Kurtuluşun Felsefesi 72
72] Yine kişilerin bir dinsel anlamalarıyla, bir kendilerinden anlayışlı olan, içsel anlamaları vardır. Böylesi öznelci bir kişi, siyasi erkte veya her hangi bir sorumluluk mevki konumlu pozisyonda bulunma durumlarındadırlar. Kişilerin belki kendi zaaflarına çeki düzen vermelerinin, öznel mütalaaları içinde olmalarıdır bu. Bunları toplum bilinci yoksunluğu ve haksız uygulamaları var olan toplumsal belirsizliğin şiddete taşınmasını hayli körüklüyordu. Bu eğilimlerin kendi birliğini şiddetlendiriyordu.
Ancak iç isyanlar bu bağlamlarıyla, bu türden anlayışçı ve sistematik bakılışlı analiz edildiğinde, doğu isyanları çok manidar bulunur. Olaylar açık bir şekilde tahripli, tahzibçi (grupçu), takzifi (iftiraya varan) görülmektedirler. Otoriter yönetimlerin hiçte doğru, adil ve toplumsal olmayan uygulama nefretli bozukluklarını kastetmiyorum. Onlar tümden bir aymazlık ve drama varan muktedirsizliktirler.
Bu ayaklanmalar toplumsal olmaktan çok çok, sosyal şartlarını taşımaktadırlar. İsyanların, günün güncelliğinde ve bölgesel olan otonomcu oluşması vardır. Sosyal koşullarındaki aşiretçi ve sosyal töreci yapılaşmalarıyla, kabile yaşantılaşması vardır. Olaylar, zaman ve düzlem olarak, benzemeseler de, bu durum ile bölge, cahiliye dönemi, Arap kabile yaşantılaşmasındaki feodal yapılı aşiretçi otonom oluşların, çöreklenmiş tüm çıkar çatışmaları benzerliğini ve paralelliğini taşıyor olmasının görülmesi vardır. Atatürkten sonra bu durumu tüm siyasetçiler kullanmışlardır.
Bu da aynı inanç kültürünün aynı tarz yapılanmasının, ayrı coğrafya yaşamlarını hala sanki birbirine benzetmiş gibidir. Kuşkusuz ki aynı değiller. Her iki yapının da zaman ve zeminleri çok farklıdır. Ama yinede günceldeki bir simülasyonu gibidir.
Her ikisi de, hem kendi bölgelerinin benzer siyasal sosyal kültür oluşumuyla benzerdirler. Ki bunlardaki paralellik karşılıklı kız alıp kız vermeci berdel anlayışıdır. Kirvelik anlayışıdır. Bunlar çok temel toplumcu olmayan, zaman zemin boyutunu aşamamış sosyal kültürlerdir. Süt hamilik gibi olan birçok kültürün hala sürüyor olmasıdır. Ve hem de cahiliye dönemi Araplarının aşiret yapısı ile şimdiki feodal ilişkiler aynı benzerlikle, farklı araçları tüketip kullanıyorlardı.
Cahiliye Arap feodalitesi, İslamcın ortaya koyduğu yeni ve birlikçi merkezi otoritenin ortaya çıkmasına karşı koyuşları nedeniyle bir gerici direnç içindedirler. Benzer anlayışlı feodal ilişkide çağdaş yapılaşmanın ve günümüzdeki sosyal oluşmanın uyanışına karşı dirençleşmedir. Şu ana kadar bunu başarmışlardır! Osmanlı'lar olaya asayiş yönünden bakarak buradaki feodallerle otonom güç paylaşımı yapmışlar ve düzeni sürdürmüşlerdir.
Günümüzde ise aynı gerekçenin yanına;kötü ve kirli politikalar, hem asayiş, hem deoy deposu olma yönü ile bu feodal ittifakı sürdürmüşlerdir. Böylesi sorun öteleme, benden sonrası tufandır mantıklı, devlet adamı olamama kısırlıkları; pansuman tedavilerle işi geçiştirmiştirler. İhanet, siyasetlerin içinde çıkmıştır. Kendi yurttaşlarımızın acısına, ızdırabına, gözyaşına, refahına, eğitimine yeterince çare olmamışlardır.
Bu feodalizm açısından bir başarıdır! Anlayışın her ikisi de( gerek asayiş sorunu görme ve gerek oy deposu olarak görme siyaset ve politikalar devlet adamlığı yıkıcılığı), bu dirençleşmesini, sosyal etnik kültürler ve dini inançlar üzerinde çatışmaya götürürler. Her ikisi de (hem merkezi otorite, hem görünmez feodal otonomluk ki bu merkezi siyasetlerin en büyük ihanet suçudur!) tarihsel süreçte, dini yapılaşmaları öne alışla, dini asal ve esas eksen kılmak, istemektedirler!
Oysa cahiliye döneminde ilerici dini oluşmalar henüz toplumsal bir yasal olmanın işlevini görüyorlardı! Ama bu gün dini otorite toplum yapısından çıkarılmıştır. İnançlar halk yapıda sürmektedirler. Sosyal ayaklanmanın aracıdırlar.
Lakin feodal bölgede dini (geleneksel-yazılı olmayan) otorite, toplum (devlet) otoritesinin önündedir. Feodalizm, demokratik olmayan iki otoriter gücü de (merkezi gücü ve sosyal dini gücü) hala keyfine göre kullanmaktadır. Töre cinayetlerin çözümünde, ensest ilişkilerin hallinde, pedofilice vakalarda ve toplu tecavüzlerde, feodal otoritenin inançsal gelenekçi işleyişi hep devlet otoritesinden öncedir. Ağa, şıh yapısı içinde ve kendi aralarında olanca hızla bu gücü kullanmaktadırlar.
Cahiliye dönemindeki, eski aşiretler ilişkisine göre, yeni gelişen İslamcı tair Arap direnci, bir ilerici yan taşırken, daha güncel ve daha çağdaş ve daha toplumcudur. Çünkü Arap'ın yeni ilkelerle oluşturduğu eskiye olan direnci, sosyal direnci arttıkça, bir süre sonra dini, sosyal yapıya oturttukça, toplumsal yapılarını iki temel yapıya otorttular.
Birisiyle (dinle) sosyal yapılarının, diğeri olan gerçekliklen de 'merkezi otoritelerini' ortaya çıkarmanın zorunluluğuna yöneldiler. Bu inanılmaz, çok büyük bir adımın, devleşmesiydi. Bilinçlenmeydi, Arap ve insanlık tarihini o anki koşullarında, olumlu geliştirmesi idi. Meşruiyetliğin iki kaynağı bir arada zaman düzlemi içinde kullanılabilmişti.
Oysa bizdeki feodal isyan dirençleri, yeni bir bilinçlenme değildirler. Bir merkezi ittifakı otorite ortaya çıkarmanın da bilinci değildirler. Hem de gerici çağ dışıdırlar. Hem de bölgedeki egemenci yapının sürmesine razılıkla boyun eğiştirler. Hem de egemenlerin merkezi otorite ile olan her hangi bir sürtüşmeleri karşısında, halkı merkezi otoriteye karşı galeyana getirdikleri bir sihirli değneğin kullanılmasıdırlar. Ve dinsel motifli ayaklanmanın hiçbir toplumcu, nesnel dayanakları yoktur.
Tamamen gerici istemler üzerine oturmuştur. Söz gelimi bölgeler arası dengesiz gelişmişlikler üzerine oturan isyanlar olsalardı, çok haklı ve makul ve başarılı görülecektiler. Özel kısmı hukuksuzluklar nedeniyle, asayişsizlikler nedeniyle, can mal güvenliği olmaması gibi daha toplumsal, daha yaşamcı, toplumsal taleplerle ittifaklar karşılanır olsa idi, durum daha da anlaşılır ve toplumsal duyarlılığa hitap eder bir sorunsal olurdu.