Kurtuluşun Felsefesi 152
Statüko gözleri kör etmişti. Haydi saltanatı korumada Osmanlı Ailesinin çıkarı vardı da ahalinin ne çıkarı vardı? Ahali de dini bir iman akdi sandığı bu kabil saltanat statükosunu koruyordu!
Üstelik Osmanlı gelecek için ülkenin varlığı için kendi saltanatı olmayan bir meşruiyetle ülke bekasını düşünseydi Ekim devrimini: işgal altında olan kendisinin kurtulması için yine kendisine bir destek bir şans olacağını görecekti.
Ortada saltanatları için gözü dönmüş ve salt saltanatlarından gayrısını gözü görmez şekilde gözü kararmış olan bir saltanat ve hilafet vardı.
Bu görmezliği ile saltanat küfür addettirdiği Ekim devrimi gibi bir olanağın Bolşevik sıfatını kuvvacılar için bir suç ve suçlayıcısı olarak görecekti. Saltanatları için kendilerince küfür addettikleri Bolşeviklik sıfatını, kuvvacılara ihale edecekti.
Anadolu ateşini yakan diyalektik bilinç te Ekim Devrimini yapanlar gibi Anadolu’yu işgal eden batılı işgalci güçleri, haliyle düşman olarak görüyordu.
Biri kendisi işgal altında olmakla, işgale direnmesini onurla ve ahlakla ortaya koyuyordu. Diğeri işgal altında değil iken evrensel ilkeler ışığında işgali ve emperyalizmi insan onuruna aykırı bir ahlaksızlık olarak görüyordu.
Yani tarih sel kader o günkü Sovyetler Birliğinin emperyalizm karşıtlığı, emperyalistlerin işgaline direnen Anadolu eylemini aynı düzlemde, aynı karşı oluşla Sovyetleri ve genç cumhuriyeti "buluşturuyordu".
Osmanlının gidişatı içindeki çöküş mukadderdi Çöküşü mukadder kılandan birisi de emperyalist tehditti. Emperyalizm Osmanlıdaki gerileyişi ve çöküşü ele verecek olan diğer bir çöküşün başlangıç koşulunu kotardığı da çok çok açıktı.
İşgalci ve emperyalist durum, Osmanlıdaki çöküşü ele veren birçok başlangıç koşulu içinde bulunan durumdu. Emperyalist ve işgalci durum şimdi “her ulus, kendi kaderini kendisi tayin eder” diyen Wilson’du ilkeleri söylüyordu.
Emperyalizmin maske olarak söylediği bu ilkenin desteği ile gelişmemiş ülkelere demokratik yoldan giriyordu. Sosyalist Ekim devriminin bu ilkeyi desteklemeyi güçlendiren sosyalist tavırlı oluşumu; işgalci süreci az çok ters yüz etmişti.
Sosyalizm olgusu, Anadolu’daki hareketle ortaya çıkan Kurtuluşlu doğumla beraber Kurtuluşlu hareketin yeni başlangıç koşullarındaki süreç akışını olumlu yönde değiştirecek olan koşullardan biriydi.
Sosyalizm, bizim bağımsızlık savaşı dediğimiz tarihi oluşun içinde tarihi akışın seyrini değiştirecek bir süreç reostalarından biriydi. Sosyalist yaklaşımlı yeni destek, Osmanlının dik kafalılıkla ve taassup kafanın anlamadığı bu durum; kuvvacı yeni başlangıcın, yeni koşulları içine girmesi gereken yeni bir durumdu.
Yeni durumu saltanat yönetimi tarafından görülmemiş olması gerek dinsel kaygılardan kaynaklıydı. Gerek dünyaya ve güncele yabancı olan anlayıştan kaynaklıydı. Gerekse de karamsarlıktan kaynaklıydı. Gerekse de saltanata bağlılığın körelttiği kıt düşünceden kaynaklıydı.
Veya gerekse yükselen emperyalistlerin telkini olan mandacılıktan (himayecilikten) kaynaklı bu yeni durumu herkes görüp, içinde oldukları körlükle bu yeni durumu; değerlendiremeyecekti.
Aksine yeni duruma karşı oluşan körlük, saltanat dışında o günlerin ahalisi için hiçbir ehemmiyet (önem) arz etmeyen iktisadi boyutlu kaygıdan da kaynaklanmayacaktı. Saltanat görmeyecekti çünkü sosyalizm yönetimde paydaşlık öngörüyordu. Saltanat ahalinin yönetime paydaşlığından "koyun sürüsü" diyerek tiksiniyordu.
Bolşeviklik dinsel tepkilerle ahalide ürperme yaratıyordu. Sosyalist durumun bir üretim ve paylaşım ilişkisi olduğunu da bir yana bırakalım. Yeni durumun işgalci güçlere karşı direncimize sadece destek olacağını görmek gerekirdi.
Eğer sosyalizm kusursa, bir kusurdu! Oysa tarihseli oluş ve hayat kusur olanı yarara çeviriyordu. Ama salt saltanatçı ve dinsel kaygılarla sosyalizm adını duymakla ürpermenin oluştuğu bir yerde, yeni durumu olanak (fırsat) olarak görüp, değerlendirecek bir aklın ortaya çıkması olası mıydı?
Ne demiştik İslam’dan gayrı telkinlere kapalı olan; saltanatı kutsayan ahali algılarının, güncel dünyayı ve günceli kavraması olanaksızdı. İdrakler saltanatı da işgali de Dünyayı da Bolşevikliği de dinsel kalıplar içinde anlayacaklardı.
Ahalinin bir şeyi bilmesi gerekiyorsa “yaş kuru söylenmedik hiçbir şeyi dışta bırakmayan” dininin o şeyi ona “dinsel kalıplarıyla, dini idrakle anlatır olacaktı". Din her şeyi onlar için düşünecekti! Ezici belirim ve ezici tutumla ahalinin genel ve biliş sel tutumla ahvali buydu.
Doğaldır ki bu ahval içinde; bilimin dili, ahalinin dinsel söylem kalıbının içinde değildi. O günlerin bilim dili olmakla söylenen izafiyet teorisi, kuantum sözleri "söylenmedik hiçbir sözü dışta bırakmadığını ifade eden kutsal sözlerin her şeyi kuşattığı söylenen yaş kuru" anlatımı olan dini kalıpların içinde yoktu.
Kefere demedikçe emperyalizmi, sapıklık denmedikçe kapitalizmi, dinsizlik demedikçe sosyalizmi ve tefeci faizci denmeden sömürü koşullarını ahaliye anlamakta da anlatamamakta da çok müşkül vardı.
Aslında her şeyi dini kalıpla anlayıp, anlatmakta da tarifsiz sıkıntı ve yanlışlıklar vardı. Yüzlerce yıl boyunca kendisine kulum diyen sultanın seslenmesi kulağında çınlayan sayın ahalinin; kulluk içinde yaşayan ahalinin, içinde olduğu köleliği anlaması kolay mıydı? "O mahi ki derya içredir, deryayı bilmez" misali.
Kısacası Osmanlının da konjonktür sel durumlarından birini veren Ekim devrimi kurtuluştu direnişin ön görülür eylemine fırsat bir dayanak olacaktı. Zamanın ve başarının yeni eleği bu güncel oluşun yönünde akıyordu.
Tüm mesele: sosyalist bir değiştirici, dönüştürücü olan bu konjonktür sel durumun, bağımsızlık mücadelesine denk düşen etki ve katkısını görmekti. Ve biliş sel bir olanak durum olmakla sosyalist değiştiriciyi kaale alıp değerlendirmekti. İşgalci direnişe karşı bu süreci ve bu yolu da içeren eylem plânını ortaya koymaktı.
Bu yeni yolu da içerecek konjonktür sel eylem plânı neydi? Bir enkaz içinde bu durumu ortaya koymak ta ayrı bir dahiyane ve biliş sel bir tutumdu. Bu tutum, Mustafa Kemal’in sadece askeri bir deha olmasını aşan bir tutumdu. Mustafa Kemal'in askeri deha olması yanında Mustafa Kemal’in emsallerinde de saltanatta da olmayan bir SİYASİ DEHASIYDI.