Kurtuluşun Felsefesi 10

10] Ben de, o günü ve o günün Dünya şartlarını, en iyi Gazi anlamıştır, diyorum. Aykırı bir şey olabilir mi? Öyle olmasa idi, Gazi'nin başarısını, hutbe okuttu da, mevlitler verdirdi de, diyerekten belirtmek, söz konusu olur muydu? Mevlit okutmanın, hutbe verdirmeye değin bunların dik alasını, saltanat ve hilafette çok çok yaptı. Ama kaçınılmaz sondan kurtula bildiler mi ki? Gazi hutbe ile doğrulsun du!

Gelelim kurtuluş savaşı arifesinde ve esnasında olan, gerek Çerkez Ethem, gerek Çapanoğlu ve diğer dağa çıkan efelerle ilgili anlatılanlara. Bunlar etrafında örülen efsanelerden bir kaçı şöyle bir genellik tanımlaması üzerine kurgulanmış umut kesmemeye ilişkin beklentiler yaratmadırlar. Bunlar ölmezce olan efsuna şerbetliklerle vardırlar. Herkesin gözü önündedirler, ama görülmezler. Bunlara, kurşun işlemez. Gece kimseler görmeden gidip, düşman sathında düşman kellesi alıp gelirler vs.

Bunlar ve bu gibiden benzer ce olan nesnel gerçekliklerlen ilgili olan, ama nesnel olanı anlamaktan, analiz etmekten üşenip, akıl yormaktan kaçınan kimselerin, sorgusuz sualsiz kiplendikleri abartılı olan efsanevi yanlar taşırlar.

Yine bu türden nesnelci anlamaları anlayamamanın ve olaya değin savaş yönetme sanatının başarılarını Atatürk'ten tebid (uzaklaştıran) edenlerin, belki de yakıştırdıkları bulut menkıbeleri vardır. Bu anlatımlar, akademik bir dille söyleşip, analiz ve kuşkuları etrafında, anlamlara varmak, kişi bilgi genişliği ile anlaşılır kılabileceği bir durumdurlar da.

Çanakkale savaşında, komutanlığın (Mustafa Kemal'in) yönetimsel dehası görülmezden gelinip, güya bize yardım eden, düşmanı sarıp yok eden tinsel bulut. Bu bulutun sağladığı güya marifeti Mustafa Kemal'in öznel bilinçli kafasına yakıştıramayanların, Gazi'nin üstün başarısını, kıskanmaları ve küçümsemeleri basitliğidir. Madem öyle idi de, neden 250 bin kişimizin ölmesini beklediler?

Bu tinsel şow, neden ölen bu 250 bin kişi için faydalı bir avantajın yararlanımı olamadı? Bize göre düşman olan karşı tarafa göre sizin seçilmişlik kayrılmışlık üstünlüğünüz ne? Bu bulut neden iki tarafa da zarar verememştir? Yemen'de Galiçya'da, Filistin'de vs. yerlerde ölenler bu vatanın savunlmasını yapan vatan evlatları değil miydi? Orada niçin görünmemiştiler?

Düşmanın azmi daha o zamanlar da kırılamaz mıydı? Çanakkale savaşından sonra bu buluta değin görünme etkisi, düşman azmini niye kırmamıştı da savaş 3 yıla yakın daha sürmüştü? Neden buna rağmen savaşı kazanamadınız? Düşman üzerine kendi attığınız bombanın etkisinden, kendiniz zarar görüyorken, yağan yağmurda siz de ıslanıyorken, esen soğuktan siz de üşüyorken, oluşan buluttan etkilenmemiş olmanız nedendi? Yoksa sizler insanüstü müydünüz?

Başarı Mustafa Kemal'in azim ve kararlılığının ve ne yaptığını bilir oluşunun, bu süreci yönetme gücü başarısıdır. 1920'lerden sonraki harekete bakıp da, gidişi içine sindiremeyen düzenin nemacı tarafları sevgili Atatürk'ü gözden düşürmeleri gerekiyordu. Bunun için geçmişi onunla ilişkisiz yapmak gerkiyordu. Bu karalamayı açıkça diyemeyen, hilafet beklentileri içinde meyus olan ve besin kaynağını tinsel sömürüden alan, çıkarcı yobaz oligarşik maksatlının yalanı olan, hurafe söylemlerdir.

Ki bu tür kutsal korunmuşluk sanısını, kendi deyimleriyle Mustafa Kemal'in yüzü gözü hürmetine övüşle izafe etseler de, yalan ve yanlış olurdu. Gazi'yi ve mücadelesini küçümsemiş olurdular. Bir gerçek anlaşılamayınca ve yeni gerçekleşme içinde istenilen zümresel çıkara değin beklentiler gerçekleşmeyince, ancak böyle küçültülür zırvalamalara gidilirdi.

Şiirdeki anlatıma değin bu tür tinsel söylemlerin kitleleri aldatma için kullanılır olma yararlanmasının çağrıştırdım yaptıran kavranışını ortaya koymak için siz Arabistan'a gitmişsiniz. Bir başkası da firavun dönemine gidebilirdi. Çünkü aynı gerekçe orada da vardır. Hele Musa'nın elbisesini kaçırıp, kendini çıplak bırakan taşı dövmesi, unutulur mu? Bunlar Mezopotamya kültünde var olan devamlılıklardır.

Ben hiç bir isim ve akım ve kültür ima etmemişken, böyle bir kanıya varmak, ancak, böyle bir, anlamama başarısının, dehası olabilir!

İşte tarihin genel sürecini bilememek ve tarih bilinci (bilgisi demiyorum) oluşturamamaktır bu. Bu insanlığın umutsuzluk içinde doğan olmuş bitmiş geçmişe değin nesnel algıların, anlatılmasını güncel gerçeklikler içinde, bunlardan hareketle, masal (umut) üretmeci ortak yanıdır. İnsanlığın içinde biz de olduğumuz için, biz de bu türden söylenceleri üretmişizdir. Veya etki öğrenme ile böyle bir hikâye söylemişizdir.

Bu benim meselem değil. Yaptığına, yapılana aklı erdiremeyip, olguların ilişkin nesnelliğine vakıf olunamayan kısımlarına "bir dolgu malzemesi" kullanarak olaya ve işin içine, ruhsallık katarlar. Örneğin Çanakkale'de ve Kurtuluş Savaşın da, yeşil sarıklılar görülmesi gibi. Olay değinmelerdi bunlar.

Eğer böylesi bir kurtuluş savaşı görüsü olaraktan, şimdinin güncelinde yeşil sarık söylencesini, şiirimde geçirse idim; Eminim ki olasılıkla siz bana; "Kuran'ın içinde anlatılan, Uhut Savaşı'nda da, benzer bir olaylar vardır. Sanırım siz onu da kasten söylüyorsunuz" diyecektiniz, kanaatimce!

Ben Tanrı'ya inanırım. İnancım kimsenin kayra ve tekelinde değildir. Kişilerin inancına daima saygılı oldum ve olurum. Bir Tanrı inanırı olarak, insanların kendi absürtlüklerini (anlamsız saçmalıklarını); Tanrı'ya mal ederek, bile bile hata yapmalarını, kabule şayan, edilmez bulurum. Ve bu anlayış, Tanrı sallık bile değildir.

Benim inandığım Tanrı'nın her şeye gücü yeterdir. Söz gelimi sağa sola saldıran yakıp yıkmalarımızla biz ona değil, aksine belki de gereksindiğimizde o bize yardım eder. Bizim onun adına hibullah oluşumuzla; O'nun bize değil, bizim O'na ihtiyacımız vardır. Kimse benim dinimin baronluğuna soyunmasın. Dinimin yüceliğini, güzelliğini ve mesajını gayet iyi bilir ve kendimce iyi de konuşurum.

Sürecek

02 Şubat 2011 5-6 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar