Kurtuluşun Felsefesi 97

97] Etkilerinin çoğu, kısa erimli, olumlu olmalarının dışında; birkaç tane kendilerinden sonraya da uzun erimli olacak olarak, diğerlerini sarsıp gölgede kılacak denli olan ve bir toplumdaki devamlılık esasına göre çok hayati olan değerliliklerini gösterebildiler mi? Söz gelimi, ikili anlaşmalar felaketi gibi ve devrimlerin sürdürülür olması gereken misyon taşıyıcılığı gibi. Güncelin gidişatıyla, toplumun yararına olan tutumlarınızla, bu devamlı olması gereken seyredişi sürdürebildiler mi?

Okumak ve bilgi edinmek evrensel bir tavırdır. Öğrenme, bilgi edinme ve kitap okunmasına dek karşı olunuşlar normalde düşünülemezdi bile. Hele hele, değerli olduğu lanse edilen kişilerin, bu türden kitaplara karşı olmaları ve kitapların okunmasına karşı olacak tavırları, kimlikleriyle bağdaşmazdı da. Hatta en hayati ve en basit bilmenin kendisi olan, aklın kan damarı yolu olan okuma edimini, bu değerlerin de teşvik edecekleri, beklenir olan bir tavırdır. Bu değerlerin, kitaba karşı ve okumaya karşı aksi bir hassaslık edeceklerine, istifam eder olmamız, düşünülemezdi!

Ya da okumaya karşı olabilir kişiler listesini sıralayın dendiğinde, olası kuşkularımızı, bu karizmalarla! Yan yana getirir olmak, bu değerli oluşların şanını yerle yeksan ederdir. Aslında sizin böylesi bir yerle yeksan ediş garabetinize de pek, gerek yoktur. Onlardan kimi kişiler, karizma olmanın ağırlığı ile bu türden zıt davranışların kotarışlarını, çok iyi başaracaklardır!

Köy enstitülerin kurulmasındaki; en somut amaç; en gerçekçi amaç; en makul aks edebilir amaç ve enstitülerde beklenmesi gerekir bir yüzü olacak olan amaç; AYDINLANMACILIKTIR. Aydınlanmacılığın ışıklı yüzünden ötürü; enstitülerin aydınlanmacı meşalesinden dolayı; bu kişilerden bir tanesi öylesine korkmuştu ki, söylemi yenir yutulur gibi değildi!

Devrimlerin aydınlanmacı dönemleri içinde, devrimlerin bir sürdürücü ve devrimin ışığını tabana yayıcısı olan bir girişme idi, köy enstitüleri. Bu projeler gereği Batı klasiklerinden yapılan çevirilerin etkisi, şimdiden bu zihinlerde depremler yaratmıştı! Bu çeviri olan kitap şaheserlerin, okuyanlarında uyandıracağı zihni ve düşünsel birikmeli, gelişmeci, aydınlatmasından korkulmuştu!

Çünkü genelin şiarı ve düsturu olan, geleneksel boyun bükücü (tevekküllü) olan halksak öğreti, toplumun da öğretisi, yapılmıştı. Bu nedenle her aklı başında konuşma, eş deyişle düzendeki aksayan sorunlara akıl erdirir olma ve erdirilse bile, karşı duruşunu sergileme ümmetçi yapıdan umulup beklenmeyen bir tavır idi!

Kendileri bu kitapların içeriklerini bilir olmamalarına rağmen, bu kimi Atatürk olurdular çeviri olan kitapların düşmanıydılar! Çünkü feodal olgunun gelişme temeli içinde pek kitap yoktur. Ve düzene, töreye, eleştiri, akıl koyuş yoktur. Aydınlanışla, çıkarları rahatsız edilen, güne değin olan güç odakları; durumların kötülük kaynağı olaraktan, bu kitapları ve bu kitapların okunur olduğu, aydınlanma irfan ocağı olan köy enstitülerini, 'fitne kaynağı' olaraktan gösteriyordular!

Korku köhne olanın korkusuydu. Feodalizmin ve din adamlığı otoritelerinin, siyasi politik çevrelerin korkularıydı aslında. Ama her nasılsa halk korkuyordu! Çünkü aldığı geleneksel eğitim misyonu eski olanı köhneyi korumağa programlanmıştı. Bu korku odaklarının sözcüsü gibi olan bir bilmez 'Atatürk gibi olurdular'dan! Sayın kişi; Ankara yakınlarındaki bir köy enstitüsünü ziyareti sırasında; o muhteşem geleneksel öznel öğrenme tıynetine yakışır olan tavrı hemencecik gösterecekti. Kitaplıktaki kitapları eli ile işaret edecekten: ziyaret esnası konuşmasının içeriğini güçlendiren kanıtları olan kitapları, suçlu göstererek, belagatini ortaya koyacaktı!

Bu kötü görsel örneklik, ekişimle geçişen salgın hastalığı, gelecek tarihin; 12 Eylül gerici tutumlarının da benimsediği bir mirası olacaktı! Hortlaklar (feodaller ve bunların şeyh, şıh, tarikat birlikleri işbirliği) karanlığı çok severdiler. Bu kişinin tavrı aydınlığın sonucunda, gelişen olayları, anlayamamaktan kaynaklıdır (ki lider olsa anlardı!) Ya da bu öznel kişiler işbirlikçi bir tutumla, düzenin bu hortlaklarıyla, düzen sözcülüğü yapar gibi oluşlarıyla sanki önderliğini göstermişti! Eğitim dek atılımlarının ve eğitim hamlelerinin, en keskin muhalifi olmuş gibidir, bu saygın kişi. Oysa lider kendisini aşmış, menfaatleri ayağının altına almış, toplum yararı öndelikle geleceğe uzayan ideal pratikliklerdir.

Bu saygın kişi ya da kişiler, batıdan, klasik eser çevrilerinin uyandırdığı ya da uyandıracağı bilinçten ürkmenin telaşıyla, güncel akışa, çağa; ülkeler arası sınırı tanımayan bilgi akışına karşı duruyorlardı! Köy enstitülerinde; klasiklerin okunur olmasına bunların topluma yayılır denli aydınlatıcı olmasına tahammül gösteremeyecektiler. Bu denli kitaplara yasak koyduran ve: 'Atatürk olmasaydı, Atatürk olurdu' denen muhteremler, matbuata dek araçların gelişmesine karşı olan, beyin damar akış yollarını tıkayan böylesine kıymetli bir şahsiyettirler! Osmanlıya matbaanın geç gelmesindeki 'keramet' bu günde de, böyle sürüyordu.

Boş sözlü insanlar için, Atatürk de çok kolaydı; Atatürk olmak da, çok kolaydı! Şimdi bir de aynı ya da diğer benzer saygın kişilerin devrimlerin sürdürülüşündeki pay katkılarına bakalım. Kendileri, icraatın içinde, etkin olaraktan yansımalarının bulunması bağlamında, genelce ilişkilenmelerine bir bakalım.

29 Mart 1945'te Rusya, 1925'ten beri yürürlükte olan tarafsızlık anlaşmasını, tanımadığını ilan etti. Bu bir tehditti. 7 Ağustos 1946'da boğazların Rusya ile birlikte denetimi için üs isteği talebi ile Kars, Ardahan ve Artvin'i isteyen Sovyetler hükümeti, notasını verdi. Tehdit hayli ileri boyutlara varmıştı. Bir savunma yapmamızı ve güçlü bir savunmayı, siyasetin ve politikaların reel plânlarıyla argüman ve girişmeleri içinde olmamızı bize düşündürtecekti.

Oysa Birinci Dünya Savaşı yıllarından sonraki durum içinde biz böylesi bir sözel tekil tehdit karşısında değildik! Bilfiil işgal altında ve çoklu uygulamanın cenderesi içindeydik. 1919 yılı ile beraber 3-4 emperyalist ülkenin tehdit ve işgali ve meydan okuyuşların somut boy göstermesi vardı. 3-4 tane emperyalist ağababa ülkelerle ve onların çömezlerinin fiili işgalinin korkunçluğu ile bizim kimi dem çok yalnız oluşumuzun da, çaresizlikleri içinde idik. Mondros silah bırakışması antlaşmasının dehşetengiz olumsuzlukları ve bu fiili işgali yanında 1945-46 tehdidi bize, olanaklar ve konjonktürsel açıdan, devede kulak kalırdı. Üstelik 1919'ların Anadolu işgali, bizzat aktif emperyalistçe işgalcilerin fiili idi.

Sürecek

02 Mayıs 2011 6-7 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar