Kurşuni Küf
Dokunamadığımız yaralara benzettim adını. Dalından kopup öylece elimizde kalan güneş meyvelerinden esinlendim. Onların da yarısı yaradır ,yarısı çaresiz .Tamah etmez kimse o çaresizliğe.Topraktan gelir , toprağa döner .
Kurşuni küftür yarımız , görünmeyen yaramız.
Yağmur iyi gelmemiştir ilk defa. Rüzgar ilk defa romantik esmemiştir. Gövdemizin bir kısmı toprağa değmiştir de yaralanmışızdır. Toprağı kendinden bil . Kim dokundu da yaralandın onu soruyorum.Kurşuni küf tuttu ruhunu ona yazıyorum anlasana , anla/sana...
...
Gerçeğe bağıranın sessizliğidir bu. Kırk yılının ertesi günü duymayan kulak duydu işte.Hiç gitmeyen ayak gitti. Hiç bakmadığın bir manzarada görebileceğin felaketler eşiği gözünden kaçtı bugüne kadar, öyle bir an geldi ki; gördün , yaşadın.
Kalbinin kuzeybatısından tuttu ay seni , sen de nefesini.
Ansızın uyandın uykundan ; kanından , kemiğinden , ruhundan.
Her şey değişti dediğin gün , kelimelerin dahi yerli yerinde olduğunu gördün. İnce bir sızı hariç , o gün kendinde bir fazla gördüğün.
Belki yeni uzvun,yeni düşüncen, gündelik meşgalelerinin üzerine koyduğun yeni bir yük artısı anlam veremediğin.
Sevmek aynı sevmek , nefret etmek , anımsamak eskiyi ; yük vagonlarında taşıdığın demir ağırlığı.
Şehir aynı şehir.Görmeyenin dahi duymayanın duası ve yokluğu.
Der ki ; Allah iyisinden , iyi etsin.Gece düşsün kusurlarını örtsün.Sen de ört üzerini üşüme, kar yağsın çocukluğu...
Bakmakla görmek arası saç teli kadar ince detay ve farkındalık
Anlamlı bir söyleşi tarzı yazınız güzeldi
İçten tebriklerimle Mustafa bey👑