Mezarlık Hapishane Hastane

Önce bir aile içinde gözlerini dünyaya açıyorsun. Hiç tanımadığın insanların çocukları olarak dünyaya geliyorsun. Daha düne kadar hayatlarında olmadan, bizler için fedakarlıklar yapmaya başlıyorlar.

Anne uykusuz kalıyor. Baba onlar için gerekli ne varsa yapmaya çalışıyor. Sonra gelişim evresi sırasında, aileden alınan birkaç hamur özelliklerine göre dışarıda arkadaşların oluyor. Tepkilerini bile etrafındakilerden öğreniyorsun. Bazı kitaplar tercih ediyorsun, ama niye ettiğini yıllar sonra fark ediyorsun.

Söylemlerin oluyor ama asla slogan misali değil.

Sonra aynı evrelerden geçmiş bir insan ile beraber olmaya başlıyorsun. Doğduğumuz yıllarda birbirimizden habersiz bir şekilde büyüyoruz. Farklı dünyaların insanları oluyoruz. İnsan, kardeşi ile bile aynı olamıyor ki, başka insanlarla benzerlikleri olsun.

Yıllar önce yaşanmış acılar veya hüzünler hatta mutluluklar bile çocuklara miras olarak geçiyor.

Sonra çocuklar bir araya geldiğinde, miraslar; kurulan bağları etkiliyor. Yani birbirine karşı sevda hisseden veya bir bağı olduğunu düşünen çocuklar, bir süre sonra düşman oluyorlar.

Yok efendim, onun babasına bunlar kurşun sıkmış, yok efendim onun annesi şunlarla oturmuş, kardeşi onlar bunlarla yatıp kalkıyormuş..

Mış...miş... muş...

Yani yolu yokuş, burası miş muş..

Bahaneler ile hayat geçmiyor.

Bu gibi durumlarda gözlerimi kapatıyorum.

Bir hapishanedeyim... İçeride mahkumlar ile beraber oturuyorum dört duvar içinde. Oradan birisi alıyor sazı, annem diyor babam diyor şarkı söylüyor. Diğeri ağlıyor. Kimisi dertli kimisi öfkeli. Ben ne arıyorum burada diyorum. Dışarıda iken sevdiklerimin kıymetini bilip, onların yüzüne karşı sevdiğimi söyledim mi ki ? Pişmanlık fayda etmiyor. İçeride iken özgürlük adına konuşmak ne kadar büyük bir aşk olmalı. Girince mi anlar insan, özgürlüğün gücünü...

Bir mezarlıktayım... Dünya ile ilişkisini kesmiş ölü insanlar dolu etrafımda... Kim bilir ölmeden üç saniye önce acaba ne düşünüyordu. Şimdi nerede ve ne durumda. Ölüm, ne zaman geleceği belli olmayan bir alın yazısı. Yazgı, yarım bırakılan her yerde kıymete ve bahaneye verilen isim.Yada kaç kişiye borcu vardı. Yada kaç çocuğu o kişinin ekmeğine muhtaçken yarıda bırakıp gitti. Yapacak bir şeyin kalmadığı yerlerdi mezarlıklar. O yüzden ölü görünce mi anlar insan, yaşamanın ne demek olduğunu.

Bir hastanedeyim... İçeride koşuşturan insanlar var etrafımda... Kimisi sevdiğinin son anlarını görmek için iğrenç boyaları olan hastane köşelerinde, gece uykularından fedakarlık ederek burada. Kimisi bir kişiyi daha ayakta tutmak için, bir tüp kan verme derdinde. Bazıları da hayatı boyunca yaşadığı pişmanlıkların, günahlarını çıkartmak için hastane kapısında ziyaret saati bekliyor. Hasta olunca mı anlar insan, sağlığın ne demek olduğunu.

Hapishane, hastane, mezarlık...

Dünya bir zindan iken içeride yaşanılır kılıp, elden ayaktan düşmeden bir demir parmaklıktan destek alarak, iki metre beze girene kadar birkaç söz edebilmek önemlidir. Yaşamın içinde bir üçlü kombinasyondur bu felsefe. Hapishane, hastane, mezarlık...

Kıymetini bilmeye çalıştığımız ama asla kıymet adına bir özne olamadığımız bir yaşamın, bir kıyısından tutunup birkaç kalbe yelken açmalıyız. Dikkatli gitmeliyiz ki, dalgalarımız ne gittiğimiz kalbi suları ile boğsun, nede yelkenlerimiz suya indiğinde, gittiğimiz kalbin limanı dolu olsun...

O yüzden önceden alınan mirasları, yeri gelince reddi miras yaparak, yeri gelince de babam sağ olsun diyerek evrene bir mesaj bırakabilmeliyiz..

Herkesin kıymetini, kıyamet-i alametini bilerek yaşamak nasip olsun.

Yer:
Sincan F tipi Hapishane'si arkası, Mezarlık yanı, Hastane karşısı.


Ocak 2013

02 Ocak 2013 3-4 dakika 39 denemesi var.
Yorumlar