Millet Ve Ulus - 3
Bu nedenle yağma temelli imparatorluklar, dinlerle yayılıp gelişen bir siyasettirler. Bu yüzden dinler de bu ülküye uygun olacakla, evrensel olma; âlemlere gönderilmiş olma; ümmetçi oluşla milliyetti duyguları yıkma gibi iddialarını söz ederek; aynı Tanrı'nın elinden, aynı Tanrı'nın ruhundan olmayla, kul oluşun imparatorluklarla birleşmesiydi.
Her imparatorluklar gibi, söz gelimi; Pers İmparatorluğu gibi, Roma imparatorluğu gibi; Osmanlılar da, Cihanı; İslam toprağı yapmanın gayret, azamet ve azmi ile hevesleri tutuştururdular. Bu yüzden İslam imparatorlukları da, her ne kadar Emevi, Abbasi, Osmanlı gibi hanedan adına sahipseler de hemen bunun yanı başında ikinci bir öğreti şartlanması da vardı. Bu algı milliyetlerin, hanedanların adı olmak yerine, kutsal Hristiyan birliği, Mülkü İslam, diye anılır ve bilinirdi.
İnsanlığın sosyo ekonomik süreç girişmeleri, tarihte ilk kez ittifaklar dönemi ile karşı gruplar temasını insanlığa başartmıştı. Bu süreçte: kendi çalkantı, buhran ve kaostuk dallanma, yarılma ve fraktallerdi bifurkasyonlarıyla, sistem; sosyal ve toplumsal noktalar arsı, salınımlarına başlamaktaydı. Bu salınım tanımlıklarından birisi, milletleşmedir. Devlet yapısını ortaya koyan, devleti kuran pertürbülansları olan bir yapıdır.
Milletleşme kendisini, sosyo ekonomi politik ve teknolojik evrimleriyle, imparatorluk dek yapılarına dönüştürdü. İmparatorluk yapıları, birleşmenin ayrışma zıttına dönüşmüştü. Yani ilk zaman başlangıç birleşmesini, yeniden ekonomi politik seviye gelişmişliğine göre parçaladı. Bu parça, ne zamanca; ne gelişmişlikçe, ne işleyiş düzlemince; artık o eski yapıya (etnik ve milletlere olan bir) parçalanış değildi.
Bu sürecin, sistemin; kesikli sürekli olan ölüm doğum olay ve olgularıydı. Ana baba çocuktaydı ama çocuk, artık ana babanın kendisi değildi.
Bu ulus devletti. Sanayi toplumlarının doğum sancısı olan bir oluşma idi. Bu yapı Tanrı'nın ihsanı olan dilediğine dilediği kadar verdiği mülkten, emeğin muktedirlik ve ihsanı olan kavranışa doğru evrilmişti. Bu yapı şimdiki uluslararası şirketlerin yatırım üretim yapmanın söz sahibi olma birleştiriciliği ile de evrensel şirketleri ortaya çıkardı. Küresel şirketleşme, yeniden birleşici olanın gücü ile ulus sınırlarını yıktı. Ama ulus devletlerinin otoritesine de uydular. Uyulan otorite de dünya otoritesi olmaktadır.
Artık uluslar, şimdiki beliren sürecin bir şehir devlet görünümünde oluşuyla; eski imparatorluğa değin bağlı olmanın; küresel imparatorluk birliği bağıntısı olacakla görülüyordular. Günümüzden 200-250 yıl aralığı öncesinde, eski imparatorluklar bakiyesi oluşla ulus devlete ayrılan yapı; şimdiki evrensel birleşmesini çok farklı yoldan ve çok farklı nedenlerden ötürü, yeniden yapmışlardı. Bu girişme, farklı gelişmişlikler için birleşme, ayrılma, tekrardan birleşme; düzey düzlem ve girişmenin ayrı olacağıyla, mukadderdi.
Tüm bu süreçler insanlığın toplumsal olan süreçlenmesini ortaya koyan sancılı gerekli olgunlaşma ve kendisini geliştirme aşamasıdırlar. Hep bu aşamalarda toplumsal yapı, belirip dağılan, tekrar yön alıp yön veren yapıdır. Tüm aşamalarda, toplumsal işleyiş bu aşamaların ana yol gösterici bel kemiği oluşla, insanoğlunun, öznel nesnellikçe kontrolü altına alınmaktadır.
Kendi üretim teknolojileri seviyesinin muktedirliği ile toplumsal yapı birey ve halkını, yaşam sigortası içine alan bir üretim tüketimler ilişkisi içine girmiştir. Bu muktedirlik kendinden önceki toplumsal oluşumlar içinde yoktur. Zaten her bir sonraki toplumsal aşama, bir öncekinin içinde adım olacakla varsa da, muktedirlik olacakla yoktur.
Her toplumsal aşamada emek vardır ama bu üretimse girişmelerin bugünkü teknolojilerine ilişkin üretim ve paylaşım düzenletilmesi yoktu. Bu neden ile toplumlar çalışamayanına; çalışamayan halk yapılarına da, bugün her tür sunumu yapmaktadır. Bu sunumlar; hemen hemen ayrımsız olacakla yurttaşlara sağlık olarak, ekonomik sağlayışlar olarak sunulur denli bir güç ve yetenektedirler. Ulus devlet, bin yılların dinlenmiş ve demlenmiş emaneti olan toplumsa yapıyı, bir avatar kalıp olacakla adeta birden bire ortaya açıvermişti.
Sınırlarına gelen imparatorluklar, taşıyamayacağı ilişkiler ağı ile hantallaşmıştı. Manifaktürsel gelişme, buğu gücünün sanayide kullanılması, var olan feodal ilişki biçimi ile taşınamazdı. Bir de buna insan öznelliğinin yönetemeyen kısır görüşlü politikaları eklenince imparatorluk ideolojisi ve imparatorluk ilişkiler kendi kesikli sürekliliği içinde iç hantallığının yüzey geriliminden ötürü bölünmeye (ulus devletlere doğru) parçalanmıştı. Artık egemen söz sahibi din sınıfı ve feodaller olmayıp, yatırımcı kapitalistlerle deneyci pozitivizmdi.
Tarihsel sürecin evriminde, milletleşme ile uluslaşması arsında, koskocaman bir imparatorluk uyruğu olma süreci ve devinişi vardır. İmparatorluk süreci kimi ana karakteristikleri ile bilinmeden siz ulusu kavrayamazsınız. Milletleşme der çıkarsınız. İçinde insanın hiç temel sağlayışları olmayan giriştiricileri anmadan, din, dil, yurt bağı gibi saçma sapan sosyal, halkçı mızmız tanımlamalarla milleti anlatırsınız.
İttifak döneminden önce bu işleri yani birleştirme işini, totem ve mana (tabu) algısı görmüştür. Totem ve mana algısı kendi dışındakileri birleştiren değil, aksine ayrıştıran sınıflayan bir sosyal yaşantılım olacakla çeken eksenle nişti. Millet aşamasında bırakın dilin, dinin millet adı altında milleti birleştirici olmasını; daha kurumsaklaşmamış, yeni yeni girişmelerin zaman içinde oturması şeklinde bir gelişmesi vardı. Tabu sak dil ve manaya dek (din olmayan ama din gibi kavranan) algıları, kendisini başka bir totemi gruptan ayrıştırırdı. İşte Milletin bu ittifak paradoksunu çözümleyen, yapı kurum oluşları vardır.
İnsanlar toplum oluşla üretim ilişkileri ve üretim teknolojileri girişmeleri ile bunların miras akrabalık hukukuna değin bir yığın anlatım dillerini oluşturmuşlardır. Dil ve din sürecin devinen evrimi ile ortaya konan insan-insan girişmeli bir iletişimedir.İttifaklar dönemiyle henüz daha ortaya konamamış, olmayan dilin birliği ve birleştiriciliği olur mu Allah aşkına! Siz milleti orta çağdaki oluşmuş yapılarla ele alırsanız, tabiiki doğrudur(!).
Sürecek