Mehmet Akif Ersoy'un Şair Yönü ve Türk Milliyetçiliği

(ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ GÜNÜ KONUŞMA METNİ.)

Değerli konuklar! Hepinizi saygıyla selamlıyor, Yüce Türk Milleti Önünde saygıyla eğiliyorum.

Türk tarihinde en önemli mücadelelerin, savunmaların, savaşların başlamasından önce şairlerin öne çıktığını ve onların da kürsülere çağrıldığını görürüz.

Bugün, huzurlarınızda Doç. Dr. Kadir Güler gibi bir edebiyat hocası, Salih Özden gibi bir Türkçe Öğretmeninin yanında bir şairin de çağrılmış olmasını, ben zincirlerini kırmaya hazır, 'Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım' haykırışı olarak görüyorum. Ve bu nedenle çok ümitliyim, çok heyecanlıyım. Demek ki Türk'ün şahlanışı yaklaştı. Hayırlı olsun.

Mehmet Akif'i sadece bir veteriner ya da Türkçe öğretmeni olarak düşünmek, onun yüksek ruhuna ihanet olur. Onu memlekete tanıtan-sevdiren vasfı şairliğidir. O Atatürk'ün 'Ne mutlu Türküm diyene' veciz sözünün kendisinde zuhur ettiği büyük bir ruhtur, büyük bir şahsiyettir. Ama ben branşım olarak Akif'in şair yönünü ve şiirlerindeki seslenişi arz edeceğim. Bunu ifade edebilmek için de yine başa dönmek lazım... İstiklal Savaşı öncesine...

Osmanlı devletinin zayıflamasından ve kendilerince hasta adam olarak düşünmeleri üzerine önce 1918 yılında bir rezalet antlaşma sayılabilecek Mondoros Barış Antlaşması, hemen iki yıl kadar sonra 1920 de Sevr Antlaşmaları ile memleketimiz istilacı devletler tarafından neredeyse tamamen kâğıt üzerinde paylaşılmış ve çok ağır yaptırımlar dayatılmıştı.
( Memleketimizin şimdiki durumu da bundan farklı değildir. Açılım, özerklik, Büyük Ortadoğu Projeleri gibi esas amacı halktan saklanan amma bölücülük kokan dayatmalar da, yine memleketimizin parçalanması ve istilasına yöneliktir. O günlerde savaşla yapılanlar, bugün masa başında yapılmakta ve ne yazık ki mesafe alınmaktadır. )

İşte tam bu sıralarda bıçak kemiğe dayanmış ve Anadolu'da yer yer halk ayaklanmaya başlamıştı. Akif bu ayaklanmaların gerekliliğini şair ruhuyla hemen anlamış ve ayaklanmalara destek vermek amacıyla Balıkesir' de camii kürsülerinden halkı ayaklanmaya ve mücadeleye çağırmaya başlamıştır. Hemen arkasından Konya isyanı patlak vermiş, Akif de destek vermek amacıyla hemen Konya'ya koşmuştur. Artık Akif her yerdedir. Nerede istiklal için uyanış, orada Akif. Buna İstanbul'da Fatih ve Süleymaniye camilerindeki vaazları dahil.

Onun Çanakkale Savaşları sırasında bir nevi sürgün, ya da bir nevi görevlendirme ile Mısır'da bulunduğunu biliyoruz. Amma Çanakkale Şehitlerine isimli şiirinde;

'Eski dünyâ, yeni dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.'
Diyerek maddeten Mısır'da, manen ve ruhen Çanakkale'de Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal'in yanında ve onun kahraman askerlerinin arasında idi. Şöyle haykırıyordu:

'Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller. '

Evet... Bir yandan 'Çanakkale Geçilmez' destanı yazılırken Ruhen Anadolu'da olan Akif, bir yandan da Mısır Üniversitesi'nin Edebiyat Fakültesinde Türkçe Profesörlüğü yapıyordu...

Türkçe' ye ve Türk'e âşıktı. Öyle olmasa İstiklal Marşımızda;

'Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal...' diye haykırır mıydı?

Zaten yedinci kitabı 'Gölgeler'in yayıma hazırlandığı yıllarda rahatsızlanmasına rağmen yakınlarına sıkı sıkı tembih ederek bu kitabın yeni harflerle basılmasını istiyordu. Eee! Türk'ün dili Türkçe olmalıydı...

Yine İstiklal Marşımızın ilk kıt'asında;
'Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak...'
Derken, Mustafa Kemal Atatürk'ün;

'Arkadaşlar! Gidip, Toros Dağları'na bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez.' Sözüne atıfta bulunuyor ve Türklüğünü tüm dünyaya ilân ediyordu.

Değerli dostlar!

Mehmet Akif; şiir için edebiyatın süsü-çerezi diyenlere şöyle sesleniyordu...
'Karnı tok, sırtı pek milletler için bu söz belki doğrudur. Lâkin bizim gibi aç, çıplak milletlere süsten-çerezden evvel giyecek, yiyecek lâzımdır. Onun için ne kadar süslü, ne kadar tatlı olursa olsun libas hizmetini gıda vazifesini görmeyen edebiyat bize hiç söylenmez. Biz edebiyatın vatanı olduğuna iman edenlerdeniz. O sebepten hiçbir milletin edebiyatını memleketimize mâl etmek istemeyiz.'

Biz; İstiklal Marşımızın kabulü ve yakında anılacak olan Çanakkale Şehitleri'ni mübarek hâtırasına hürmeten sözlerimizi Akif'in dizeleriyle nihayet verelim:

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.

'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;

Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;

Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına.

Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,

Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;

Sen ki, asâra gömülsen taşacaksın... Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...

Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

* * *

Mehmet Akif'imizi daima Fatihalarla yâd ediyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.


Esat ANIK

20 Mart 2015 6-7 dakika 15 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (3)
  • 9 yıl önce

    çok güzeldi esat abi hem bilgilendik hemde akifin kahramanlık destanını tekrar anarak okuduk emeğine sağlık,sevgilerimle...

  • Osmanlının hasretini çekenler, Okuyuversinler, e s k i t a r i h i. Kireçli t o p r a ğ a darı ekenler Değiştiremezler,Türk'te t a l i h i

    Gömük kalıntısı bataklıklarda, Ebediyyen sürer,aslı sülüktür. Onlar kışı yaşar,her ilkbaharda değişmeyen maya zaten çürüktür.

    Sayın Esat yazarımızın eserini bilgece olarak okudum ve bir Türk olarak ta iftihar ettim.Namık Kemâl,Mehmet Akif gibi milli şairlerimizin ışığı,gelen karanlık günlerin lazeri olacak.Önemli olan.genç şairlerimizin bu yol takip etmelidir. Aşk şiiri yazan kalemler bu günlerde,memleket konusuyla siteleri doldurmalıdır. Yoksa sadist siyasilerin yolunu dikensiz bırakırsanız.çıplak ayaklarla hava atarlar. SAYIN YAZARIMIZI KUTLAR,CESARETİYLE ÖVÜNEREK SAĞLIK DİLEKLERİMİ SUNARIM.derin sevgilerimle.............Çiçek..İzmir.

  • 9 yıl önce

    Hem Özçiçek Hoca'ma, Hem Ali Ekber kardeşime teşekkürler ediyorum.