Millet Ve Ulus - 1
Toplum fikri günümüze değin, toplumcu düşünürler dışında öyle pek bir pekin düşünme ve ayırt etme olacakla, tanınmamıştır. Hala da tanınmamaktadır. Bu bilmesinlerciliği, sözlerinin bilimsel olmasıyla dem vuran, kimi aydın ve akademisyen çevrelerinde de görmek; en yıkıcısıdır. Toplum; halkla, ulusla, milletle, karıştırılıp; birbiri ile eşitleniyor, ya da kem küm edişlerle, birbirinin yerine kullanılıyordu. Kullanılış, bilinçli bir seçilim olmayıp; ağza ilk yakın gelen kavramın söylenmesi, şeklinde beliriyordu.
Bizim için ha, milletti; ha ulustu. Ha toplumdu! Bizim için hepsi de aynı kapıya çıkardı! Bizlerin milleti, ulus; ulusu da, millet gibi tanımlama ve anlatma yetenekti karıştırmalarımız yüzünden, ne bir bilgiyi tasnif edip giriştiren bilincimiz var olmuştu. Ne de, bu tasnifler kıyasında bir analizdi yeteneğimiz dahi oluşamamıştır. Sanki tüm bunlar laf olsun diye kullanılmış, öylesine yan yana getirmiş olduğumuz tür, icatlık sözcüklerdi!
Oysa millet, ittifaklar döneminin tekilse olan ve bir arada kaynaşamayan yaşam döngüleri içindeki her bir sosyal yaşamların hiç değilse, bir arada oluşla, giriştirilmeleri sürecini bize tanımlar. Bu kabilden giriştirilmeler oldukça farklı farklıdır. Ve süre uzunluğu da farklıdır. Yine kimi milletleşme çabası içine girmiş iken daha o kulvarda esamisi okunmayanlar da vardı.
İşte ittifakların bu temastı edimleri, ittifakın sosyal girişmeler ve toplumsa girişmeler biçimine de dönüştürülmesi için ortaya konan çabaları vardı. Bu görünür görünmez olan yan yana ilişkilerdi çaba gaye oluşlarını, bu temas eden girişmelerin süreci içinde aldığı yolla şekillenen sürece, tanımsa bir belirliliktir.
Temastı ittifakın sosyal birlikti tutumla, tekilse duruşu, ittifakın tikeldi birlikler bağlacı ile sonrasında oluşmaya başlayan; bu sisti, belirsiz, sosyal, toplumsal alanların zarsa bağlacını tanımlayan bir anlam ayrımıydı. Bu anda hem halksa yapı oluşuyordu; hem de halka göre toplumu da içeren milletleşme bir arada yürüyen bağıntılı süreçlerdi. Millet halkı ve toplumu gözeten bir anlamadır. Halk, halkı görür.
Bu dönemin belirgin özelliği din yerine daha totem bağların giriştiği dönemdirler. Tikel eşen yapılarda ikizleşme dönemlerinin ortaya çıktığı. Çelişen, çatışan, yapılar özellikli, bir ayırt ediliştir. Söz gelimi bu tikel eşen (olan) yapılar da, önce; iki başlı yönetimlerle otorite merkezleri aynı anda ortaya çıkmıştır.
Daha sonra bunun tek gövdeli, iki başlı (milletleşme süreci başladı) ya da tek vücutlu, çok başlı olan şekli simgeleriyle anlatılan yontuların şekilse ifadeleri bugünlere kalmıştır. Tek vücut ve çift başlı yönetime geçişte, çarkı felek usulü bir sırayla yönetim şekli uygulanıyordu. Bu uygulama yıllık, altı aylık; ya da mevsimlik gibi deveran eden yönetme sıralamasını ortaya çıkartmıştı.
Millet bu uygarlaşmanın oluşma süreçlerini içerir, sosyal ve toplumsal tanımışlıktı bir devlet oluşma ve bir devlet oluşturma süreç akış aşamasıdır. Yani ittifak sonrasının, imparatorluk aşamasına değin olan, sosyal ve toplumsal gelişmelerin uygarlık aşamalarını hıfzeder, bir anlama ve anlatım özellikli oluşla, bir türden tutum alırdı olmayan bir kavramdır.
Söz gelimi; çift yüzlü balta simgesi, ya da çift başlı bir gövdeli kartal simgesi veya insan vücutlu, aslan başlı ikizleşme sembolleri, hep yol alışların milletleşmeye dek olan süreçlere ilişkin, birlik sembolizm girişmesini pekiştiren birer adım atma örnekleridirler. Fiili altı aylık yönetim kimde ise, o aidiyet halkı sevinçli idi. Yönetimden ayrılan totem temsili yet yöneticinin ise; bir altı aylık üzüntü ve yönetimden uzaklaşma devresi olacaktı.
Yönetimden ayrılması, onun aşağı kura gitmesi ile yani, gözlerden ırak mağara gibi ıssız bir yere gitmiş gibi; sanki yer altına inzivaya çekilip, sesiz, hareketsiz kalması; sessizlik eylemlerini, adeta ölülerinin toprak altındaki sükûneti gibi; köstebek gibi yer altına çekilme ile ifade ediyorlardı. Hani tabiri caiz ise, yönetimden ayrılan kişinin üzerine, tam bir ölü toprağı serpilmiş oluyordu. Ta ki yeni yönetme sırası gelene dek. Her yönetim başlangıcı, o aidiyet uyrukluları için şenliklere vesile oluyordu.
Yine bu sürecin totem ve renkse olan, tanınma aidiyetti ayrılıkları, bayrak gibi alametler üzerinde söz gelimi Sümer'in siyah rengi ile Asur'un sarı olan aidiyet rengi amblem üzerinde birleşiyordu. İki renk bir araya getirilerek millet olmanın temsili totem bağlacı olan bayrak ortaya konuyordu.
Ya da kartalla, bir aslan başı aynı flama üzerinde yeni ittifakı totemizme olacakla değerlendiriyor ve sembolize ediyordu. Bu dönem baskınbir sembolizm ve yeni totem olumlamaları dönemiydi. Tıpkı gök renkli aidiyet temsili ile kurt başlı aidiyet temsilinin, Türklerde kurt başlı gökbayrak biçimli sembolizm, böyledir. Kurt başlı gökbayrağın milletleşmeyi temsilen; simge ve totem edilmesindeki birleştiren rölü ile yapıyı budunlaştıran (milletleştiren) alamet olması gibi.
Şu unutulmasın ki bir süreç bir yerde olmuş bitmişken bir yerde daha başlamamış da olabilir. Kimi imparatorluklar dönemine girdiği halde, kimi daha millet aşamasına gelememiş ve aşiret yönetimleri biçiminde boy atıyor olabilirler. Araplar gibi M.S 7. Yüz yıla dek daha merkezi devlet otoritesini ortaya çıkaramamış dahi olabilirler.
Bu gibi geri süreçler milletleşme kulvarına girdi mi? Çoğu kez kendisinden önceki örnekler olmasından ötürü, bu millet olma zamanları hızla akar. Bir Sümer'in yüzlerce yılda vardığı bu aşamaya, bu geri sürecin kendisi değilse bile, bu aşamaları geçirmiş milletleri, kendi bünyesine alarak; bu milletlerin uygarlık görüsü sayesinde; zamanları hızla akar.
Sürecek