Meryem
Sen içimdeki sen nasıl bir ifadedir, senle olduklarıma saysam seni ve asla o iki kelimenin hükmünde kaybolsa yüreğim ellerinde...
Aşkım; çobanaldatan değil, çeyizlere dizilmiş bir yazgının günlük telaşlarında kaldı içim/içim zaman çekirdeği algın yalnızlık sevda çöreği... Sevmelere haram gelmesin istedim, zaman çürüklerini ellerim yamadı...
Dedim! Dedim de ne çok konuşuyorsun dediler kadın kısmı eksik etek saçı uzun aklı kısa... Bu coğrafyanın tellerine baykuşlar konar her zaman, şehir tuzlu ayaklarını benden çektiğinden beri farklı olma çabası her zaman devam eder yüreğimde... Ben değişsem sen değişsen ne fark eder insanlık değişmedikten sonra...
Göğüs uçlarım Kibele'de kutsanmadığından beri yarım kaldı ayna yüzü, yüzüm çöl kumsalı erken gelen bahar Anadolu benden soruldu ağaçlar, çiçekler, böcekler... Biz öyle bir bizdik ki harmanımız karıştı, gazeller aynı renk, rüzgâr aynı esiyor buralarda... Ben Hristo'nun ermeni kızı Meryem olsam da aynı düşleri gördüm aynı teştte yıkandı bakışlarım... Belki de aynı kadere yazıldı alın...
Bu niyet nedir? Nedir? Bu karanlık izbelerde hiçlik o öyle bir duygudur ki bilirim adam etmez adamı
Öyle adamlar gördüm, adamsızlığıma aldandım...
Dualar karıştı yüzler ayna başlarında solgun direnç tahtalarına kazındı emek ve su duanın âmin ine düştü hep demedim aslında ikilik yazmaz benim kitabımda kara bir örümceğin izini sürdüm ışığı görene kadar bir kelebek özgürlüğüne hazırlandı kanatlarım...
Şimdi derim artık; Ben Meryem kabul etmeseniz de...