Kuralsız

Gündüzlerin devri akşamlarda bitiyor;sabahın seyri ise ikindilere götürüyor bizi...İnsanız, uyurken ölümü tatmak, uyanırken hayattan kaşıklanmak görevimiz... Yoksa oturmakla ömür biter mi..?Arşınlamak için sokaklar yapmışız kendimize,sevdiklerimize götürsün diye yollar..Binalar dikmişiz kalabalık yaşayalım birbirimizden para kazanalım diye;tarlalar açmışız ciğerlerimizi söken,bitkiler yetiştirmişiz ve bir kökten bin meyve almışız gözümüzü doyuran, sağlığımızı bitiren.Türlü icadlar yapmışız nesneye dair,bizi tembelliğe  alıştıran;örfler koymuşuz ilişkilerimizi düzenleyen; adetlere tutunmuşuz kan aksın diye, dogmalara saplanmışız babanın yanında çocuk öpülmez tipinden... Batıllara inanmışız çaresiz kalınca yanı başımızda el açımlığı dua edecek Allahımız varken...Kimimiz soysuzlaştırmışız yüreğimizi inançlara,kültürümüze.Ne kahve kalmış hatırı olan ne de komşusu açken uyumayan.Köylü mahalleli olunca, unutmuş kapısının önünden geçenin hali ahvalini..!Kim verebilir ki balkonda yanan ızgara kokusunun hakkını,kim bilebilir sahipsiz birçok insan aç gezerken  hayvan hakları için zırvalar savururken harcanan paranın miktarını?Eskidenmiş evde pişen yemeğin komşu hakkını vermek şimdi  neyi boşta buldun kimi yanlız gördün, al elindekileri tıka boğazını;ama bir yerde hak:arz talep meselesi.Yalancılık kalpazanlık prim yapıyor aramızda,doğrular enayi- mertler ise deli.Şu ''AB''  neden kağıt üzerinde bizi dahil etmez ki kendine?Denejere olmuş kültürümüze,açık göbeklerimizle,daracık taytlarımızla,göstermekten gurur duyduğumuz degajemizle ve en önemlisi ''bir kerecikten bi şey olmaz'' anlayışımızla hem bedenen hem ruhen ve dahi şeklen ''onlarız''...Cep delik cepken delik mefkuresi de artık lütfen tarih  olsun; moda,cebe elini sok cepkendekini al ve ne sen beni gördün ne de ben seni...''Balık baştan kokar'' derlerdi ya atalarımız,bence bunun islam öncesindeki dedelerimiz söylemişler,Kur'an'da nasıl yaşarsanız öyle  yönetilirsiniz desturru var.Anlayacağınız balık kuyruktan kokuyor artık,gerçek bu.Yasaklı olan,görgüye ters düşen şeyleri biz yapamazken-ve yapmak isterken- başkası bunu yaptığında aşırı tepki hatta  tavır ya da şiddetle tepki veririz.Oysa çoğumuz o yasağı delmenin yollarını gizliden  hayalleriz,düşleriz...Bence doğruluğu, güzel yaşamayı ve iyi bir toplumun gelişmiş bir toplumun, kendimizdeki ?' onurumuza yakışan davranışlardan'' geçtiğini bilmeliyiz...Paragrafı bağladım son cümleyle,yazı bitti sanmayın.Ya sevgi ya aşk ne olacak?Bir bar kadehiyle başlayan ve yatakta yanlızlıkla uyanılan sabahları unuttum mu sandınız!!!Bir sesin beğenilmesini,kalçalara dokunabilmenin aşk sanıldığını geçiverecek mi diye düşündünüz?Ya da bir iş yerindeki dostlukların, arkadaşlıkların, kaçamaklı yaşantılarını dinlemediğimi mi varsaydınız?Ve gençlerimiz:iletişimde zorlandığımız ve onlara göre dillerinden anlamadığımız değerlerimiz...''Birbirlerinde hoşlandıkları şeyi'' elde etme savaşını ?'aşk''sanan sevgi cahillerimiz...Bir insan, sevdiği insanı yolun ortasında öpemez,çevresindekilerden değil ondan utanır yürek.Neden ''sanmalar'' aşk olur ki ve neden bir toplumda evlenme sayısı ile boşanma sayısının arasındaki oran denkleşir hale gelebilir ki?Tanımadan sevilmez,güven duyulmadan sevgi söylenmez...Ve bu şıpsevdi sevdaların altı aylık ilişkilerin yapabileceği bir şey değildir.Gerçi bu da arz talep meselesi çünkü insanlar için dünya zevk ve sefa yeri artık...Bir yüz bir beden bir sevgi az geliyor bize...

14 Ekim 2008 3-4 dakika 4 denemesi var.
Yorumlar