Kurtuluşun Felsefesi 150


Birinci Dünya savaşının içindeydik. Daha işgal günleri yaşanıyordu. Birinci Dünya savaşının sonuna doğru ana akım beyin gücü olan çekirdek kuvvacıların Anadolu’ya geçmesinden önceki zamandı. 


Anadolu’ya geçecek kuvvacı hareketin başlamasından 18 ay kadar önce kuvvacı hareketi de etkileyecek bir durum olmuştu. Ekim 1917'de hiç hesapta olmayan durumla konjonktür ufkunda yepyeni bir değiştirici dönüştürücü süreç oluşmuştu. 


Bu yeni durum, Anadolu hareketi gibi sürecin başlangıç koşuluna etkiydi. Birinci Dünya savaşı gibi bir harbin sonucuna etki etmek gibi birçok durum, koşullarının da belirleyicisi olan doğum olmasıyla, çoktan doğmuştu. 


Bu yeni durum Osmanlı yönetimi tarafından hiçbir zaman değerlendirilmeyecek olmakla; Osmanlının şans eseri içinde olacağı yeni bir hamlenin başlangıcını verecek olan üçüncü bir fırsatın, tam da kendisiydi.


Sivas kongresi içindeki heyet; “düşmanca, sömürgece, emperyalistçe tutumu olmayan ülkelere olası olacak bir yardım talebimiz değerlendirilebilir” diye alınan bir kararı, toplantıya havi bir madde içine yazmışlardı.


Ve belki de toplantıdaki muhterem heyetin düşünsel genel eğilimleri içinde yardımı umulacak olan olası devletlerden kast edilen ülke zımni dahiliyesinde Amerika Birleşik Devletleri, hazirunun hayal imleri içinde gözetiliyor olacaktı.


Fransız devrimini ve Fransız Devrim rüzgârını kavramak Osmanlı ahalisinde genel tutumlu bir eğilimi değildi. Ahali donmuş kalmış bir 1400 yıl öncesinin feodal ilişkilerine göre çıkarımlarla olan bir düşünme içindeydi.


Günceldeki olup biten matbaanın icadı gibi, barutun bulunması gibi, coğrafi keşifler gibi, Rönesans gibi, reformu gibi vs. süre durumları hep 1400 yıl öncesinin zihniyet reflekslerine göre anlayıp tepki veriyordu. 


Ahalinin zihinsel öğrenme öğretme kalıpları içinde sadece 1400 sene öncesinin kriter değerleri aktifti. O dönemi içini özgülemekle bilip anladığı sözcük kalıpları biliş sel ufkuydu.


Donup kalmış özgünlüğü içeren biliş sel kalıplar ekseri ahalinin düşünce ve anlama dünyalarını oluşuyordu. Ahalinin birbirine yapacakları telkin, tavsiye ve konjonktüre göre vaki olacak bakışın anlatımları hep o dönem zihniyeti içindeki çevirtiş oluşla donup kalmıştı. Senkron bu düzlem içindeydi.


Ahali 1400 yıl öncesinin sadece belli bir kesiti içinde olan Arap diyarının dil ve söylemlerini hikâye ve kıssa eden anlatımlar içinde olan o dilin kategorize edici kalıpları ile ancak iletime içinde oluyordu.


Ahali; yatmasını, kalkmasını, düşünmesini, söylemesini, itaatini, itaatsizliğini, vatan sevgisini, harekete geçmesini vs. hep bu 1400 yıl öncesinde hikâye edilen kavramlarıyla anlayıp içselleştiriyordu. Biliş sel seçme ayıklama modu sos veriyordu.


Ahali İslam’dan gayrı telkinlere açık değildi. Bu nedenle ahali evrensel konjonktür içindeki efkarı umumun biliş sel oluşuna karşı kapalıydı. Evrensel olana kapalı algıları içinde Fransız Devrimi; ahali bilincinde kaal tutum bile değildi.

 

Dahası ezici kahharıyla ahali, Fransız Devriminin haberdarı bile değildi. Çünkü 1400 yıl öncesinin biçim iliştiği algı ve düşüncenin seçme ayıklamasına göre Fransız etkileri "sapık ve zararlı düşüncelerdi"! 


Maazallah Fransız devimi gibi bir sapıklık içinde olunmakla şiar edinilecek bir müsavat kavramı ahalinin ulul emre karşı itaatsizliği, ahaliyi dinden imandan çıkarırdı. Ölçü buydu. Ahali dünyaya bununla bakıyor. Dünyayı bununla anlıyor. Maymun katliamına sırf bu tür algıları yüzden el veriyordu.


Yani konjonktüre göre bölgedeki (dünyadaki) çöken imparatorluklar dönemi, ahali nazarında "azıp sapan devletlerin" ilahi nedenlerle helakıydı. 


Yani keferenin (!) emek verip, araştırıp bulmak istediklerini ahalimiz zaten 1400 yıldır, helak sözcüğü ile bilip iletişi yordu!

Konjonktür sel gidişatı anlamak, ekseriyet ahalinin ve çok kes de kimi aydın kişilerin değerlendirdiği bir özellik değildi. 


Konjonktür sel oluşumla saltanatın çökeceği başımıza gelse dahi güncel etkileri saymazdan, bilmezden, anlamaz olsak bile yine de her şeyi biliyorduk! Tüm felaketler, dini Mübin’in göz ardı edilmesinin bir faturasıydı!


17. Yüz yıl sonundan beri çöken imparatorluk sal yapı sürekliliği içinde 19. Yüz yıla gelindiğinde durum şuydu. Sanayi devrimini veren yeni başlangıç koşulları çökmekte olan din, millet sandanslı imparatorlukların ölümüydü. 


Farkında olunmayan her değişmeye, dindeki bidat gözüyle bakan zihniyet, sanayi devrimini veren bu güncel seyir içindeki yeni başlangıç koşulları içindeki ahalinin durumu anlamsız bakışlarıyla çaresiz ve hakimdi. 


Avrupa’da tarımın oluşturduğu artı koşullar insanları araştırma, bulma, geliştirmeye yöneltiyordu. Tarım ürünlerini de işleyen sanayi; tarımı destekleyen ve tarıma dayanan sanayi entegrasyonuyla konjonktür sel ufku alabildiğine açmıştı. 


Osmanlı sanayi devriminin, bilimin, sanatın, araştırmanın, bilgi üretmenin gerisinde kalma telaşıyla müneccim aramaya; istiareye yatmaya düşüyordu. Hatta gelişmiş ülkelerde cin istemenin biliş sel atıllığı içindeki Osmanlı, hazin bir biçimde çöken imparatorluktu.



15 Haziran 2019 4-5 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar