Kurtuluşun felsefesi 28
28] Kişinin etnik özellikler içinde olması, toplumun ortaya çıkardığı bir potansiyel değildir. Etniklik toplumun bir özelliği olmayıp, toplum içine taşınan halkın yapısının bir sosyal özelci bir anlama öznelliğidir. Toplumlar bu tür ilkel etnik inançlaşmalar üzerine devinmezler. Toplumlar, toplum sal olana değin oluşmaların normları üzerinde devinir bir bilinç durumu, düzey ve düzlemidirler.
Tarihsel gelişmeden kaynaklı eski etnik inanççı ve etnik kimlikçi sosyal halkçı yapı, insanların topluma taşıdıkları öznel inanmalı kamburlarıdırlar. Öznel halkçı kimlikler ne olursa olsundu, tarihi süreç içinde bir karar alınışla topluma kat ılınmıştı. Ve toplumsal ittifaklar, etnikçi inançlar yerine, kendi ne özgü bilinçli paydaş oluşturulmalarıyla, hakçı, hukukçu sahibi yetiliklerimizle yapılaştırılıp sürdürülmüştür. Zaten toplum bunları da (etnik yapı ve inançları da size) sormazdı da.
Toplum bunlardan oluşmadığı için toplum bunların seçmensi de yapamazdı. Bunlar böylesine paydaş oluşturulacak olan bir toplumsal yapının unsuru değildirler. Öznellik, toplumcu yapının hemen yanı başında bulunan halkın davranımıdırlar. Öznellikler (inançlar) tarihsel sürecin ve tarihsel coğrafyanın, oluşmaları içindeki sosyolojik (insan yaşamı; insan-insan ilişkisi) birikmeleridirler.
Bu öz hareketin kendiliğinden irade oluşu, toplumsal sözleşmenin ve toplumların müesses iskeletinin teşkili ve ruhudur. Kendiliğinden bir sağlayışçı zorunluluktur. Bu karar müesses düzenin oluşmasında bilinçli alınan bir karar değildir. Yol alıştaki akıl edişlerle düzen kılınacaktır.
Adeta yapının bir kusuru düzelirken, zincirleme oluşan kusur düzeltmesinin bilinç edilmesidir. Öz hareket, bıçağın kemiğe dayandığı, zor zamanın ortaya koyduğu amaç birlikli, kararlı yapıdırlar. Öz hareket içinde inançların, etnisitelerin, varlıklı, varlıksız halkçı oluşların, esamisi olmayan bir durumdur. Onların üzerinde olan bir konsensüs harekettir.
Öz devinmeyince, göz görmez. İyi de halkın özü nedir? Halk nasıl görecekti? Öz hareket halkın kendi dağarcığında olmayan ya da çok azlıkla, halkın seyreklikle yaptığı veya yapa geldikleri içinde, pek işlek olmayan, kendi rutin alışmalarına aykırı olan tutumlardır. Kısaca halkın alışmalarına yabancı gelen tutumlardır. Bu fark halkın gözünün göreceği tutumlardır. Göz bu yabancı tutumları görür. Halk bunlara karşı, tutum davranışlar üretir.
Halkın kendi alışmalarına değin tutumları içinde yapa geldikleri edimlerin halktaki karşılığı ya da sosyal yapıdaki karşılık algısı; özgür olmaktır! Bağımsız olmaktır. Bu söylemleri destekler olmak da halkından yana olmaktır! Bu hller halkın kendi alışmalarını sevmesi ve sürdürmek isteyişleridir.
Halk olay ve olgularını, böylesine kendi özelinden değerlendirişlerle, bu mantık açısından bakarak, kıyaslarlar. Halkın tutumu, kendi alışkanlık ortamlarını sürekli ve pek pek değiştirmeden yaşatmanın eğilimindedirler. Bu tutum bir çeşit, halkın kendi kişi özgürlüğünü koruma isteyiş anlayışlarıdır. Bu gibi önceden beri yapıla gelen alışmalardan sapan her görünüşler, halkta sapma (sömürülme) dek anlayış olgusunu ortaya koyar. Bu nokta bir sosyal öğrenme olarak direnişleşir.
Yani alışma halkta bir rahatlık iken, bu rahatlıktan olabilecek bir sapma, halkın rahatsızlığı olur. Halk rahatsız iken, siz rahat olamazsınız. Halkı alışmalarından uzak koyan, halkı alışmalarından sapıtan bir durumda işgal altında oluşun, ilk zamanlarıdır.
Bu da sizi (halkı) gönüllüce olan, halkın kendi kendisine gelişecek öz davranışına götürür. İşgal ortamı hiç kuşkusuz ki sırf bu bağlamda sizi alışmalarınızda alı koyan bir tedirgin ediciliktir. Bu tür direnişlerde sürdürülemezse, zamanla alışmaya döner. Bu türden öğrenme toplumsal bilinç gibi değildir. Ama bu eğilimler de yönlendirilirdir. Yararcı da olabilirdirler.
Böylesi bir halkçı bilinçlenme kılınışta, vereceğiniz fevri ve ani tepkilerin dışında, sizlerin kararlı ve dengeli; birlik oluşturucu, eylemleriniz için; bir sükûnet zamanınız olacaktır. Bu sükûnet zamanı, sizleri önce durumu anlamaya yönelten bir tepki koyuşa götürecektir.
Akabinde de sizleri, oluşacak olan reaksiyon hareketle buluşturacaktır. Ve bu alışma noktasında sapar olmanın tedirgin ediciliği sizleri bu tepki içine katar olacaktır. Artık siz bir oluş içindesinizdir. Ve bu oluşmanızın ucu giderekten, yeni bir kurucu otoriteye varacak olan, bir oluşmaya doğru; 23 Nisan 1920'ye gelip dayandırılacaktır.
Bu da şu demektir. Bir hareketin organizasyon elle yürütülmesi eylemi; direksiyon, rotil ve fren hareketi ile benzeştirilir ise. Bu benzeştirilenler yani yönetim kadrosu, halkın öz davranışları ortaya çıkmadan önce hiçtir ve hiç bir şey yapamazlar. Esasen bu yönetici kadro ortaya bile çıkamaz. Neye göre çıkacak! Neden çıkacaktı ki.
Bu tür yönetici kadrolar, kendi içlerinde kademeli organize oluşmalarıyla, yönetilecek olan halk hareketini sırf kendi başlarına, ortaya çıkarıp kendilik bir halk hareketini, oldurup başlatamazdı. Yani liderler ortamın eseridirler, ama kendilerini oluşturan ortamı sağlayamazlardı. Sadece var olan ortama uygun kararları alırlar, ortamı yönlendirirlerdir.
Kendiliğinden başlayacak bir halk hareketi de, bunlar sız (lidersiz) hiçbir yere gidemezdi. Çünkü kendilik olan hareketler, her biri bir çekim alanı olan elebaşlarla yönlendirilirler. Yine bu kendilik hareketler, kademeli olacak yönetim birimlerinden yoksun olduklarından hiç bir yere gidemezdi.
Kendiliğinden sosyal olay ve olguların kendi üzerine dönen yansımadan kaynaklı, edilgen etkimeli devinimdirler. Halkın öz hareketi varsa, bu yapılaşmalar kendini gösterir. Koşullar, sürecin akışındaki doğal seçilimle, mücadele şartlarında, kendi öncü liderini belirler. Lideri olan hareket içinde artık söz birdir, eylem fevri taşkınlık olmaktan çıkar, ana hedefe göre yönelir.
Bu gelişme ile düzenliliğin organizasyon hareketleri, başlar. Çoklu gelişen yapı, yönetsel birlikle denetlenir. Oluşan faaliyetleşmeler eşgüdümlüdürler. Organizasyon hiyerarşik olarak, yukarı doğru giderken, gittikçe azalan tikel sayılardaki yöneten yapılara dönüştürülürler. Bu organizasyon da kişisel hırslara ve kişisel inisiyatifliklere varan, kişisel insiyatifliğe ayrışan karakterleşmelere de dönüşebilir. Hatta karşılıklı çatışmalara da dönüşür.
Sürecek