Merhamet Tacirleri

Stefan Zweig, çok etkileyici eserlerinden biri olan 'Merhamet' de dilencilik ve dilenenler karşısında tutumumuzu ortaya çıkaracak,adeta bir turnusol kağıdı tutuşturur elimize. 'Acımanın iki türü vardır. Kalbin sabırsızlığından gelen merhamet: Akıldan yana zayıf ve aşırı duyguludur; bir başkasının bahtsızlığını görmenin verdiği büyük üzüntüden elden geldiğince çabuk kurtulmak ister. Böylesi bir Merhamet acıyı paylaşmaz, başkasının acısını kendi ruhundan uzaklaştırma çabasıdır yalnızca .Diğer merhamet (ki yalnız bunun değeri vardır) duygudan uzak ve fakat yaratıcı olandır. Ne istediğini bilir.Sabır gösterip acıyı paylaşarak gücünün yettiği kadar,hatta gücünün de ötesinde direnir.' Tüm dilenciler uzun insanlık tarihinde bu gerçeği bilseler gerek ki, söz edilen 'Başkasının acısını kendi ruhundan uzaklaştırma 'dürtüsünü, gerçeklik ve geleceğe dair tüm 'tasarruflarını' bu zaaf üzerinde inşa ettiler ve bunu sürdürüyorlar. Ve bu konuda gösterdikleri amansız istikrar bizde öz değerlerimizden bile kuşku duyacağımız bir kafa karışıklığını doğurmadan edemiyor. Aynı zamanda Arapça "esirgemek, korumak" anlamındaki 'rahm' sözcüğünden türemiş olan merhametin Türkçe 'deki acıma sözcüğünü tam karşılamadığından kaynaklanan bir anlam kargaşasıdır da bu. Birine merhamet duymak kavramı, sizi kendi seçiminizle yürümekten alıkoyar. Gerçek anlamıyla O kişiyi esirgemeniz gerektiğini size anımsatır ve bu yükümlülüğü yerine getirmeye çağırır. Eğer bunu yapmıyorsanız ona sadece acımış, üzülmüş ama merhamet etmemiş olursunuz..

Tarih boyunca, tüm ahlaki öğretiler, toplumsal kuramlar, toplumsal sözleşmeler, bireylerin birbirlerine olan sorumluluk ve görevlerini düzenlemeyi amaçlamıştır.. Çağımız bireyi de diğer bireylere karşı sorumluluk sahibi olmaya zorunludur. Ama bir de en az merhamet kadar eski bir kavram olan 'Merhamet tacirleri' ve insanı insana kırdıran bu yaşam biçimini meşru ve sıradan kılmanın o korkunç tuzakları olmasa!

Dilenmenin geçmişi eski... Farklı toplumsal gelenek ve ritüellerle iç içe geçmiş olsa da varsıl ve yoksulun bulunduğu tüm toplumlarda onlara rastlamak mümkün. Eski Yunan'da dilenmek son derece normal karşılanmış, Uzak doğunun mistik ortamında kutsanıp dinsel payelerle ödüllendirilmeleri olağan bir durum sayılmış. Tıpkı oradan oldukça uzaklardaki, Sinop'taki Ünlü filozof Diyogenes 'in yaşamını bir fıçı içinde ve kendisine verilenlerle geçirmesi gibi... Gün olacak, kimi toplumlardaki inanç gruplarında, dilenmek o inanç taraftarlarının nefis terbiyesinin bir yolu, gurur ve kibirle savaşın bir aracı olarak karşımıza çıkacaktır. Ruhsal arınma, bedensel arınma ve yoksunlukta saklıdır.Dilenciler ile dervişlerin kendilerine verilen sadakaları koydukları kap olan ve genellikle Hindistan cevizinin oyulmasıyla elde edilen keşküllerin aynılığı bile inanç sistemleriyle dilenciliğin ne denli iç içe olduğunun kanıtı sayılmalıdır. Görece eşitlikçi Türk boylarında çok alışılan bir durum olmayan dilencilik Osmanlı'ya gelindiğinde bir 'Hak etme Kriteri'ne bağlanacaktır. 'Gerçekten' çalışamayacak durumdaki insanların dilenebilmesi için resmi belgeler düzenlenecek, 'Cer Kağıdı' denilen bu izinlerle ve denetim altında meslek icra etmelerine olanak tanınacaktır. '16. YY' da dilencilik, şehrin en büyük dertlerinden biri olmaya başlamıştır. Dilencilik resmi olarak yasaklanmıştır. 17. yüzyılın ortalarında dilenci sayısının 7 bine ulaştığını söyler Evliya Çelebi. Yazar Lütfü Albayrak'a göre dilencilik türleri şöyle sıralanmaktadır:

Mevsimlik dilenciler: Zaman zaman taşradan İstanbul'a gelerek dilenen gruplardır. imarette yiyip, cumaları cami avlularında, cenaze peşlerinde dolaşırlar, adak etlerini toplayıp satarlar. Iskatçılar: Cenazelerin çok olduğu ve kendi isimlendirdikleri ''yaprak dökümü, taş kızgınlığı, kanun ayları '' zamanlarını çok severlerdi. Zengin enazelerinde dilenirledi. Sakatlar: Sakatlık ve kusurlarını teşhir edip dilenen grup. 1 Mayıs'çılar: Kabakçı denilen ve mayıs ayından itibaren faaliyete geçen sudanlı zenci dilenciler, 1 Mayıs'ı özel bir gün olarak kutlarlar o gün ''gogongo'' denilen kabaklarını meydana çıkarırlar veli efendi taraflarında bu günü kutlarlardı. Goygoycular: Muharrem ayının ilk gününde Kerbela olayından ilham alarak dilenen ''goygoycular'' ayrı bir öneme sahiptir.Dilenci iratçıları: Anadolu'dan topladıkları sakat insanları, şehrin değişik yerlerinde dilendirir, akşam olunca da hasılatlarını toplarlardı.

On sekizinci yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı ekonomik sistemindeki olumsuz değişim ve dış borçlanmalar siyasal anlamda yeni yaklaşımları da zorunlu kılacak; buna paralel olarak dilencilere ilişkin politikalarda da ıslahı öne çıkaran bir anlayışa doğru değişim yaşanacaktır. 'Bu yönelimle dilenciler, devletin - pozitif sosyal politikalarının- doğrudan muhatapları haline dönüşme yoluna girmişlerdir.' Daha sonraki süreçte dilenmek fiilen yasaklanacak, bu kimselere nakdi yardımlar yapılmaya başlanacaktır. Çalışamayacak durumda olanların tüm ihtiyacının karşılanması, çalışabilecek durumda olan ve 'Çift-u Çubuk Kaçkunu' denilenlerin ise memleketlerine gönderilmesi gibi uygulamalar öne çıkmaktadır. Bir kaynağa göre II. Mahmud dönemi İstanbul'unda yeni düzenlemelere gidilecek,' se'ele' ( dilenciler ) Müdürlüğü veya ' Fukara Müdürlüğü ' adı altında birim oluşturulacak, ardından 1834 tarihinde Süleyman Ağa adlı birisini bu göreve atanacak ve maaşa bağlanacaktır. 19.Yüzyılda kaybedilen savaşlar yüzünden İstanbul büyük bir göç hareketi ile karşı karşıyadır. 1890'lı yılların gazeteleri, dilencilerin şehrin görüntüsünü bozduğu ve bu durumun Osmanlı'nın imajına zarar verdiğinden söz etmektedir. Dönemine göre oldukça modern sayılan bir yapı içindeki Darülaceze o dönemde dilencilere barınak olarak düşünülmüş ise de asıl amaç, bir yandan Abdülhamid 'in yoksul halkın yegane koruyucu olduğu şeklindeki imajı güçlendirmek diğer yandan da Osmanlı Devleti'nin modern görüntüsünü pekiştirmektir.

Birinci Büyük Savaşta yaşanan yokluk ortamında daha vahim bir görüntü arz eden 'sektör'de kahramanlar daha çok kadınlar, çocuklar ve çok yaşlı erkeklerdir. Zaten göç nedeniyle İstanbul'da kalabalık dilenci grupları ciddi bir problemin nedenidir. Kurtuluş Savaşı yıllarında manzara daha da kötüleşir. Zabıta önlemleri ve yasal düzenlemelere karşın, yeni durumlara uygun biçimler alarak günümüze kadar gelir.

Toplumsal ahlak ve dinsel inançlar tarafından hoş görülmeyen dilenciler icra-i sanat eylerken en uygun sömürü yöntemlerini denemekten asla kaçınmadılar ve kaçınmayacaklar. Hatta bu konudaki yaratıcılıkları karşısında hayranlık bile duyabilirsiniz! İlk şart sahte yoksulluğun abartılı biçimde sahnelenmesidir. İkinci yol, 'Yürek Parçalayan!' engelli yada engelli çocuk sahibi gibi görünmektir. Kimi zaman da çaresiz hastalık kurbanı veya 'Ağır' yara sahibidirler! Günümüzde çete etkinliğine dönen merhamet tacirliği en gaddar yöntemleri kullanmaktan örneğin dilendirilecek küçücük çocukları sakat bırakmaktan bile kaçınmayacaktır.
Hareketin 'bereket getirdiği' uygun bir köşe başında bekleyerek dilenen en pasif ve yerleşik dilenciler sanki mahallenin kırk yıllık esnafıdır. O 'Mağdura sahip çıkma' geleneği yok mu, bilinen gerçek ve rezil öyküye rağmen istemese de sürecektir vicdan sömürüsü. 'Bozukluk' vermeden geçerseniz çok bozulurlar maazallah! Her yer onlar tarafından işgal edilmiştir artık: Hafta sonu hava güzel, bir tur atmak geçer içinizden.

Şöylesi 'Eğlenceli' durumlarla karşılaşma olasılığınız çok yüksektir:

-Şu garibana bir sadaka be güzel ablam.
-Güzel ablam mı?
-Güzelsin tabii be abla.
-Kim bilir daha önce kaç kadına söylemişsindir bunu.
-Söyledim tabi be abla işim bu benim.
-Siz erkekler hepiniz aynısınız.
-Vercen mi para abla?
-Tabiii ki hayır.
-Defol git o zaman. dükkanın önünü kapama.


-Dilenci arabanın camına yapışmıştır
- Allah rızası için abi be abi beaa. Allah rızası için bee
Camı kapatırken,
- Yok kardeşim size para mara yooook !
- Abi n'olur be etme eyleme para be abi bee...
- Yok ya bak silme camları... Yaa kirletiyorsun yaaa...
- Abi nolur yaa...
Silecekler çalışır, su fışkırtılır.
- Ya git yaa.
- Tamam be sen de maymuna benziyosun maymun musun nesin
- !!!!???

-Abi biraz para ver, kardeşim hasta .
-Yanımda para yok (gerçekten!)
-Abi lütfen.
-Bak gerçekten param yok abicim, olsa verirdim.
-Hadi yaa!
-Aaaa yok dedik ya...
-Tükürcem anassını satiim
-Tükür de görelim, valla arkandan maraton stili koşarım, yersin tekmeyi.

- Abi bir lira versene
- what?
- Abi Bir lira, bir lira ya.
- I can't understand you.
- Dolar dolar?
Turist, bu bildiği ve sık rastladığı durum karşısında kızgındır, kendi dilinde basar kalayı...
- Yes yes...
- Yine okkalı bir küfür. ! (gülümseyiş)
- İbo ibo! turistle konuştum lan.


- Evladım, Allah rızası için bir ekmek parası...
- Al teyze al.
- Bu ne?
- Elli kuruş, ekmek parası.. Seksen kuruş değil mi ekmek?
- Yahu evladım bu bana yetmez, 1 Lira ver bari..rejimdeyim kepekli ekmek yiyorum
- Eh istersen 5 Lira veriyim, üstüne bir de layt kazandibi yersin.
- Sen ver, ben diyet kola alırım üstüyle.

- (Çok üzgün, buruk, utangaç bir ifadeyle yaklaşır, tokalaşmak için elini uzatır ve ağlamaklı gözlerle bakar...)
- Selamünaleyküm kardeşim.. biraz konuşabilir miyiz?
(Laf etmene izin vermeden)
- Abi Erzurum'dan geldim, burada işçiydim, patron paramızı vermedi. Beş kuruşum yok. Bir yemek parası verir misin?
- Aaaaaaaa yeter ulan, bütün Erzurum buraya mı geliyor ne. Her hafta biriniz çıkıyor karşıma.
-Siz kardeş, filan mısınız topluca mı geldiniz? bir de neden başka bir il değil de Erzurum? Yoksa ben Erzurumlu 'ya mı benziyorum?
- Konuyu değiştirme arkadaş.
-!!!!!

Kapı kapı dolanarak ev sakinlerinden yardım dilenme kent merkezlerinde eski popülerliğini yitirmesine karşın, varoşlarda ve taşrada hala etkili bir yöntem. Bir başka 'Klasik' de, yolda kalma veya hastanede mahsur kalma yalanına dayanandır. Bazı durumlarda da duygu sömürüsü için yalnızca işitme veya konuşma engelli olduğunu belirten bir pankart çok işe yarayacaktır. Daha az rastlanmakla birlikte, düzgün görünümlü, şık kıyafetli, kişiler tarafından yapılan başka bir dilencilik çeşidi de vardır. Bu tür dilencilikte dilenci, benzin bitmesi, cüzdanını kaybetme gibi mazeretler ileri sürerek, insanları dilenci olmadığına, gerçekten yardıma ihtiyacı olduğuna inandırmaya çalışır. Çoğu kez yardım eden kişilerin adresini isteyerek parayı geri gönderme sözü verip sırra kıdem basarlar.

Gelişen teknoloji, büyüyen kentler, kitlesel göç ve gelir dağılımındaki adaletsizlik nedeniyle dilencilerin hem çalışma biçimlerinde, hem de kullandıkları yöntemlerde büyük değişimler izlenmektedir. Medyada çok tanık olduğumuz gibi, adeta kitleler halinde büyük kentlere taşınan çocuklar, alabildiğince kötü koşullarda yaşatılarak, organize suç örgütlerinin emrinde dilenmeye zorlanmaktadırlar. Özellikle Güneydoğu Anadolu kökenli bu çocuklar zamanla uyuşturucu ve fuhuş sektörünün unsurları haline gelmektedir. Kolay para kazanmaya yönelik çarpık örneklerin toplumsal bilincimizdeki tahribatıyla birlikte kitlesel dilenme eyleminin gittikçe yaygınlaştığını da eklemeden geçmeyelim. Tüm büyük kentleri belirli dönemlerde, özellikle de bayramlarda ve Ramazan ayında çekirge sürüsü görüntüsü yaratan Kadirli ve Trakya kökenli dilenci grupları ilk akla gelen örnekler. Ankara'da beş yaşlı dilenciye evini açan ve onların her türlü temizlik ve yemek ihtiyaçlarını karşılayan, ama bunlara karşılık dilenip kazandıkları paranın tümüne el koyan kadının öyküsü hala dillerdedir. Ama, hem dilenenlerin kimliği ve dilenme biçimindeki farklılıklar nedeniyle dikkat çeken yeni türlere de Avrupa'daki benzerleri gibi sık rastlanır oldu: Tek başına veya grup halinde müzik icra edenler en dikkati çekenler. Portre ve karikatür çizeninden, illüzyon, pandomim ve benzeri gösterilerinden sonra bakışlarıyla sizlere' Ağanın eli tutulmaz' diyenler ise daha 'Post modern' dilenciler sınıfını oluşturuyor.

Ankara Ticaret Odasının hazırlattığı bir araştırma raporuna göre, cuma ve bayram namazları çıkışları, hasılat açısından dilenciler için en karlı günler. Ramazan boyunca ise, küçük bir servet sayılabilecek kadar para hemen her gün ve saatte toparlanabiliyor. Bunlar dilencilerin 'kutsal günleri' Lokanta ve benzeri yerlerin önleri yemek saatlerinde tercih ediliyor. Mesai bitiş saatleri, öğle tatilleri, nikah, sünnet düğünlerinin yapıldığı anlar da, dilencilerin en rağbet ettiği 'Prime Time' zaman dilimleri. Günümüzde İstanbul'da kayıtlı yaklaşık 10,000 dilenci bulunuyor. Dilenci Toplama ve Sevk Merkezi Amiri Hasan Bilir, çeşitli illerden hatta Ukrayna gibi dış ülkelerden bile İstanbul'a dilencilerin geldiğini ve değişik yöntemlerle dilendiklerinden söz ediyor. Yine Ankara Ticaret Odası'nın 'Dilenen Türkiye' raporuna göre ülkemizde dilenci sayısı yaklaşık 50.000e ulaşmış, her 1400 kişiye bir dilenci düşüyor. Aylık ortalama kazançları 1000 Ytl civarında. Ancak örgütlü kesimlerde bu oran çok daha yükseğe çıkıyor. Örneğin, Ankara'da Barlar bölgesi olan Sakarya caddesi ve çevresinde çocukluğundan bu yana dilenen Kader'in günlük geliri esnafın söylediğine göre, 250 Ytl 'nin üstünde.Sektörde bir yılda dönen para yılda yarım katrilyon lira. Büyük bölümünü çetelerin kontrol ettiği bu para, her türlü yasadışı girişimin de sermayesi yapılıyor doğal olarak. Yasal önlem ve yaptırımların ne denli caydırıcı olabildiği tartışma konusu olsa da yasa maddelerini belirtmekte yarar var:
Türk Ceza Kanunu'nda dilencilik Madde 229

(1) Çocukları, beden veya ruh bakımından kendini idare edemeyecek durumda bulunan kimseleri dilencilikte araç olarak kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Bu suçun üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımları ya da eş tarafından işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(3) Bu suçun örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmiş olması hâlinde, verilecek ceza bir kat artırılır.
T.C. devleti, yardıma muhtaçları İl Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'na yönlendirerek ihtiyaçlarının karşılanmasına yardımcı olmaktadır.

Bunca rakam ve iç karatan anlatımlardan sonra... Ya çözüm? Çok farklı çözüm önerileri elbette vardır. Ama temel çözüm, her bakımdan gelişmiş, insana değer veren, vatandaşının sosyal güvenliği ve istihdamı konusunda imkanlar yaratmış çağdaş bir toplum olmalıdır. Ama hiçbir şey yapmamaktansa, Türkiye İsrafı Önleme Vakfı'nın Diyarbakır'da dilencilere sağladığı 'Mikro kredi' gibi girişimler ise takdir edilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.

Kralın 'Dile benden ne dilersen' sözünden sonra 'Siz benim kabımı dolduramazsınız' deyip onu uyaran dilencinin öyküsü çok bilinir. Dilendiği kabın altı sanki delikmiş gibi ne konulursa yutar... Tıpkı onun gibi bu konuda söylenecek söz de bitmez. Ama söz keyifle bitsin diye sanal ortamdan aldığımız kısa bir bölümle, dudaklarınızın kenarlarında bir gülümseme kalsın istiyoruz:

Eskiden dilenciler "Allah tuttuğunu altın etsin, ne muradın varsa versin" gibi dini duyarlılıklara hitap eden sözler kullanırlardı. Simdi devir değişti, bilişim dünyasında köşe tutmuş dilenciler 'Bilgi Paylaşıldıkça çoğalır' sözünü tercih ediyorlar.
'Kız arkadaşımın maillerini kontrol etmek istiyorum. Biri yardım etsin. Bilgi paylaşıldıkça çoğalır.'
"Şu isi yapan script'e ihtiyacım var ama yeterli bilgim yok. Birisi lütfen yazıversin ve bana mail'lesin. Ve hatta sunucuya da yüklese fena olmaz. Biliyorsunuz, bilgi paylaşıldıkça çoğalır" gibi...

Bu yazıyı sabırla okuduğunuz için Allah sizden razı olsun. Allah ne muradınız varsa versin

14 Ağustos 2010 14-15 dakika 5 denemesi var.
Yorumlar (1)
  • 14 yıl önce

    Çok beğendim. Zevkle okudum. Harika!