Kurtuluşun felsefesi 40
40] Kimi çağdaş eğitim kurumları, toplumsal kurumların yapılaşmaları için gerekli bilimsel çalışmalarını sunamıyorlardı. Bilimsellikte tek anlaşılan şey dindi. Din demek bilimdi. Bilim demek dindi. Binyıllar boyunca bu öğretilmişti. Bu yüzden din adamlarına ilmiye sınıfı deniyordu. İsimlerinden başka ilimle uzaktan yakından bir ilişkileri yoktu. Bu yüzden de, toplum ve toplumun kurumlarının birbiriyle eşgüdümlü olacak şekilde bilimsel teknolojik aktarılacak uygulama desteklenmeleri, hiç de yoktu.
Toplumda, hiçbir laboratuar çalışması yoktu. Madrabazların, hilebazların, hokkabazların ve parende bazların iltifatlarla, rüşvetle yönetici atanmaları vardı. Bunlar yönetime gelince verdikleri rüşveti kat be kat çıkarır olacaklarından yönetim yönetim olmaktan çıkıp, bir geçim bir soygun kapısı olmuştu. Bu ve bunlar gibi diğer birçok nedenler de, Osmanlı'nın bozulmasını kaçınılmaz sona doğru, önlenemez biçimde ivmelendiriyordu.
Yönetim kötüye gittikçe, kötüye gidilişe akıl erdiremez oldukça, yönetim şaşkınlaştıkça, ilmiye sınıfına yani din adamlarına cin çağırma seansları düzenletiyorlardı! İlmiye sınıfı (din adamları sınıfı ) da bunu tıynetine uygun biçimde, maal memnuniyetle yapıyorlardı!
Yenileşme gayretiyle ortaya konan ve yeni bir askeri sınıf olan; Nizamı Cedit kuruldu. Yeni düzen adı ile eski ve yeni yapıyı, yan yana konuşlaştıran Nizamı cedit yapılaşması, bir üçüncü Selim harekâtı idi. Kabakçı Mustafa Paşa denen yobaz, ayak takımından biri idi. Hırpani serserilerden oluşan bir güruh takımıyla Kabakçı Mustafa ve yeni çeri ittifakları, Nizami cedit ocağına karşı ayaklandılar.
Bu ayaklanmaların perde gerisinde de ilmiye (din adamları) sınıfı var idi. Yine, 3. Selim'in bir diğer yenileşme (ıslahat) hareketlerinden bir de, yerli malı kullanımını özendirmekti. Bir çeşit, iç üretimin koruması olan yerli malını kullanılması tutumu da, 3. Selim'in aldığı önlemlerden biri olup; çağcıl, konjonktüre ilişkin, merkantilist uygulama (himayeci-korumacı) bir tutumdu.
Yenileşmeler, karşı isyanları, karşı ayaklanma ve tutumlarını ortaya çıkarıyordu. Ancak askeri alandaki yenileşme girişmeleri, karşı ayaklanmalara sebep olmuyordu. Çünkü bu alandaki yenileşmeler her nasılsa din sınıfı ve ahali tarafından, pek dikkatle alınmıyordu.
Elbette askeri alanda yapılan her değişikliğe de yeniçeriler tepkili idi ve sık sık kazan kaldırıcı idiler. Askeri alanda yapılan yenileşmeler farkında olunmadan, geleceğe ilişkin en temel olan bir yapıyı ortaya çıkarıyordu. Yeni askeri yapı, diğer kurumlara göre toplumun, çok çok farklılaşan, güncelleşen kurumuydu. Askeri sınıf, bu yeni dinamik haliyle, gelecekteki toplumun yapılaşmasında, öncü rolü üslenecek olan, kendi öncü yapısını ortaya çıkartıyordu.
Askeri alanda yapılan çağdaş eğitim kurumları ve askeri teknolojiler, askeri stratejilerin geliştirilmesi ve kullanılması kılavuzu, militarist eğitim anlayışlarındaki olumlu gelişmeleri ortaya koyuyordu. Bu ortaya konan güncel anlayış ve eğilimlerle askeri kurumlar, konjonktüre farklı bakıyorlardı. Bu türden nicel birikmelerle olan gelişmeler, hem yönetim sınıfıyla, hem ilmiye sınıfı ile askerlerin aralarında gizli açık gerilimlerin çatışmasını ortaya koyuyordu.
Askerlerin yeni formasyonları, askerlerin sürece çok daha güncel çağdaşlıklarla bakmalarını zorunlu kılıyordu. Bunlar ileride Kurtuluş savaşının çekirdek kadrosunu teşkil edeceklerdi (oluşturacaklardı). Bu kadrocu oluşma, gelecekteki sürecin dönüşmesini sağlayacaktı. Toplumumuzun yapısında sivillerin güncellenmesi hiçbir zaman olmadığı için, sivil halk hareketi ve halk devrimleri toplum hayatımızda hiç mi hiç, görülemez. Bize özgü olan, tek ve sadece sadece askeri yapımız ağır aksak güncellenir olduğundan, toplum hayatımızda hep zorunlu olaraktan militarizm egemen olmuştur.
Ve gelecekteki toplumun otoriter ve müesses olan, kurucu iradesini oluşturacaklardı. Kurtuluş savaşının oluşmasındaki tarihi, nesnel ve kurumsal belirimlerin yönlendirilmesinde askeri sınıfın süreç içindeki belirleyici rölü, bu sınıfın çağdaşlaşmış olmasının nimetlerindendir.
Bu yüzdendir ki tarihimizdeki kimi devrimci öncü hareketlerin üslenmesini askeri kurum yani seyfiye kurumu ortaya koymuştur. Toplumun diğer alanlarındaki her bir gerileyişleri ve toplumun güncel olamamasının vebalini ve süreç içi toplumsal akış sigortalarının tümünü, sanki çağdaşlaşmışlık bir suçmuş gibisine, askeri kurumun sorumluluğuna yüklenir olmuştu. Ahali bu beklentilerin içine de girmişti. Bu yüzden, Kurtuluş Savaşı örgütlenmesinin, askeri cenahtan çıkar olmasının girişen tek nedeni budur.
Yapının kuruluş felsefesindeki, askeri görüşün belirleyici olmasındaki nesnel nedenler, bu tarihçi süreçsel adımların atılmasından, aramak gerekir. Yani Osmanlı yapısının kendine özgü çelişkili gelişir olması içinde, bu garip oluşma da çıkmıştı! Asker, sistemin içinde olan ve halkın bağrında çıkan, yine halkın olanakları ile hiç değilse az çok çağdaş olanaklarla donatıp yapılaştırılıp geliştirilmişti. Askeri mukadder rol, Osmanlı'nın ıslahat hareketlerini askeri kurumlardan başlatmış olmasından ötürüdür.
Osmanlı çözülüşünü adım adım yaşarken, hiç değilse, kendisini geleceğe taşıyacak olan kurumun temelini de bilmeden atar olmuştu. Bu nedenle Kurtuluş Savaşı sırasında daha fazla katkıyla halkı örgütleyen ve halk bilincini ortaya koyanlar, askeri sınıf olmuştur. Çözülen eski birlik içi sosyal yapılar, hem eski oluşmaya sadakatin bir devamı olmuşlardı, hem de ortaya yeni bir güç çıkarmışlardı.
Tarihi süreç, geleceğe intikal etmenin bu öncü rolünü bizde, seyfiye (ordu) sınıfına vermişti. Bundan kaçınmak, bunu önlemek, buna şaşmak, bunu bilmezden gelmek, artık olanaksızdı. 1920'lerde durum buydu. Çünkü dünyanın güncel gidişatını iyi değerlendiren kimi karizmalar, bu kurum içinde de vardı.
Sürecek