Kurtuluşun Felsefesi 162
Meclisi Mebbusan açılış hareketi sonucunda El mana düşüncesinin temsili ve temsilcisi olan saltanat; bu yeni oluşumu içine sindirmese de saltanat artık meclis baskısını ve meclis iradesini istemeye istemeye tanıyordu. Ok yaydan çıkmış, irade ve egemenlik paylaşılmıştı. Geriye döndürülemezdi.
El temsilcisi olan saltanat, Mebuslar meclisini kaale alıp, dinlemesiyle artık saltanat kendi kalesine gol atmıştı. Köleci bir saltanatınız ve "egemenlik efendilerindir (egemenlik El'indir)" diyen "El Hâkim" baskısı olmasaydı ona direnip onun yıkılan bir saltanatı da olmayacaktı
Meclisi Mebbusan koşullarında; yeni durumu ile millet saltanatın ve padişah iradesinin irade otağı ve irade benzeriydi. Hala El'in egemenliği sürüyordu. Olup biten muzafferlik; soyut bir egemenlik alanında El'in ortağı ve benzeri oluştu.
Meclisi Mebbusan konjonktür içinde geçmişin rekürsif ya da özyineli sistem çevrimini veren tekrarlarının yeniden bir dirimle bu kes de yeni koşullarda yeni durumuyla vakti gelmiş zorunluluğun belirmesiydi. Meclisi Mebbusan geri bağlanımla kolektif bilincin; gruplar arası ilahi irade olan imlecin imge ve imaj ruhuydu.
Egemenlik sizin dışınızdaki kolektif zamanlı bir birimlik meşru sürecin zorlukları nedenle vardı. Egemenlik bir birimlik sürecin kuantum süreç (üst üste birçok zaman ve eylemle parçalı) edilememe zorluğundan ötürü vardı.
Kolektif birim zamana yönelmek-kuantum birim zamana yönelmek-, kaçınılmaz bir geri bağlanımla yasal çekimdi. Egemenlik böylesi kolektifi olan bir arkaikti geri bağlanımla çekim olan durumdu. Egemenlik ancak ve ancak kolektif yaşamla belirebilirdi. Meclisi Mebbusan da (egemenlik te) temsili durumla kolektif belirmek zorundaydı.
Egemenlik üreten totem meslekli grupların, gruplar arası girişmelerini veren temasları nedenle önce; irade olarak sonra da ön görülemeyen sonuçlarıyla kolektif bir egemenlik olarak ortaya çıkmıştı.
Sahiplik iradeydi. Sahiplik kolektif belirmişti. Kolektif sahiplik irade ve egemenlikti. Kişi sahipliği kendisinin kullanacağı bir "kolektif güç"; kolektif zamanlı kolektif birim süreç olmasa, hiç beliremiyordu.
Kişisi sahiplik kolektif gücü ve kolektif birim zamanı kontrol eden kolektiflik enfekte edip kolektif imleç yerine kendisini kolektif güç olarak gösterip, sürece egemen oluyordu. Kolektif oluş yerine kişisi sahipli oluş akisinin yaşam içine yansıyan birçok ayna görüntüleri vardı.
Kişi sahipli yansımaları veren ayna görüntülerinden biri ÖZNEL BENCİLDİ akisti. Kolektif irade ve kolektif egemenliğe göre kolektif zemini kullanan kişisi irade ve kişisi egemenlikti. Yani "kolektif düşünceye karşı, uydurulan "saltanatçı bir El egemenlik hikâyesi" vardı.
Baştan sona doğru tekrar hatırlayalım. Hayat temel düzlemli bir durumla bir çevre içinde enerji sağlıyordu. Bir bölgede çeşitli durumla kovulursanız, güncelin boş alanı içinde başka bir alanda zemin tutuyordunuz.
Eğer yeni gidilen yerde enerji sağlama ortamları varsa sorun yoktu. Ama gidilen ortamda enerji sağlama olanakları yoksa "yandı gülüm keten helva".
Bir bölge içinde avcılık ve toplayıcılık sahiplik değildi. Neden çünkü avcılık ve toplayıcılık inşacı değildi. Bu nedenle enerji sağlayıcı bir ortama gidilmediğinde durum "yandı gülüm keten helva" oluyordu.
Oysa totem meslekli bir grubu elverişsiz ortam içine de gönderseniz, üreten grup inşacı olmakla oraları duruma göre enerji sağlanan alanlara çeviriyordu. Sahiplik doğaya karşı üreten totem mesleklerle vardı.
Bu aşamada totem meslekler inşacı ve sahiplikti. Sahiplik hem inşacı oluştu. Hem kolektif ilikti. Bu ilk aşamada kolektiflik doğaya karşı direnç, doğaya karşı irade ve doğaya karşı egemenlikti.
İkinci aşamada üreten gruplarımızın kendi grubu dışındaki diğer üreten yapılara doğru yönelmesiydiler. Bu yönelme içindeki üreten gruplarımızın dış dünyayla girişen bir temaslarını idame ettirmelerinin süreciydi.
Ön ittifaklar adını verdiğimiz bu süreç içinde üreten gruplar; doğa karşısında irade ve egemenlik sahibi olmalarının yanında; gruplar birbirine karşı da irade ve egemenliğin sahibi oluyordular.
Sahiplik, üretim, inşa, irade egemenlik kolektifti. Neden? Kolektif bir süreç damgası yiyen depo enerjilere sahip olmadan, tekil kişi hiçbir zaman kolektif birim zamanlı olamaz da ondan. Tekil kişi dıştan bir sentez inşa değil de ondan.
Bu durum saltanatçı, seçkinci süreçlerin baskıcı basıncı altında, arkaik kolektif depolu bilinç ile sürecin kendi karşıtını veren olgunlaşma içinde arkeikti kolektif egemenliğin yeniden su yüzüne çıkmasıydı. Egemenlik arkeikti kolektif oluşun köleci sistem sonrasındaki yeni bir yeni enerji düzenli sürecin oluşmaydı.
Egemenler, mücadele tarihi dışında kalan alanlardaki cehaletin egemenliğini ahaliye halk egemenliği saydırıyorlardı. Egemenliğin üreten bir inşacı sahiplik olduğunu gözlerden gizleyen cavalacozular halka, "siz isterseniz saltanatı ve hilafeti bile getirtirsiniz" diyorlardı.
Böylece saltanatı getirmeyi ve saltanata boyun eğmeyi egemenlik saydırıyorlardı. Kendisi ve beraberindeki oligarşi ile feodal ağa olan bu illüzyonistler böyle demekle tarihsel mücadeleleri de yok sayıyorlardı.
Unutmayın ki henüz oligarşin tevhidin olmadığı sırada Musa ya "Ben Turu Sina’nın sahibi olan El’inizim" diyen El ile İbrahim’e "Ben El Şadday. Şadday’ın sahibiyim (Şadday dağlarının sahibi olanım)" diyen El’lerin her biri ilk başlarda ayrı ayrı olan El’diler.