Millet Ve Ulus - 4
İnsanlar toplum oluşla üretim ilişkileri ve üretim teknolojileri girişmeleri ile bunların miras akrabalık hukukuna değin bir yığın anlatım dillerini oluşturmuşlardır. Dil ve din sürecin devinen evrimi ile ortaya konan insan-insan girişmeli bir iletişimedir.İttifaklar dönemiyle henüz daha ortaya konamamış, olmayan dilin birliği ve birleştiriciliği olur mu Allah aşkına! Siz milleti orta çağdaki oluşmuş yapılarla ele alırsanız, tabiiki doğrudur(!).
Milletleşme kendi içinde; bir temel zorunluluğun ittifakı ile bir araya gelen etnikti tabu zorakiliklerin, farklı farklı tabularıyla karşılaştı. Karşılaşmalar, temel zorakilik nedeniyle; burada sayılamayacak denli kurumsal girişmelerin, kendi kırpılma ve dengelerini kurdu. Burada panteona özgü bir anlayış ortaya çıktı. Panteon algı, yan yana olan kişileri; kişilerin yabancısı olduğu karşı tabu korkularına alıştırdı. Hatta karşı tabunun kimi tutumlarını benimsedi. Bu panteona özgü benimsemece davranım giderek önce inançların birleşmesini, ortaya çıkardı.
Bu sentez tam da imparatorluk oluşmalarına denk düşen niceleyişin düşünsel inanç evrimiydi. Yani millet bu birliğin bir eseri olmayıp, aksine millet bu sentezi ortaya çıkararak toplumun imparatorluk aşamasına bu sentezi kullanması için armağan etti. Millet aşaması bir düzenleşimler; yazboz tahtası gibi kurum ve kuralların oldurulması aşaması olduğundan; din, dil birliği sentezi dahi henüz mümkün bile değildi.
İşte çoğu toplumlarda milletleşmenin bitme arifesi içinde dinlerin sentezine ilişkin çaba ve algıları insanları imparatorluk uyruğu yapmaya çoktan amadeydi. Dinlerin evrensel oluşuyla, birleştirici oluşlarını seslenmesinden hareketle; millet sanki din birliği imiş gibisine tanımlama yüzeyselliğine düşülmüştür. Evrensel olma iddialı dinlerden birisi de İslam'dır. İslam, tam bu feodal düzenin hamisi olan imparatorluklardan kiminin batıp söndüğü, kimininse yeşerdiği zaman dilimi içine denk düşer olaraktan filizlenmiştir.
Oysa İslam'dan önce Arabistan'da dil ve din, onların tanımına göre, bırakın millet olmanın tutkalı olmayı, Araplar'da bir millet olmayı dahi ortaya çıkartamamıştı. Daha sonraki imparatorlukların din ideolojisine bakıpta milleti tanımlarsanız; İslam'dan önceki totemist girişen ama henüz dini anlama ve soyutlama olgunluğuna gelememiş insanların, bu anlamda dinsiz insanlığı ve totemik milleti yok sayarsınız. Millet totemler yakınlaşmasının birliği olmayıp, aksine totemler anlayışının bir arada sindirilmesi aşamasıdır.
Söz gelimi Tevrat'ın tanımladığı İbrahim milleti, tam bu aşamaların çalkantılarını sembolize eden bir giydirilmiş, söylencedir. Giydirilmesi, ittifakların sık değişen, dönüşen; şimdide, şimdiye göre bir açıklaması ve toplumsal olan gerekçesi bulunmayan, eski toplum yaşantılılarını bize aktarıyor olmasıdır. Ki bu haliyle İbrahim bir tarihi misyonu üslenmiş gibidir. Söylence olması da, eski değişmelerin o zamanki kurumsal olan açıklamasının, İbrahim'in kıssası olacakla bugünde; bu günkü yaşantılımdı anlayışlarla anlaşılır olamamasından kaynaklı, mistik yorumlanır oluşundan dolayıdır.
İttifakın, düzenleyici totemler bir arada lığının (hoşgörü olan politeizminin) yaratan güç ve yaratan ruh tasımına doğru gelişmesi ile yaratma fikri sosyal ve toplumsal evrimle din olmuştur. Dinleşen anlayış sosyal olayları açıklamaydı. Ve yine değişen gelenekleri (totemi ve toplumsal tutumları)kutsayıcı söz yapma fikriydi. Bu soyutlama gücüne dek sosyal ve toplumsal evrim travmalarının bir simgesi olan İbrahim anlatımı, İbrahim üzerinden, insanlık tarihi aktarımı bağlamında, halk belleği içinde bu motif hakiki bir sembolizm olmaktadır.
Milletleşmede; din, dil bağı çoklu politeist yapının girişen ve giderek melezleşen sentezci, olgusunu görmeden, sanki tek kaynaktan vaaz olan bir dil ve din varmış gibi bir birleştiren vehim edersiniz. Ve daha ittifaklar dönemi içinde olmayan dinleri, ittifakın totem anlayışını siz, din olarak lanse ederseniz en büyük ayıbı ve yanlış lamayı ve bilmemeyi ortaya koyarsınız. Totem bir din değildir. Belki sonraki din anlayışlarının eğimse bir ön prototipidir.
İmparatorluk sürecinin elbette süren feodalizm gibi bir ekonomik ilişki süreci varken, dinler de en büyük ideolojisi idi. İmparatorluk ekonomi vaadinde bulunmuyordu, ama dini yaşam ve diğer milletlere boyun eğdirme, talan yapma vaadinde bulunarak milletin unsuru olan halkı yepyeni bir imparatorluğun, dini sentezci uyrukluğuna tabii kılıyordu.
İmparatorluklardan dağılan bakiye, uluslaşma sürecini başlatmıştır. Bu bakiye artık sosyal yapının toplumsal yapıdan ayrı gözeteceğini bangır bangır bağıran oluşmaların atılımıyla sanayi işçisi olmaya yöneltilmiş yepyeni bir ekonomik toplumsal ilişkilerin düzenletildiği, insanın insan görülüşüyle kimi haklarının ilan edildiği, alabildiğine çalkantılı ve insanca sağlayışlar döneminin günümüz toplumuna gelen adımıdır. Ulus devlet bakiyeden kopmanın saiki ile zorunlu olacakla milliyetçiliği de yan belirim olacakla ortaya çıkarmıştır. Ve geri de, bunun ırkçılığa kaymak gibi sivri yanlarıyla da mücadele etmiş, bir ideolojide olmaktadır.
10.09.2011