Köyün Adı Balaban
Kimin, kimi yakaladığı belli değildir
Oltaya vurduğu an bir hatıra
Kayısıyı sevmeyen vardır mıdır bilmem ama bana göre kayısı aşk gibidir; onun yokluğunda, boş gözlerle bakarsın sana bir şeyler anlatmaya çalışan bakışlara, eksilmeye ekşimeye ve biraz da eskimeye başladığın vakit ise anlarsın fazlasının midene dokunduğunu. Rusya'da olmasa bile Anadiyarın soğuk ikliminde kayısının vücuda verdiği enerji, altının kur değerine denktir. Rusların konyakla ısınmasını bir türlü anlayamıyorum ya onlar kayısı sevmiyor ya da bizim içkiye verecek kadar lüksümüz yok. Pamuk tarlasını kıskandıran avuçlardaki kayısı, karın tokluğuna bir ömür taşıyanların avuçlarındakiyle aynıdır çünkü kayısı aşktır. Sende de, bende de aynıdır.
Yalancı sonbaharın bahar nefesine kanan meyveler düşünce toprağa, sana olan zarar başkalarına ziyafete dönüşür. O an bir başka ötmeye başlar kuşlar ve bambaşkadır karıncaların o günkü çalışkanlığı. Sana sadece şaşmak ve az ötede doğanın doyuşunu izlemek kalır. Doymak, sadece mideyle ilgili olan bir eylem midir? Elbette değildir tıpkı fakirliğin cebindeki metal kırıntılarıyla veya kâğıt parçalarıyla ölçülemediği gibi. Örneğin; yağmurlu bir günde,tek günahı şemsiyesini unutması olan ve bu unutkanlığını ıslanmakla çeken kişi, o an fakir değil midir? Yada yayaların hızlı aktığı bir kalabalıkta kendini yalnız hisseden bir kişi fakir değil midir? İşte doymak da fakirlik gibi çeşit çeşittir. Siz anneniz kadar iyi bir aşçı olamayabilirsiniz ama güzel bir keman çalarak yada güzel bir şiir okuyarak benim başka bir açlığımı doyurabilirsiniz. Bu yüzden de düşmüşlüğünde bile bir başkadır kayısılar çünkü ezgisini, mısrasını ve hüznünü paylaşır nota bilen kuşlarla, imge doğuran toprakla ve aşkı yaşayan insanla.
Bir köyün gölgesi düştü güneşime
Kulağımda onu yıka(ya)n su sesi
Bana göre kayısının en cömert davrandığı, belki de çekirdeğinin ilk düştüğü yerdir Malatya Balaban köyü. Bu yüzden bu köyden geçmeyen aşk, poyraz kadar hoyrat kullanır aşıklarını. Bu köyün insanları da nasibini almıştır elbette ki yetiştirdikleri küçük güneşlerden. Örneğin sohbetleri her mevsim hasat veren tarla kadar bereketlidir binbir meyve alırsın ömrüne; bilgiler, öğütler ve en çok da gülmeler...dikkat et midene dokunmasın o gülmeler. Dedim ya kayısının azı şaşkın fazlası ise rezil etmeye yeter.
Çoğu zaman merak ederdim insanların mezarları gibi hatıraların veya anıların mezarları olur mu diye. Unutmak, sadece hatırlanması istenilmeyen anılar veya hatıralar için mezardır peki anımsanmak istenilen anılar veya hatıralara ya bir gün ölürse? O zaman ne yapar insan? Geçmişi kovalamak için yola çıkanların sonu malum; ya yelkovanca önü kesiliyor yada akrep tarafında pusuya düşürülüyor. Öyleyse tek bir yol kalmakta o da öldürenin peşine düşmek, çünkü her katilin yüreğine yapışır söylenmiş son sözler.
Balaban halkı da köylerine gelen baraj nedeniyle her daim bekledir, katillerinin vicdan saatini. Su bu sefer yaşam yerine ölüm getirmişti ve ilk defa ağızlarda bozuk bir kayısı tadı vardı. Bu tat, sessizlikteki ağıtı öğretiyordu geçmişini suya düşüren insanlara. Kimisi kendi mezarlığına gömdü bu barajı unutmak umuduyla kimisi de elinde olta, balık bahanesi ile hala beklemekte o saati.
Ceplerinde kayısı
Dillerinde Malatya vardı
Geçmişleri ise hep ıslak kaldı