Kurtuluşun Felsefesi 42
42] Dini öğrenmeyi, yabancı lisan içinde tutarak, kendisine anlaşılmaması için yabancı kılınmıştı ki halk hiç travmadan kurtulmasın diye. Bu yüzden halk, o dinde yoktu, bu vardı; o uydurma, bu sahih gibi hikaye ve aldatmalarla inancının kendisinden kendisine olacak olan, iç çözümlemesini, hiç yapamazlar. Bu yüzden halkın, dinindeki bilmezlikleriyle olan çelişkilerinden ötürü ikide birden düzeltmelere gidilir! Halkın inanççı tutumları için yok olacak onlar, öyle değil de böyleydi, diyerekten şaşırtan açıklamaların travmasıyla halkı, kıpırdayamaz yapmışlardır.
Bu süreçlerin böyle olması için, yine ilmiye (din adamları) sınıfı ve kalemiye (idari-yönetici) sınıflarının işbirlikçi çıkarları söz konusudur. Halkın bilmezliği, onların tabiri ile 'sürü' olmaları; daima ilmiye-dini ve kalemiye sınıfının al gülüm ver gülüm işbirliği ilen, güdülür. Halkı her tür yenileşmeye karşı durur hale getirirler. Halkı, kendilerinden gelecek bir çift sözün eylemine, hazır durumda bekletilirler.
Gelişmeyi engelleyip, her tür sivil katılım inisiyatifini yarattırmazlardı. Yönetim anlayışları tam bir sürü çoban ilişkili anlayışıdır. Bu türden güdülme ile şartlanmış halktan da çağdaş bilimsel anlayışların çıkmayacağı çok çok açıktı.
Her nedense bu iki sınıf kalemiye ve ilmiye sınıfları, askeri yapıya ve askeri yapıdaki vaki gelişmelere pek ses etmiyordular. Sanki, kalemiye ve ilmiye ve yeniçeri ocağı arasında bir ittifak varmış gibi idi! Kalemiye de kimi erbaptan ileri görüşlü kişiler tarafından yapılan askeri alandaki yenileşmelere, Yeni çerilerin ikide bir ayaklanma başlatmalarına adata kimi kalemiye ve kimi ilmiyeci kişiler, seyirci gibi idiler.
Yine de zorunlulukla ve her nedense, askeri alan açılımlarına cevaz verir tutumlara da giriyorlardı. Bu dahi, gelecekteki Türk devrimlerinin öncü rolünü, seyfiye (ordu) sınıfı üzerine yıkan, zorunlu bir tarihi misyondur.
Kurtuluş Savaşı günlerinde tarihin belirleniş ve tarihin akış sürecinde, seyfiye kurumunun içindeki hareketçe, bağımsızlık felsefesini tutuşturucu olmalarındaki nedenci oluşutur bu. İlmiye (din erkine dek) sınıfının, adından başka ilmilikle Hiçbir alakası yoktu, esasen de olamazdı da. Burada ki yanlış olan, askeri kurumların çağdaş yapılaşması değildir. Diğer toplum kuruluş ve kurumlarının da bu yenileşme durumuna, yani ıslahata dâhil edilmemesi; bir eksikliktir ve bir yanlışlıktır.
Yeri gelmişken İkinci Mahmut'un, namı diğer 'Gâvur padişahın!' Beceri ve başarısından biraz da olsa bahisle anılarak söyleşilmelidir. Süreçteki oynanan oyunu sezen ikinci Mahmut, bir kurnazlıkla ilmiye sınıfını yanına çekerek, ilmiye yeniçeri ittifakını bozar ve yeni çerilileri ortadan kaldırır. Yıl 1826'ydı. Batılılaşma hareketi, bilimsel düşünüş ve bilim felsefesi çağdaş olanların yaşam tarzları ve nedenleri çağdaş mantık, olanca ivmesiyle bu olay sonrasında başlamıştır.
Dinci yobazların ürktüğü de budur. Yok batının bilimini alalımmışta, ahlakı dursunmuş! Hep derim; yobazlık , gericilik halk düşmanlığı bilgi düşmanı, hep böyle bir şeydir. Bilgisayarını (bilimini) aldığınız batının çet yapmasını, hekır yapmasını da, zorunlu olaraktan alacaksınız. Dinini aldığımız Araplık gibi, Arabın adını, geleneğini, kültürünü bayramını, kutsalını, düşünmesini, mantığını, evliliğini boşanması yaşantılaşmasını, her şeyini zorunlu olarak alırsınız. Çünkü din, bu arap değerleri üzerinde ancak ve ancak anlaşılır ve işler olabilecektir!
Yeni çeri ocağı yerine 'sekbanı Cedit' diye tekrardan ve yeni, çağdaş donanımlı, konjonktürü bilip, konjonktürle mücehhez, emsalleri ile eşdeğer bir denk güçle donanmış askeri yapı kurulmuştu.
İlk tevhidi tedrisat kanununu (eğitimdeki ikili yapıyı ortadan kaldırdı) kabul etti. İlk nüfus sayımı yaptırdı. Herkese tam bir din ve mezhep özgürlüğü (seçmesi) tanındı. Bugünkü bakanlıkları ve görev ayrımına denk dağılım oluşturuldu. Bölük, tabur, alay diye kısımlarla orduyu düzenleyip Asakir-i mansure-i Muhammedi, diye ordu kurdu. Çağdaş eğitim sistemleri bu padişahla teçhiz edilip, açıldı.
İkinci Mahmut, üçüncü Selim'in başlattığı kılık kıyafet devrimini de sürdürdü. Çünkü düşünme kültürün ne ise dışın biçimlenmesi ve yansıtılması da öyle oluyordu. Biçimle adam olunmazdı ama özünüz de biçiminizi yansıtmadan edemezdi. İlk kez fes ve setre -pantolon giymeyi, hem de yerli malı kumaştan mamul giysiyi, memur sınıfına gimelerini 2. Mahmut zorunlu kıldı. Halk bu tutumlara karşı kışkırtıldı.
Bir üniformalı dünyayı nasıl üniformalı gözle yorumluyorsa, bir sarıklıda dünyayı gelenekçi tekli bakışla ve dinsel mantıkla yorumlayacaktır. Düşünceniz, 'başkasına benzememek' gibi garip bir doğmadan hareketle; 'Araba benzemekle' olacaktır. Oysa Yüce Tanrı'ya inanmak için Arap olmak, Arab'ın geleneklerinden olmak gerekmezdi.
İlmiye sınıfı patent ve teşvikli 'Maazallah dinden çıkarız' diyen fetva fısıltıları ile büyük bir kargaşa devinimi ortaya koydular. Halkın, kılık kıyafet girişimine karşı ilmiye sınıfınca kışkırtılır olmasındaki çatışmaları nedeniyle, halk, kılık kıyafetçi kabule hiç zorlanmadılar. Siz bir düğüne bir bayrama bir toplantıya giderken giysilerinizi değişerek, bir ruh haleti içine girersiniz. Serpuş sarık türban da bir ruh haletinizin yansıtılması idi.
Oysa yeni toplumun yeni olana, çağdaş olana, bilimsel mantık ve bilimsel felsefe olana, devrimlere karşı tutumunu istekli ve bilinçli kılmak ve farklı olanı fark ettirebilmek için değişik giyinmenin sembolizmi üzerinde ona vereceği ruh hali ile kazanım ve teşvikkar olunması sağlanacaktı. Değilse giyside keramet yoktu. Ama bu ufacık duygu coşması çok büyük sonuçların yansıması olacaktı. Bir pilot elbiysesi giyince, nasıl bir haleti ruhiyeye yatkınlaşırsınız? Sarığı çıkarıp, kravat takan insan da o haleti ruhiye içinde olacaktır. Ya da başına türbanı takan insan da türban simgesine yatkın haleti ruhiye içinde olunacaktı. Kıyafet devrimlerine dek karşı yobazlığın gelişmeye direnç olması bundandı.
Ama oldukça yobaz ve bağnaz yapılı, gerici ilmiye sınıfı, işsiz kalmış olacaklar ki memurlara da el attı, fetvayı onlara da yetiştirdiler. Dediler ki; 'Bu giysileri giyerseniz, dinden çıkarsınız! Eğer giymezseniz Padişah Mahmut emrine itaatsizlikten başınızı vurdurur'. Denişin fitne ve fesadını ilmiye sınıfı halk ve bürokrasi içine de soktular. Bu ikilem ve bu karşı duruş o günlerin bir açmazı ve çelişkileri idi.
Sürecek