Kurtuluşun Felsefesi 159
Siz bilmeseniz de "kolektif egemenlik sizin dışınızdadır." İşte Osmanlı yönetimi içine dahil edilen ilk Meclisi Mebbusan El mana anlayışlı yaşam çelişkisi içinde az az biriken oluşumlar olmakla geçmişten gelen sizin dışınızdaki bu bilincin tezahürü olmakla, tam da arkaik olan bir kolektif bilinçti.
Arkaik kolektif bilinç, El egemenliğinden hareketle güncelin içinde hakimiyeti milliye türü söylem şekline gelmişti. Köleci geçmişten beri gelen; El temsilcisi irade saltanattı. Saltanatın iradesi önce, hakimiyeti milliye ile kısıtlanıyordu. Sonrada tümden kalkacaktı.
Aslında Meclisi Mebbusanın açılışında saltanat oligarşisi yine kendi iradesi üzerinde olacak bir meclis iradesini tanımıyordu. Aksine son söz yine saltanatındı. Yani padişahın iradesi kati olmak koşuluyla padişah iradesi yanına meclisi Mebbusan iradesinin tavsiyesinin varlığı ve meşruluğu kabul oluyordu.
Bu mukavele şimdiki anlayışımıza göre size demokrasi ve egemenlik gibi gelmeye bilir. Burada önemli olan saltanatın yanında, saltanatın egemenlik ve iradesini az çok "paylaşan meclis gibi bir gücün varlığını” haldeki saltanatın hissetmiş olmasıydı.
Adım adım olan inşa buydu. Tarihin inşa ettiği mutlak irade olan El mana anlayışı, gelinen yeni sürecin içinde saltanat (El) egemenliğini meclisle paylaşmak zorunda kalıyordu.
Kendinse mutlak diyen; mutlak irade diyen, iradesinin yanında yöresinde irade tanımayan El, şimdi meclisi dinlemeyi vaat ediyordu. Bu vaat argümanıyla El kendisinin mutlak olmadığını aşikar etmesiyle El, kendisinin mutlaklık alanını koruyan surda, gedik açtırmıştı.
Saltanatçı bir yapı içinde Ulul emire itaat dediği uyuşturulmayı halk, yapageldiği ibadetin bir parçası sayıyorlardı Bu ahval içinde halk taat ve itaatin dış dünyaya kapanması karşısında bilginin yayılabildiği kadarla yayılması ile halk, şaşsa da; padişahın (saltanatın) iradesinin sınırlanabileceğini de duymuştu.
Sevgili Atatürk, gelinen bu noktadaki tarihsellik içinde meclis iradesini padişah iradesinin de üzerine çıkarmakla; saltanat iradesini (efendiliği) yok sayıp kaldırmıştı. Böylece köleci tarihten beri dünyaya egemen olan El in egemenliği de kendisini temsil eden saltanatla birlikte son bulmuştu.
Bu eylem düşünce dünyası içinde muazzam bir başarıydı. El in egemenliği ve El 'in gölgesi olan saltanat karşısında güncelde gelinen parlamenter aşama, insanlığın geldiği çok büyük bir aşamaydı.
Saltanatçı El egemenliği olan saltanatçı oligarşi iradesinin yıkılıp yerine halk temsilcisi olmanın irade hakimiyeti konması, hakimiyeti milliyeydi.
Ne var ki köleci sistemin ve köleci emperyalizmin işbirlikçisi olan lümpen ideologları ve bu ideologların düşünce tutsakları halk egemenliğine karşı oluşu dolaylı yollardan baş örtüsü özgürlüğü gibi aykırı yollardan iman diye El egemenliğini savunacaklardı.
Bilmeden meclis ile saltanat sahibi El egemenliğini böylece yeniden çatıştırmaktadırlar. Tarih bilmeyenler tarihi inanç kılmakla taşıdıkları tarihin koşullarını da bilemezdi.
Bilindiği gibi örtünme ön ittifak içinde olan ilahi süreçlerin "temas etmeyi" grupları adına kimi kişiler üzerinde ortaya koyduğu sosyo toplumsa statülü bir görevdi.
Ön ittifaklar ya da ilahlar bu görevi verdiği kişilerine hem örtünme hakkı tanıdığı gibi örtünme hem de tapınakta kalma hakkını veren bir giyim şekliydi. Bu haklar o aşamada sadece moral değeri olmanın statüsüydü. Köleci sistemde bunlar mirasçı da olacaktılar.
Köleci sistem içinde, köleci sistem kendisine aktarılan örtünmenin ön ittifakı belirleyen şartları ortada olmadığı için köleci sistem kendisine göre statülerle örtünmeyi tanımladı. Bunları Sümer Eşnunna yasaların da Hamurabi yasaların da ve Tevrat ta bol bol görürsünüz.
Köleci sistem içinde "statü efendi köle ilişkisiydi". Köleci sistem içindeki örtünmenin statüsü de köleci statüye denk gelecekti. Örneğin Arp köleler ve kimi mevali denenler, Müslüman da olsalar örtünemezlerdi.
Bu şartlar içinde kimi toplumlar özgür kişilerin başını örtmekle, sarıkla sardırma giyinişi efendi kişileri bu örtünme içinde örtünen kimlikle tanınır bilinir bir saygılama yapmıştı.