Kurtuluşun Felsefesi 9
9] Ali Galipçi, Çerkez Ethemci asayişsizlikler, Çapanoğulları, Adapazarı, Düzce ayaklanmaları; Konya Deli Baş ayaklanması, 1. ve 2. Anzavur ayaklanması vs. ile Anadolu direnişi akamete uğratılıp boğulmak istenmiştir. Yine Anzavur komutalı dinci ve dinsel amaçlı Hilafet ordusu gibi karşı direnç odaklı olumsuzlukların da, dinsel, kimi cami destekli , kurtuluş savaşını akamete uğratma amaçlı bir karşı olunuşlae içinde olduğu da hemen aklımızın yanı başında olmalıdır.
Bir araçsal parça, unsur olan manevi katkınlıkta oluşmaları, hepten de, masummuş gibi görmezden gelmeyelim. Yine buradan da, tüm dinsel oluşmalar suçlu ve karşı dirençmiş gibi asla ve asla görülmemelidir. Çünkü bunlar kurtuluş felsefesinin asli unsuru değillerdir. Abartılı ve akılcı olmayan ortaya konuşlarla, bunlara pay çıkaracağız derken, oluşum muhatapmış gibi zarar görür.
Hele daha sonraki Şeyh Sayıt ayaklanması. Milli Aşiretler ayaklanması, Ermeni İntikam tugaylarının fırsatçı hareketleri, Karadeniz'de Rum Pontusçu isyanları, Demirci Mehmet Efe isyanı içinde, Anadolu hareketi nasıl başarı ile çıktı? Bu iyi bir analizin konusudur. İşte böylesi büyük ve kutsal bir hareketi, asker ya da cami bazında veya inançlı inançsız eksenli görürsek; iş, içinde çıkılmaz bir cılızlık olur.
Bir ülkenin işgali inançlılığın yâda inançsızlığın bir ürünü olmayıp, emperyalizmin sömürge işgali idi. Direnişte sömürüye karşı olmanın fevri bilinç ve direnci de bu sömürüye karşı oluştu. Emeğe, özgürlüğe, sahibiyetçi oluşlara sahip çıkma zorunlu gayreti idi. Bu bilinci ortaya koyanlar dindar da dinsiz de; Müslim de, gayri Müslim de; kadın da, erkek de; çocuk da, genç de; efe de, yörük biçimli de; olumlu da, olumsuz da; oluşmaların içinde belirecektir ve belirmişlerdir de.
Tüm bunların içerisindeki olumluluklarla var bulunanlardan sadece bir tekleri olan cami, efe hareketi gibi oluşmalar dahi, öz hareket değildirler. Ama öz harekete katkın olanı da var, karşı olanı da var olan katkınlıktırlar. Bunlar hedefin kullanılan meşru ve gerçek gereççi yöntem ve araçlarıdır.
Katkındırlar üzerine düşeni de, önce fevri olarak, sonra Anadolu hareketinin içine katkı vererek, can siperine bir biçimde, yüz akı bir başarı ile yapmışlardır. Unutmayalım ki aracın kendisi (bütün olumlu fevri öznel hareketler), çoğu kez kendiliğinden hedefe gitmezler. İşlev yolu, yol yöntemi, yöntem de, amacı belirler. Ortaya işlevi iyi koymak gerkti.
Yani tek başına; ne cami, ne diğer direnişçi oluşumlar, gelel felsefeye değin işlev yolu ve amacı ve muzafferiyeti, sağlar değildirler.
Cami gibi propagandif araçlar, sadece davayı amaca ulaştıracak eldeki mevcut olanaktırlar. Bunu da, gerek cami, gerekse diğer örgütlenmeler, yurtseverlikle başarmışlardır.
Batıcılık (mandacılık) da, tıpkı doğucu hayranlık (kültürel mandacılık) gibi bir şey üretemez ve yapamaz oluşun, beceriksizliğin lak lakıdır. Kısa yoldan, beleşçi, kendisini üretemeyen bir yol mevzilenişidirler. Kuşkusuz analizci kritizelerle yapıcı bir dinamikte olur girişmeler olması da kaçınılmazdır.
Yeterki körü körüne taklit ve savunuş olmasın. Toplumumuzun kültürel yapısı olan inanç ve gelenekler, doğu dış mihraklı düşünme iken, kimi yarıya yaklaşan oranda bir kesimi de batı orjinli inanma ve mantık içindedir. Yani doğunun eleştirel olmadan inanarak kabul eden sorgusuz sualsiz inanmışlığı karşısında, batının sorgulayan ve eleştirel olan, mantık zıtlaşması uyuşmazlığı bir aradadır.
Bunlar da Osmanlı'nın çöküşü ile başlayan, her çöken imparatorluklarda görülen, özü anlamadan taklit etmenin, imparatorluklar çöküş hastalığıdır, ki kaçınılmaz imparatorluklar yaşantı aşmasıdırlar.
Ve sistemi kavrayamayanların, sistemi konuşamayanların sakızıdırlar ki doğaldır. Büyük Atatürk, batı dememiştir, çağdaş uygarlık düzeyini ve çağdaş uygarlığın üstünü, tarik(yol), bilim ve akıl yolu olaraktan demiştir. Ki bu da tüm Dünyanın algılanışı ve rekabetini sağlayıştır. Çağdaş uygarlığı Avrupa'nın temsil eder olmasına değin anlayışlar, bir kuruntu olmaktan öte, hiç bir şey değildir.
Avrupa teknolojinin kaynaklarından uygarlığın kaynaklarından biridir. Çağdaş uygarlık, olasılıkla, doğuda da, batıda da; kuzeyde de ve güneyde de, vardır. Ama sizin ilişkin olduğunuz siyasi coğrafyaların konumu nedeniyle, batının size dek ilgi alanınız olması da, sizin için bir kaçınılmazlıktır.
Alıntı olarak; "Bugün geçmişe bakıp, Cumhuriyetle geçmişe kesin çizgi çekmek yanlıştır, savaşa sokanlar Osmanlı paşalarıydı" deniliyor.
Tam böyle olmamakla beraber, aksini iddia eden mi var? Ama savaşa sokan paşalardı genellemesi ile toptancı olmayalım. Sözün gelişi paşaların içinde bulunan savaş yanlısı kimileri gibi Gazi savaşa sokan paşalardan değildi. Bunun gerekçeleri aşağıda anlatılacak. Ama bununla ne denmek istenmektedir?
Mevcutta bir genç Cumhuriyet varken, bunun anlamı ne ola ki? Her halde genç cumhuriyetin kurucu iradesinin, askeri yansımadan daha çok yararlanmış olması mıdır? Ya da bu gün askeri bir vesayetçi yapı görünümlü oluşlardan kaynaklı, dolaylı bir eleştiriye gidiş midir?.
Şiirin açıklamasında da yazının üst tarafında da, Cumhuriyetin de, Atatürk'ün de, Osmanlı'dan kalma bir genetik mirası olduğunu, açıkladım. Ama buradaki ima ve deyişinizde, Atatürk'e ne tür bir ima söz konusu, anlamış değilim! Yavru ananın da, mirasından doğmuştur. Ama artık ananın kendisi değildir. Anadan ayrı olmayan, ama anadan da daha fazla olan bir oluştur. Zaten yön tutacak olan da, bu fazla olan yandır. Bu fazla yanın yön tutabilmek için devinme alnı da, ananın mirası üzerinde olacaktır.
Sürecek