka türlü olamaz...
Mutlu devam etsin👍