liman ve gemi
Daha yeni duydum sesini?varlığını daha yeni hissettim?kelime oyunları yapamayacak kadar yorgunum şu anda. Sadece konusmak istedim. Yıllarca susmusum da patlama noktasına gelmişim gibi hissediyorum kendimi. öyle belki de o kadar çok yaşadım ki o sessizliğin içinde sessizliğimle konuşup kendimi o kadar çok avuttum ki? ona anlattım seni hep. O bile üzüldü halime. Kaç geceler sabahlara kadar ağladım. Hiçbirini görmedin sen. Göremezdin ki. Kaç kez geldim aklına, kaç kez varlığımı duydun içinde? her gidişinden sonra ben de biraz gittim kendimden belki de hep içimdeydin hep içimde bi yerlerde kimseyi sevemeyeceğim kadar derinlerde? vurgunların ötesindeki kıyılarda? gemileri batmış limanlarda sen vardın. O liman sadece bir gemiyi bekledi. Açıklarında yüzlerce gemiyi batırdı sadece bir gemi uğruna. O gemi gelecek belki, belki yüzyıllar sonra ama biliyorum gelecek. Bu umut da olmazsa limanın ayakta duracak gücü kalmamış zaten. Sen bu varlığı içinde duy diye çığlıklarımı gönderdim sana ama sende sadece fısıltı olarak kaldı hepsi. Sen duymadın onları senin haricinde herkes duydu o çığlıkları ama sen duymadın?bitecek bu işkence biliyorum bir gün gelecek o gemi. Çünkü o gemi sadece bir limana mahkum sadece bir limanı sevebilir. Çığlıklar yerine ulaşacak bir gün biliyorum. O gelecek bir gün o aslında severken onu hissetmekti tek problem sadece limanın gemiyi görememesiydi. Ama o gemi sadece bir limana yanaşabilir. Sadece bir limanda huzur bulabilir.
Gemilerin en güzeliydi o. Ama gitmek için yapılmıştı. Her gemi gibi... ama mutlu sayılabilecek bir limana sığınıyordu hep. Hiç düşünmüyordu kendisi avunurken o limanın kanayan yaralarını. Ama alışmıştı liman. Her fırtınada, her vurgunda, biliyordu gemisinin koşa koşa ona geleceğini, onu iyileştirebilecek sadece tek bir liman vardı çünkü. Acısını dindirecek tek bir sığınak. Işık da üzülüyordu limanın haline. Ama liman sadece gemisinin geleceğini bilerek bile hüzünlerinden sevinçler yaratabiliyordu.
Ne güzel değil mi? Küçücük bir umut bile aşkı ayakta tutmaya yetiyordu ve dünyadaki her varlık bunu tadıp vazgeçilmezliğin sonsuzluğuna akabilecek bir mükemmellikte yaratılmıştı. Belki de hepimizin problemi buydu. Gerçek aşkı bu derece acıyla kabullenemedik biz. Liman olmayı beceremedik ya da yorulduk bir yerde o gemiyi beklemekten. Ama en çok korktuğumuz ya vazgeçemezsek ya koskocaman boşlukta kaybolursak diye aşık olmaktan vazgeçtik. Vazgeçilmez olmak, birinden vazgeçememek uğruna aşktan vazgeçtik. Boşluklara sığamaz olduk. Sonra bir umut yerine tekrar aşık olduk. Her vazgeçişin ardından ? Hayır! Artık bitti o yok hayatımda, sildim, attım.? Derken hala onun limanı olmaya kıvranıyor olarak bulduk kendimizi. Hala bir umut için yaşadığımızı anladık. Zaten aşkın en güzel ama en acı yanı da o değil mi? Birinin geleceğini umutla bekleyerek yaşamak.
Zaten umutsuz aşk neye yarar ki ?
'hala bir umut için yaşadığımızı anladık'evet öyle ama o umut kendimiziz yani liman gemisizde limandır temeli çok derindedir,işlevi gemileri beklemek yani umut bağlamamak her demir atan gemiye... çünki gidiş'yelkenler fora!!!'kelimesine bakar...ebedi ancak mahşere saklamak gerek