Kurtuluşun Felsefesi 13
13] 3-Ululemirci yaklaşımın en temelci olan, üzeri örtük nedeni de, bazılarının alışa geldiği, maddi manevi sömürü tezgâhını, insanlarımızın iyiden iyiye bilemez oluşlarıdır. Çünkü genel öğretili halkçı kanıya göre otoritenin kaynağına, asla kuşku olmazdı. Kendince, iyi niyetlerinin duygusallığıyla ve inançsal kaygılaştırıl maşlarıyla halk böyle düşünüyordu. Böyle düşündükleri için de, bunların peşinden böylece gidişlerinden ötürü,itaatçi ve sorgulaşmayan bir sömürülme ortaya çıkıyordu.
Ululemirci bağlılıkların öznel temeli de, saygın insanlarımızın, kendi değerlerine karşı munis (ağırbaşlı) olmasıdır. Halkımız, bunun üzerinde pazarlık yapılmayacağını benimser bir yapı ile davranırlar. Bu değerlerin yorumlanışlarını kullanmak yerine, onun saklanarak dokunulmadan korunmasından yana idiler.
Ancak bunun da zaafı, hilebaz ve düzenbazların, sureti haktan görünmesi yaklaşımı ve tahrikleri vardır. Aslında yurttaş bilincine sahip çıkılmadıkça her öznel sistem sömürü eğilimli işler. Bunun için demokratik sorgulaşma hakkına ve sistemin güncel düzenleşmeli yapılaşmasına sahip çıkılmalıdır.
Bu koşullanış içindeki biriktirişlerle bazı çevreler, kurtuluş mücadelesine duyulan kin ve tepkisini, cinnet boyutuna vardırmışlardır. 'Keşke kurtulmasak da, İngiliz bağlısı olsaydık!' diyecek denli acınası kılıniklikler, güya tepkilerini deme gafletini ve küskünlüğünü ve fütursuzluklarını, gösterecektiler!
Devrimler bu türden toplumsal değerler üzerinde değil de, nakilci, kendi kişisel anlamaları üzerinden, kendi öznel değerleri üzerinden, aklı işleten insanının, kabul edemeyeceği bir yaşama anlayışı idi. Ancak çok şuursuzca, haklılığı olmayan, ruhsal göz dönmesinin abuk sabuklaması olmaktan öteye gitmez, bir tepki idi. Bu bir ifrattır (aşırılık çoklukla taşkınlıktır).
Oysa bırakın bizi, Türk'ün Kurtuluş savaşı Dünya'nın muzaffer ve mağlup ülkelerinin selamlayıp, saygı duyduğu, hatta bağımsızlaşma yolunda olan ülkelerin örnek, aldığı bir hareketti.
Kurtuluş Savaşı başlamadan önce görünen manzara (manzarayı umumiye) şu idi. Osmanlı bir savaştan mağlup çıkmıştı. Yurdun pek çok köşesi işgal olunmuş ve olunmaya da, hızla devam ediliyordu. Hükümet ve hilafet bu duruma sesiz kalmıştı. Hatta saltanat hükümeti, halkı işgale karşı sükûnetle, karşı olmamaya çağırarak, halk dirençsizliği yaratılmış, işgalcileri bu yolla himaye etmişti!
Halk bu durumu, bu işgalin gerçek oluşunu, ulul emre itaatin gereği olan bir anlayışla ve sessizlikle kabul edişle karşılıyorlardı sanki. Yönetim kendilerine olacak itaatin, gün gelip kendileri şahsında düşmana itaate dönüşeceğini pek önemsememiş olmalıydı. Ki şimdi kendisi bunun tabiyetini halktan istiyordu. Halk, yönetime değin itirazsızca olacak itaati; hepten kafalarına, çoktan 'ulul emre ittat' şartlanmasının içinde, hıfz etmiştiler.
Böyle bir işgal olasılığı pek hesplanmadığından ne olursa olsun, ulul emre itaat esastı. Bu önermeyi görüntü olarak bilinçlerine oturtmuşlardı. Ve dahi hükümet, yurdun çeşitli yerlerinde çok kere bir sivil inisiyatifçi olan yol alışların direncini kırdırtan, cami vaazlarını verdirtiyordu. Sanki bu işgal; inancın, örfün, katlanmanın, sabırlı olmanın, bir gereği gibi halka sunuluyordu. Saltanatın ali cengiz oyunlarını bilmeyen halkımız, direnç gösteremez, direnemez, neye nasıl karar vereceğini, bilip anlayamaz olmanın şaşması içinde idi.
İşgal kuvvetleri de, hükümete hiç dokunmamıştı. Sanki ümmete, ümmeti Muhammed'e ve onun ulul emrine karşı değildi! Hata ümmeti Muhammedi yapının içinde olunmasının yararını bizden daha iyi saygılaşıp, destekleyip, onaylayan, bir görüntü arz ediyorlardı. Bu görüntü ile halk; ehveni şer düşüncesi edinmişti. Kötünün iyisi düşüncesi ile iyi düşman, dost düşman, ümmetin himayesini ve rahatlığını sağlayan saygılı düşman! Gibisine izlenimlerini pekiştiriyorlardı
Bu izlenimler ile halkın gönlünde mandaya yatkın oluş, iyice ısıtmıştı. Halk, mandayı tartıştırtmaya çoktan başlatmıştı bile! Bu hal, işgalcilerin lehine, çok akıllıca bir taktikti. Bu aldatış, ülkenin azim ve kararlılığını kıracaktı. Halkın eski alışmaları sürdürmek isteme eğilim ve direnci, bu tür oluşmaların bilinçsiz eğilimini oluşturuyordu. Bu hal, bilinçsizce; kendi rahatlığını sürdürür olmalarını sağlar oluştu. Gazi, bu gibiden alışmaları kaldırdığında da; çıkar gruplarınca bedbin karşı konuşlarla karşılanacaktı.
Halk gözünde peygamber ocağı olan (askeri sınıf), işgalcilerin mazhariyetine müstahak oluyordu! Ya da peygamber ocağı, düzenin kimi yeteneksiz yönetici ellerinde bulunuşu nedeni ile işgali sisteme, adeta onaylatır olmanın servisleri, yapılıyordu. Değerli halkımız bu oyunu zamanla görüp sezmişti. Kışkırtılmalar uzun vadeli, akılcı ve kalıcı olamaz ve kışkırtma esasen salim bir netice devermezdi.
Dünya'nın her yerinde, kışkırtma olmadıkça reaksiyon el hareket, birden bire, hemen oluşamazdı. Bu bir doğal gerçeklikti. Halk direnişleri ya da halk ayaklanmaları başlamadan önce ortamın durulması beklenir. Halk için olup biten durumun, zaman içindeki hazm edilir olmasının benimsetilir bir anlayış kılınması süreçleri yaşatılacaktır. Bu bana göre sosyolojik bir olaydır. Bu da üç şeklin zorunluluğudur.
1- Kişiler genel de, pek pek, baş ya da elebaşı olmak istemez. Buna, yavaş davranıp, havayı koklamak da denir. Bu da gide gide bir durumsal biçimlenişin hal (şimdi) oluşudur. Böylesi yavaştan başlayan ama birden gelişen durumlar, sosyolojik bir söylem ve etkinin tezahürüdürler.
2- Halk, yekpare olamadığından, herkes, aynı bir duygu ve heyecanla, birden bire ve ani harekete geçirilemezdi. Burada halkın toplumsal anlamda örgütsüz oluşlarıyla, daha bir vahametsel gecikmeler çıkarabilirdi. Yapılacak şey, toplumsal yurttaş olunamıyorsa, halkın öznel, sosyolojik, inançsal oluşlarının harekete geçirilmesi olacaktır.
3-Halkın bir konuya değin anlaması, farklı farklı olması nedeni ile de, bu gecikmeler olur. Halk, 'Kendiliğinden ortak duyu' çokluğu içindedir. Ve bu yüzden seçememezlikledirler. Bu bir çok olan hislerinin içinden bir tanesi, genel ortalama yoğunlukta bir benimsenme ile yoğunlaşan (biriken) çekenlikle olarak belirecektir. Bu çekenlik genel çağrıyı, onun anlama kategoriksel kalıp düzeyine göre olacak olan seslenmelere yöneliktir. Böylesi çekenlik, eksen devinmesini de seçecektir. Ki bu hal, 'öz olan halk tutum ve hareketini' oluşturan oluşmalardır.
Sürecek