Koyu Bir Yalnızlık Kahvesidir Ayrılık
Koyu bir yalnızlık kahvesidir, sevgilinin ardı sıra dizilen taş basamaklar. Çık çıkamazsın, in inemezsin bir türlü. Tonlarca ağırlıkta kurşunlar bağlandı sanırsın her bir parmak ucuna. Kımıldamak istedikçe, daha da koyulaşan bir kıvam alır ayrılık, usulca. Kaybedenler mezarlığının taş duvarlarında bulursun kendini. Sıra sıra dizilir karşına, yatanların kahır mektupları, için acır, ağlayamazsın da.
Kasıklarından başlayan doğum sancılarına benzetirsin eyvahlarının keşkelere dönüştüğü anı. İki sigara çıkarırsın paketten, yakarsın parmaklarının da birlikte yandığını hissetmeden, biri sana, biri ona diyerek. Görmeyen gözler eşliğinde, uzatırsın mermerlerden birine. Ellerin dokunduğunda taşın tüyler ürperten soğukluğuna, çığlık çığlığa haykırasın gelir de, düğüm düğüm olur hıçkırıkların, tam da boğazının kırkıncı boğumunda.
Telaşla araştırırsın etrafını. Hangi nakliyeye, hangi zaman diliminde yüklemiştin yüreğinin acılarını, çözemezsin bir türlü. Zorlukla kımıldatmaya çalışırsın, ağzının içinde kuruyan dilini. Getiremezsin euzü diye başlayan cümlenin sonunu. Nerden geldiğini kestiremediğin bir ses duyarsın, yanı başında.
'Vefasız! Hangi surenin okunamayan ayeti yaptın beni? Heyhat! Gidenler gelmiyor geri, değil mi?'
Vıcık vıcık olan tenine, lanetler yağdırırsın sürekli.
Yanaklarından süzülen, gözyaşı değildir artık. Toprağa düşen her yaprağın âhını alırken ayakların, yollar uzanır önünde, nerede biter, bilinmeyen.
Asimaral... 22 Haziran 2011