Mizansen Farklılıklar
ölü gömücülerin mezarlıkları hınca hınç doldurduğu akşam üzeri susuz yağmurların zapt ettiği kentlerde demir öfkeler giymiş kara kanatlı kuşlar uçtu ilk...
sonra/ her bilge kendi cehaletini sağdı günışığının yokluğunda sesi kısıldı aydınlığın. Ortalığa saçılan onca çöpü temizlemek günler sürdü çöpçüler için.
Günışığını tekrar gördüğümüzde;
yerlere eğilmek için can atıyorduk fakat yasakladı yere kapanmayı tanrı.
Çizilmiş asfalta basmamak yeterli değildi bu bağlamda. Önümüz sıra havadanlığı sallayarak giden şişman adam kadar dikkatli basmalıydık çimlere. Aşağlık biri işemişti çünkü oraya
Megafonsuz bir şeyler söylemeye başladı havadanlıklı şişman adam ki
kulağı iyi duyanlara yönelik bir konuşmaydı.
Elimde sözlükle anlamaya çalışıyordum bunca sessiz kelimeyi. Kendiliğinden daldan düşen yaprak kadar ses çıkarıyordu adam.
hassas...
sarsmadan...
nazik...
kimse bir şey anlamıyor du tabi.
Her şey çok gerçek ve hepimiz çok sıradandık. İliklerimize işleyen önemli olma çabasının ötesinde sıyrıldığımızda bizi kavrayan tüm o esaretin arkasında önemli olma ihtiyacı şekil değiştirip duruyordu. Ben olma çabasına yakalanan her kişi kendi sahasında sınırsız işgaller peşindeydi.
Gürz çarpması kadar bağırdım!
-- Kesin artık şunu!
-- lanet ağzınızdan çıkanla örtüşmüyor yaptıklarınız.
-- Kendinize bakın ve utanın gerçekliğinizden.
Sustular...
öyle sustular ki...
delilikle paralel bir kapışmadan doğan nüans sahneleniyor sandım.
sıradan olmayan zihnin sorguları ayraç görevi görürken asıl sorun ayıramamaktı kendini sahtelikten...
her şey çok koyu renkliydi şu an.
Biraz daha ilerlemeliyim kentin içlerine ki mevcudiyetimin dayandığı nokta kadar bir varoluş çığlığı kopsun yeniden.
Daha da ileriye gittikçe
Teatral gösterilerin gölgesinde kendi disiplinsizliğini gidermeye çalışan öğreticiler gibiydi karşımdakiler. Rol kesmeleri gereksizdi bana göre. Salt gerçeklik boy ölçüşebilirdi yalanla.
Şehrin göbeğinde bu telaşsızlık... artan duvarların yüksekliği. Sorgusuz bakışlar...
tiksinmek mi yoksa mide bulantısı mı ağır basan.
Şehrin kalbinden öpmeliyim diye düşündüm bunca çırpıntıyı onca berbatlığı içinde saklıyor daima.
İki adım daha atmadan soluğumu tuttum tünele girmeyecektim henüz...
tanımlanan konumların cazibesi içinde kendini hapseden koridorda sıkışmak ve bu sıkışıklığın içinde yol bulmaya çalışmak. Zararsız olana inat faydasız bir mahcubiyet.
Tanrım kalibrasyon sana emanet!
Derin farklılıkların sağlamasında aşağılanan hatta hor görülen duygu bolluğu yaşayan akıl kıvrımına normal olma eklentisi kuramayan insanlar ve yaratımla kendi kendine bir okyanus olan vücutlardı güne konu olan.
(Vücut dediğimde içinde dirilik taşıyan henüz kanlı, canlı ölmemiş kimselerden söz ettiğim anlaşılır umuyorum.)
Suskunluğuma yanıt aradığım zamanda olası kayıplar yaşamak ihtimali gittikçe artıyordu. Daha çapraz bir sarmalı bölmeye çalışırken kendiliğinden çözülmesi bulmacanın canımı sıkmıştı. Eski bir filme dalmalıydım acilen
ki
adımlarım daha da hızlandı camdan cadde de...
aşağıya inmek veya yukarıya çıkmak gibi bir mizansen farklılığım yokken yürüdüm gecenin içine...
Eylül/2020
maide
Hayatın içinde savrulup gidiyoruz işte... Bir saniye sonrasını, bir dakika sonrasını bilmeden, başımıza gelecekleri düşünmeden. Kimi zaman gün ışığı ile yolumuzu bulurken, kimi de karanlıkların içinden ortaya çıkarıyoruz güzellikleri, Tanrı'da ilhamlarımızı eksik etmediği zaman değmeyin keyfimize... Güzellikler katıyorsak dünyaya kendi çapımızda hasbelkader bunda birilerinin de katkısı var mutlaka. Güzel bir yazı vurucu cümleler ile bir an da içine alıyor insanı tıpkı hayat gibi... Kutluyorum Maide Hanım içtenlikle güne yakışan bu yazınızı...
Günün yazısı olmayı fazlasıyla haketmiş, son derece etkileyici ve güzel bir anlatım. Tebrik ederim. Güçlü kaleminizin estirdiği güzel rüzgarlar hiç bitmesin.