Kültürel Kopuş / Kültürden Kopuş
Rahmetli Emin Kuzucular 1975 yılında Sivas Folklorü dergisinde yazmış olduğu Kız-Kayası adlı derlemesinin en sonunda şöyle diyor:
"Bu efsane Şarkışla'nın merkez köylerinden derlenmiştir. O bölgede herkes bilir. Ben en az 50 kişiden dinledim."
Bu cümlelerin üzerinden yaklaşık 50 yıl geçtikten sonra, maalesef ki anlattığı efsaneyi (veya hikayeyi) yörede bilen hiç kimseye rastlamadım. İyi ki derleyerek yazıya geçirmiş aksi takdirde kaybolup gideceklerdi; bu ve buna benzer 10 tane efsane derlemesini hatırlayabilen kimse çıkmayacaktı, bu öykülerin varlığından kimse haberdar olmayacaktı. Ben bu yazıyı okuduktan sonra şahsen bir şeyi merak ettim, "Kız Kayası" neresidir diye. Yani o dönem herkes tarafından bu kadar yaygın olarak bilinen bir efsaneyse, demek ki Kız Kayası da gayet iyi bilinen bir yerdir diye düşündüm. Merkez köyler dediği alanın içinde 50'den fazla köy vardır (Emlek yöresinde olmayan tüm köyler Merkez köydür). Hadi ilçe merkezine yakın olanlar diye daraltırsak tanımı, nereden baksanız 20-30 köy bulunur.
Ne yazık ki tüm çabalarıma rağmen Kız Kayası'nın neresi olduğunu veya hangi dağda bulunduğunu, hangi kayanın kastedildiğini bilen hiç kimse çıkmadı. Emin Kuzucular yazdığı efsanedeki kayanın nerede olduğunu tarif etmemiş, belki de herkes biliyor diye hiç gerek bile duymamış buna, büyük olasılıkla böyle düşündüğü için. Gelecekte bir gün bunların toplumsal hafızadan silinip unutulup gidebileceğini belki hiç aklına bile getirmemiş. Yazıya geçirmiş ama belki bilmeyenler öğrensin, daha çok kişiye ulaşsın, başka yerlerdeki insanlar da okuyabilsin diye. Unutulma konusunu aklına getirmemiş bile olabilir.
Kız Kayası'nın hangi köyde olduğunu şimdiye dek asla öğrenemedim. Bu anlattığım mevzu tam olarak toplumsal sözlü anlatım geleneğimizin kuşaklar arası aktarımının nasıl koptuğuna bir örnektir.
Bu durumun elbette ki nedenleri vardır; her şeyden önce teknolojik iletişim araçları insanların birbirleriyle sözlü iletişim kurmalarına gerek olmaksızın kendilerini oyalayabilmelerine imkan tanımaktadır. Geçmişte insanlar oyalanabilmek (daha doğrusu eğlenceli bir biçimde zaman geçirebilmek) için anlatım yeteneğine sahip olan insanlara ihtiyaç duyarlardı, günümüzde bu durum ortadan kalkmıştır. Köyden kente aşırı ve düzensiz göç bir arada yaşayan ve ortak kültürel değerlere sahip olan insan topluluklarının dağılmasına neden olmuştur. Çok ilginçtir orantısız bir biçimde daha kalabalık bir yerleşim alanına gidildiği halde birlikte yaşama bağları tam tersine zayıflamaktadır şehirlerde. Ayrıca ortaklaşa eylemleri hatta kısmen de olsa ortak düşünceyi gerektiren kırsal yaşam biçiminin terk edilmesiyle ortaya çıkan aşırı bireycilik gibi etkenler sadece sözlü aktarıma değil kültürel ve geleneksel değerlere de zarar vermiştir. Üstüne bir de nerede yaşanırsa yaşansın tüketim toplumunun her alandaki değersizleştirici algı dayatmaları kitap okuma alışkanlıklarını da kesintiye uğratma düzeyinde, kültürel döngüye ciddi hasarlar vermiştir. (Bireycilik ve bireyselleşme bambaşka kavramlardır, birbiri ile karıştırılmaması gerekir. Bireyselleşen yani birey olmanın bilincine varan insan kendini geliştirmek ister ve kitap okur, başkalarının fikirlerini dinler, onların düşünsel hatalarını gidermeye çalışır; bireyci davranışa yönelen insan ise bencilleşir hatta o kadar ki başkalarının fikirlerine bile gerek olmadığını dünyanın sadece kendi algıladığı biçimde var olduğunu sanacak hale gelir. Eleştiri ve sorgulama yeteneği yoktur. Dedikoduyu hatta iftirayı tarih zanneder. Başkalarının yanlışlarına üzülmek yerine mutluluk duyar. Farklılıklara sahip olan, çeşitlilik gösteren düşüncelere hatta kendisininkinden başka görüşlere değer vermez. O yüzden de okuma falan hak getire...)
Oysaki sözlü aktarımın yetenekli kişilerin ellerinde (daha doğrusu dillerinde, sözlerinde) bir zamanlar ne derece güçlü olduğunu Emin Kuzucular'ın oğlu Şahamettin Kuzucular'ın bana vermiş olduğu şu bilgiden anlıyoruz.
"Taş Dam efsanesi, aslında bir halk hikayesinin akılda kalan haliymiş. Hikayenin epizotları büyük ölçüde unutulmuş veya özetlemiş. İkili bir asıl aşk hikayesi. Hikayenin adının Abdürrezzak ile Sündüs olması lazım. Önceden böyle bir halk hikâyesi duymadım. Ancak Kerem ile Aslı benzeri sonu felaketle biten bir halk hikayesinin özetini dinlemiş babam. Taş Dam efsanesi önceki bir efsaneden halk hikâyesi haline gelmiş de olabilir. Ancak manzum nesir karışık olması, halk hikâyesi uzunluğuna ulaşması, diğer halk hikayelerinde görülen rüyada aşık olma, bade sonrası ozan haline dönüşme, kahramanın sevgiliyi bulmak için yola koyulması gibi kalıp epizotların çoğu bunda da var ama özet şekilde. Bu hikâyenin efsane ile ilgili tek bağlantısı taş dam niye yapılmış sorusuna bir cevap taşımasıdır. Aşıkların taş kesilmesi de bir efsanenin bu hikayenin teşekkülünde rol aldığını gösterir."
(Emin Kuzucular'ın derlemiş olduğu Taş-Dam Efsanesine dair oğlu Şahamettin Kuzucular'dan alınan bilgi.)
Elbetteki buradaki açıklama sözlü geleneğin günümüzdeki durumuna dair bir analiz değildir. Ancak geçmişte ne düzeyde olduğunu göstermesi bakımından iyi bir örnektir.
Sözlü anlatım dönemi üzücü de olsa bitti belki ama kitaplar duruyor. Yolumuza onlarla devam edelim.