Lise Yıllarım
Koskoca yirmi yıl olmuş ve ben dün gibi hatırlıyorum herseyi.Aslında hiç de unutmak istemiyorum son nefesime kadar o güzel yıllarımı.Tek bir derdim vardı derslerime saglam calışıp güzel bir üniversitenin güzel bir bölümünü kazanıp ìş güç sahibi olmak.Rahmetli babam hep ögretmen olmamı ister köyùmùzdeki bir kaç ògretmen olan abileri bana òrnek gösterirdi."Sen de böyle olacaksın."
Orta okuldaki türkce ögretmenimiz Kemal Alas, tarih ögretmenimiz Şenol Memiş,lisede ise edebiyat ögrenimiz Bilal Özturkut,fizik ögretmenimiz Devrim Taşpınar ve felsefe ögretmenimiz Koray Yanar bana òyle bir sevdirdiler ki ögretmenligi hep onlar gibi olmak istedim.Ögretmenlik kutsal bir meslek her ne kadar zor da olsa.
Çok da başarılı bir ögrenciydim,her dönem takdir belgesi alırdım hep yani üniversiteyi kazanmaya kesin gözüyle bakılan ögrenciler arasındaydım.Hala evimin bir köşesindeki küçük bir çantada tüm karnelerimi,kazandıgım tüm belgelerimi saklıyorum yırtıp atmak,yakmak aklımın ucundan bile gecmedi.
O dönemlerde ûniversitenin dört yıllık bir bölümünü kazanmak cok büyük bir başarıydı yani öyle algılanıyordu bölùm farketmeksizin.Önlisans bölùmlerine ise hiç ragbet gösterilmez,boşa gecen zaman diye düşünülüyordu iş bulamazsın diyerek.Bu büyük yanılgıyı yıllar sonra,dört yıllık üniversite okuyup işsiz kalan ögrencilerle ve onlarla sohbet ettigimde,pişman olduklarını gözümün içine baka baka söylediklerinde cok iyi anladım.Teselli oldum mu asla,daha çok üzüldüm ülkemin gelecegi adına.
"Ben kimseye yüz vermem."diyen hocadan da yüz almayı başarabilmiştim sonunda,şimdiki gibi bol kepçeden yoktu notlar,o yüzden bir cok dersin konularını hala hatırlıyorum.Yazılı sınavda kaç aldıysan,kanaat notu ona göre verilir,ortalamaya o düşerdi.Şimdi yigenim var liseye giden,ders çalışmak zaten yok,zayıf aldıgı dersten de geçeceginden o kadar emin ki.Neyse egitimimizin kalitesini tartışmak şöyle duradursun...
Edebiyat ögretmenizin günlüklerinden,şiirlerinden,felsefi düşüncelerinden oluşan bir kitabı yayimlandı.En kısa zamanda alıp okuyacagım,bazı bölümlerini sosyal medyada paylaşıyor merak ediyorum,ona ve diger ögretmenlerimize de başarılar diliyorum.Bilginin sadakası paylaşmaktır ancak paylaştıkça dogar yeniden hersey.
Ara sıra mesajlaşıyoruz,öyle bir heyecanlanıyorum ki...Kalbim küt küt atıyor,elllerim titriyor,sanki kompozisyon sınavında hissediyorum kendini.Sanki :"buraya bu noktalama işareti konmaz",burası ayrı yazılmalı", bu kelime küçük harfle yazılır", diyecekmiş gibi geliyor bana.En önemlisi de:"Biz bunu derste ìşlemedik mi?"diye kızacagını düşünmek bile istemiyorum.
Az önce bir şey sormak istedi,ben de tabi ki dedim.
"Eş,çocuk..." Anlamıştım ne sormak istedigini ve cevaplamasam da olmazdı.
"Ne dogru dürüst işim oldu hocam ne eşim.Anam ve bacımla yaşıyorum."Birinci cümleyi kurmak o kadar zor ve anlamsız oldu ki benim icin anlatamam.Şikayet edermişcesine,utandım sıkıldım,kendi kendine kızdım,gözlerim yaşardı hùngùr aglamak istedim belki sabahlara kadar.Neden mi?
Ögrenci başarılı oldugu zaman,ögrenciden ve ailesinden bilinir."Çok caliştı haketti." "Benim oglum ya da kızım çok akıllı bizim sözümüzü dinledi,aferin ona."dedikleri gibi.Ancak başarısız oldugunda ise fatura hemen ögretmenlere kesilir.Bu yüzden ögrenci o okuldan alınıp diger okula verilir sanki orda sihirli bir degnek varmışcasına.
Sizden ve bütün ögretmenlerimden özür diliyorum,sizin istediginiz gibi bir ögrenci oldum fakat devamını getiremedim hocam.Bana hakkınızı helal edin.Sizlere karşı çok mahcubum...