Kurtuluşun Felsefesi 19
19] İkinci neden olaraktan, bu tamamen savaş sonrasının, tek adamından sonra, ikinci adam, ikinci tek adam olmak isteyişin, ya da doğal olarak gölgede kalışın, güç ve hırsının; isteyerek ya da istemeyerek, girdiği mücadele yollarının, benci, kin ve kışkırtma tohumudur da.
Çünkü bu tutum, kendisini, nerede ve nasıl varlaşıp ortaya koyacaksa, öylece o yerde kendisini ortaya koymaktan başka çaresi yoktu! Bu yerler en ulviden en sade yere değin uzanabiliyordu. Gazi'nin yolunu deneyemezdi, çünkü hem kapasiteleri dışındaydı hem halı hazırda Gazi, o yolu, onların kendisinden daha iyi yapan bir tutumdu.
Toplumsal yapı, benci tavrı taşımaz. Toplumsal yapı, bir bilim adamı haddi ve bir mayi absorbe oluşu gibi bünyeye alınışı tanır. Gazi, kendinin bir Osmanlı mazisi ve birikimi olduğunu biliyordu. Mümtaz kişilik olan Gazi, o yapıdan çıkan bir gebeliğin, sonlanan doğumu idi.
Hiçbir doğum travma değildir. Böylesi bir telakki bile olmaz. Doğum doğaldır. Ancak doğumun sancı ve acısı doğum yapanda, vuruk olabilir. Ama bu doğum yapan için mutluluk verici bir travmadır. Ki tekrarını isteyen süreçle, doğum yapanda yeni doğumlara da devam isteğini gösterir. Aşılmayacak, gerici, bencil bir travma değildir.
Aslında bütün demelerimi ayrıntılaşıp örneklesem, kitap hacmi ortaya çıkacak. Bu yüzden bazı çok vahim dönemeç anlatımları biraz detaylamakla yetineceğim.
Örneğin Osmanlı Devletini, Osman Bey kurmuştur! Bu çabanın içindeki; bir ikinci ve diğer kadrolar genel olarak bilinir midirler? Elbette ki bu tür işler de, Osman Bey kadrosuzdu demek; Osman Bey'in oluşamamasıdır demektir.
Osman Bey, o kadrolarla değil de, benzer yatkınlıkları olan kadro grubuyla da bu işi görürdü. Ama kadrolar, Osman Bey'siz neredeyse hiçtirler. Yani Osmanlı'nın kuruluşunda da bir kadro hareketi vardır. Ama hiç kimse bunu bilmez ve sormaz. Bu, tüm sosyal yapılarda böyle işleyen bir algılanıştır.
Yani bir sosyal hareketteki, komplike karmaşıklığın oluşmasını halk öğrenirken ayrıntıları ayıklar. Kadroların devinen eşgüdümleri, halka ait anlamaların, anlamayı yalınçlaşma yapan sadeleştirmesine kurban giderler. Bunlar, ilke olarak bir aydın tavrın bilmesi gereken bir bilgidir. Değilse bu bilgiyi, halkın bilmiyor oluşunu, halk aleyhine kullanış hinliği ve sempatikçe olan, ukalâğlığı; aydınlık değildir!
Bizim liberal aydınlarımıza bakılırsa; eski otoriter anlayışlığın temeli ve bu anlayışta olmanın hazır güdümcüsü olan, inançsal simgelerin, işaret ve kisvelerin, toplum içinde kullanımı; güya bir özgürlük hareketi iken, milliciler, bunların kamuda, taşınamaz oluşunu, istismar ettiler demektedirler!
İstiklal Savaşı yapan azim ateşinin içinde, en azından, önderlik bazında; 'ilmiye sınıfı andırışlı imajinel tipli, baskıcı gösterişçi tanıtılma gayretlerinin' toplumda olamayacağının da hududunu çizen, bir direniş noktasının da var olduğunu, ne çabuk da görmezden gelir oldular! Bu hafıza kaybı nedendi acaba?
Bu kadar eskiye rağbetçi oluşun sözüm ona, insan severliğin altında ne var acaba? Bu insan severliğin altında, bilgisel ve tarihsel ve toplumsal, verilerin, gelişmenin, toplumsal çıkarların olmadığı da çok açıktır. Buna haktı; özgürlüktü; demek, hiçbir şekilde bilgi değil! Tıpkı bir önceki yaş zamanınızı istemek hakkı gibi bir sanıcı özlemsel duygu yanılsamasıdır! Yani siz 50. Yaşınıza rağmen 39. yaş döneminizi istiyorsunuz... İstersiniz istemesine de; olası mı?
Tarihin tekeri geri döner mi? Tarih: bir önceki toplumsal düzeyi hıfzetmiş, yepyeni bir yer alıştır. Yani toplumsal hareket, ekonomik süreçlerin ve buna bağlı üstyapı oluşmalarının ardışıkça birbirinin yerini aldığı süreçlerdir. İnsanın büyümesi gibidir. Tek farkladır ki, sosyal süreçlerin, kısa erimli de olsalar, geri gidişli bir dönüşmeye müsait olmaları vardır. Ama er geç, sürein ileri yönlü akışıyla o da, orada kalamayacaktır.
Bu türdenden eveleyip geveleyen mızmız hak ve özgürlükleri anlatır olmanın güya bilinçlendirmesi toplumun günün koşullarına göre, üretir olan ve paylaşır olanın özgürlüğü müdür? Yoksa ilerlemeci sorumluluğu ve ilerlemenin gereklerini taşıyamayıp, ikballeri için iktidarda kalmaya heveslilerin ve iktidara yaranan, güdük aydınların, böyle gelmiş, böyle giderci sömürmeci safsata özgürlüğü müdür?
Devrimleri sürdüremeyenler, bilinçli olamanı analtık düşünmeden yana ve sürekli olma sürecini taşıyamayanlar, toplumsal yapıları, toplumsal olmayan anlayışlarla oyalayan girişmeler içine sokarlar. Bu oyalayışlar içinde hak, gibi hemen herkesin soyut olaraktan ve ilke olaraktan üzerinde ittifak edecekleri özgürlük kavramları içinde cehaletin soslanıp, tartıştırılmasındaki gaye, bir bilmez olunuşun, Truva atı olmanın dışında, hiç bir kıymeti harbiyesi yoktur. Eğer toplumunuz üretiyorsa, toplumunuzun, halka ait özel yaşamı, kendi sınırları dışında, sosyal ve toplumsal olanın ilke girişme karşılaşmasına, göre olacaktır.
Efendim teokrasiye değin şeriatçı eğilim ve özlemler geçmiş imiş! Korku yaratmanın anlamı yokmuş! Vehimlerle bu iş gitmezmiş! Ki bunlar aslında sanrılı denişin vurgusudur. Unutulmamalıdır ki sistem; bulaşmalara, enfeksiyona karşı, daima reaksiyonerdir. 'TOPLUM NESNEL SAVUNMANIN TUTUM VE REFLEKSİDİR'. Enfeksiyon her zaman ve koşulda fırsatını kollar. Sosyal ve toplumsal olanın yıkıcı enfeksiyonlarından birisi de gericiliktir.
Eş denişle şeriatçı özlemler ve diretileridir.Toplumlar, topluma ait olmayan bir şeyin ilizyonunu, toplumsal hak ve özgürlüğün hukuku olaraktan, görmezler. Ama olan bir tehlikeyi de, tehlike değil gibi görmek ve göstermekte sistemin dirençsizlikle olacak rehavetsi paranoyası içinde de sönükleşmezler. Bir yanılsaması ve paralizesidir. Bir 'galatıhistir'. Bu da onların çıkmazıdır. Bir toplum böylesi dirençsiz kılınarak dinamik oluşlardan yoksun kılınabilir!
Sürecek