Mevt
Temelini kurtların kemirdiği, karaağaçlarla gölgelendirilmiş bir konaktım belki de.
Çok zaman geçmedi üstünden,
Hatırlamıyorum, adı asırdı; Belki O, yaşanmışlıklar.
Daha yeni tanıştığım yaşamın uzuvlarımı, organlarımı ve içliğimi tanımasına tolerans gösterirken neşeli bayramlarında yatırıldığım sunakta sessizliğin paha biçilmez acısından yaratılmış zulme yüreğimin şen kahkahalarını bırakırken, görülmeyen yüzlerin keyifinden kalıntı ağız boşalmaları sonrası baldırlarından sızan suyun damlasında kirlenmeye mahkûm edildim.
Düşerken sesimden
Kanatlarından bağlayın güneşi,
Örtün üstüme, aymaz yalanların aktığı Léhté'yi
Kapılırken karanlığın cilveli fahişesine
Boğun! Yaşama fikrimi.
Mahkûmiyetim sırasında O göremediğim sulietlerin ortaklığına soyunup, acının var ettiği gizemli dünyada yalnızlığın kasıklarına çekildiğim de oldu.
Pervasızca kederin şehvetleşen hali, dokunamadığım, göremediğim, sadece kalp atışlarından doğup kulağımı kemiren yosmadan farksız iniltilerine, arzumu dizginleyemeyip bacak arasını ıslak gözlerimin yırttığı ve rahminin en ücra köşelerine yaşanacak çilelerin tohumunu bıraktığım bilinçsiz anlar.
Biri öpseydi çocukken ihtiyar yüzümden solacaktım belki de.
Bana benzeyen bir diken aradım. Kanatacaktı düşüncelerimi ama görmeyecekti kalbimdeki karga sürüsü,
İhtişamlı rengin sansürlediği ağrılı ömrümü.
O zaman farklı olabilirdi her şey, acizlikten doğan güven olgusu silinebilirdi mesela
Mesela, sevgi sandığım örümcek ağına yalpalayıp düşmezdi inançlarım.
Palazlanırdı o zaman sesim cansız kuş gagasında
İnlerdi;
*Dilediğin gibi ol, kızıl tan kara gece
Şu titrek bedenimde haykırmayan tek lif yok
?'Sevgili şeytan sana tapıyorum'' Diye.
Yine de kendimle arama derin uçurumlar kazıyorum, karambolde bırakmamak gerek bu kez
Bir kez daha aldatılmanın sabır yükünü taşıyamaz cansız yürek.
Mayısın getirdiği çiçeklerin başını kopartan kendini bilmez âşıkların,
Sersemce sırıtışlarına isli bir anı olarak kazınıp, korkusuzca ve isteyerek ilk cinayetimin suç ortağı olmak.
Gaddar kureyş soyunun son halkasını yok eder gibi,
Ardımda, vicdandan türeyen ayaklanmaya koca bir siktir çekerek.
Belki diyorum, belki!
Beyaz koridorların diplerine sinen kanıma muhtaç melekleri sahtekârlıkla suçlamayıp,
Üstüme sinen martı kokusuna aldanıp (yine) defalarca kendimi bağışlayabilirdim.
Gölgeli bedenler arasından sıyrılıp, sıska bir dudak konuştu;
?'Hakikat ne demek?''
Yüzümü toprakta buldum.