Mevsim Nazım
Manzaramız değişti bir hayli, doğa konuşmayı söktüğü vakitler. Güzün hasreti, kışın yorgunluğunu atıp Türk kahvesi tadında hatırı sayılır bahara hoş geldik.
Ve memlekette; İstavrit oltaları hazır, çay makasları bezleri yenilendi, yağmurlar bulutlar arasında gizlenip doğa harikası görüntülerle büyülemeye devam ederken akşam âşık olur gibi batıyor güneş.
Hayatın bütün makyajları cuk diye oturmuş durumda şuan, bir pazarın tadını daha çıkarırken eşlik eden gökkuşağına bağladığımız küçük dilekleri unutmayıp, eskilerden Melahat Gülses plağından ?'bitmemiş gibi'' dökülüyor bir demlik çayın damağına.
Hayat her şeye rağmen devam ediyor, düşene el uzatan gözleriyle yaşlıları izliyoruz meydanda, hatıra dolu mavi çizgili pijamalarıyla radyo tamir eden dedeleri, geçmişte büyük aşklar yaşayan Osmanlarla,
Mutlu bir esnafın yüzündeki tebessümle, saçları karışmış elindeki çiçekleri annesine verme arzusundaki küçücük çocuğun tatlılığıyla, sürgün yemiş bir şairin son mısrasın da ki gibi hayat devam ediyor.
Aklımızın ermediği sazların, sözlerin dövüşüyle, trenlerin hasretlileri kavuşturduğu gibi özleyerek, yaşıyoruz.
Üzerimize aldığımız kadife ceket ile sessizlikle ve
Nazımın bu son sözleriyle; Sorma bana "ne kadar seviyorsun" diye. O kadar işte! - Tavanı kadar sokağın, dibi kadar cehennemin diyerekten..
Takvimlere birkaç söz daha miras bırakarak mevsim bahar
yaşıyoruz..
Soğuk ama ucuz ve uzak..