Kurtuluşun Felsefesi 57
57] Kişilerin duygu ve düşünceleri, sizin istismarınıza apaçık olacaktır. Tam da, sizin almak istediğiniz cevabı verecektirler! Kendi anlayışınızın okeylenmesini isteyen bir sorudur bu . Elbet sonucu bizi yanıltacaktır. Cevapçı tam bir durumu kurtarış yapacaktır. Zaten aksini söyleyen varsa da, anketçiler açıklamamıştırlar!
Bu; 'Kendiniz mi örtündünüz, yoksa bir telkinle mi örtündünüz?' sorusuna verilen; 'Ben örtündüm, hiçbir telkin olmadı!' cevabına göre, bu mantığın zorunlu sonucu şudur. Örneğin; bu cevapçımızın mutfağa girişi de, sanki bir gözleyerek öğrenmenin, rol model baskısıyla olmuş değilde, bilinçli bir ayılıp bayılmanın benimsenişi ile gerçekleşmiştir! Ya da , annesine acıdığından, bu tutumu, ömür boyu mutfağa giren bir tutum olacaktır! Sosyal öğrenme ruhsal açıdan çok önemlidir.
Yine ona göre, yani soruyu sorana göre, ve cevapçıya göre, kadınlara özgü biçilen rol model giyinme tarzı da, anadan babadan sosyal çevreden öğrenilmemiştir! Bu tam bir hince biliyor olmasına rağmen inadına; kasti olaraktan, çoğu karşı tarafın açık yüreklilikle söyleyemez olacağından istifade ile kendi istediği sonuçları almasına yönelik, anketçi ikiyüzlülüğüdür. Kişiler, bu türden sosyal öğrenmeleri üzerine kendi benimsemelerini ve kendi tasarruflarını, elbette bina edeceklerdir.
Hâlbuki cevapçılarımız kişi olaraktan kendilerini bildi bileli den beri, çoktan böylesi bir giyinişin, tarzı alışmalarının, olağanlığı içindedirler. Ama kişiler de böyle olduğunu ya analiz edememektedirler. Ya da, bilmezden gelmenin rahatlığına kaçarlar. Veya hepsini unutup, kendi tercihi olduğunu söyleyeceği bir riya içinde, olacaktır! Buda egemen çevrenin ekmeğine yağ süren bir yönlendirme olacaktır.
Hatta insanlar daima ailesel, grupsal bir üyelikle bir arada olurlar. Kişiler küçüklükten beri, bir yığın tutum, davranışları, giyinmeleri, inanışçı her tür benimsemelerini, gayet olağanlıkla ve adeta bunları kendilerinin bir tamamlayıcısı gibi kapmıştırlar.
Farkında olmadan, sanki bunlar bir tutulacak yolmuş gibi kavrarlar. Bunlar tercihleriymiş gibi bu biçim var oluşlarını yaşamın bir tabiliği gibi kavrarlar! Yine bu tür sosyolojik var oluşlar, sosyolojik his benimsetmelerinin yansıma baskısı ile kendiliğinden öğrenilirler. Bilinçaltımıza da işlenir. Artık bu öğrenmeler(baskılar) tercihlerimize de referans olurlar.
Sorgucu ve cevapçı bunları bilmezden göremezden gelirler. Kendilerinin de bir inanç içinde olduklarını bir inancı icra eder bulunuşlarını dahi, bir sosyal öğrenmeyle (çevrenin yansıyan baskısı ile) olmadığını söyleyecek denli tamahçıdırlar. Sanırsınız ki cevapçımız ile sorgucumuz, bu tür sosyal kabullerin, sanki büyüyene değin hiç ilgilileri değillermiş de, büyüdükten sonra birçok seçeneklerin içinde bunları bilerek, tercih ederek, seçmişler gibi bir durum sonucu ortaya konmak istemektedirler!
Sanki aklları başlarına gelince, bilinçli bir şekilde, Dünya'da inançların olduğunu fark etmişler de, bunları bir bir incelemişler de, bu inceleme sonucunda şu anki inançlarını da, böyle bir seçmeyle, gerçekleştirmişlerdir! bilinçli benimsenmiş olduğunun gönül huzuru ile konuşur gibi yalanını rahatlıkla, kızarmadan söyleyecektirler. Ya da farkında olmadan, bu bilgisizliğin yalanını icra eder olacaktırlar.
Oysa siz daha ana rahmine düştüğünüz anda, bu dış çevrelerinin tanınması ve öğrenilmeleri başlar. Alışık olduğunuz duruma göre,farklı olanın seçimleşme girişmeleri başlar. Hatta anneye ait kimi duygu yansımalarına değin annenizin duygularının neden olduğu, anne kanına salgılanan hormon salgıları, sizin o kandan beslenmenizden ötürü; sizin de salgınız gibi olur. İşte bu rahim içindeki etkilenme ile bebek kalp atışlarınızı tetiklemesi girişmeleri başlar. Bu türden bir ritim ve duygu geçişmesi ileride size, duygu eşiği; ya da referans değerleri, olacaklardır.
Bu etkileşmelerin izlerini bilinçaltınızda dahi taşır olacaksınız. Bu kendi çevrenizdeki sosyal öğrenmelere, daha bir yatkın oluştaki durumsalımızdır.
Solucandan korkuşunuzu, ayak gıdıklanmanızın bir zamanların çıplak ayakla gezen atalarınızın bir yumuşakça hareketinden kaynaklandığını, köpek etini yemeyişinizi, aileden, annenizden, sosyal hisli, baskı öğrenmeleri ile değil de; kendinizin bilerek itici bulmasından, ürperdiğinizi rahatlıkla söylersiniz! Elbet bunlar realitedirler. Kişisel fevriliklerimizi de desteklerler, ama demokratik tercihlerimizi yansıtırlar mı?
Her travma tik tutumlaşma, yeni durumlara uyamamanıza, bir rahatsızlık olarak yansıyacaktır. Ama bu hal bir arıza ise de hiçte uyumsuzlaşmanıza tam bir engel değildir. Eski durumunuzun alışılmacı durumlarınızın, referans olması, aşılamaz değildir. Yeni durumunuz da, kabul edilemez bir hal değildir. Travmayı engelleyememenin gerekçesi değildir. Ve olamaz da. Bunlar ne biyolojik, nede toplum gelişmesinde, organik devinimler ilkesinde, etkin bir neden olmamıştırlar. Değildirler de. Mümkün de değildirler. Sizlerin bilinçli gelişmeleriniz bunlarla yer değiştirir.
Ancak etnik yapıların travması vardır ve halklar da değişmeye karşı sübjektif bir engel durumdurlar. Travma konusu içerikli kimi alışmalarımız, toplum dışına atılırken, eski tutumlar halka sembol ve ritüel (ayinle ilgili) olarak formüle edilir. Yeni olanlara geçişler de, bu ritüeller üzerinden hazmettirilir.
Travmaya biyolojik olarak baktığımızda bireyin yeni şartlara, yeni çevreye uyumlaşma cevabına uyamamanın tepkisine dönüşür ki bireyin uyum yeteneğine ters düşer, bireyin gelişememesi olur. Ve değişençevreye karşın gelişemeyen birey de ölür. Travma ancak bireysel, ruhsal öğrenmelerin halk içindeki engelleri olabilir. Bu da bir özürdür. Psikolojik tedavi gerekir. Travmalar, sosyal canlının ileri yön devinmesinin tedavi nedeni olacakken, sosyal gelişememenin bahanesi yapılıp, işin içinden çıkılmış bir gericiliktir.
Sürecek