Monarşinin Dili Oligarşinin Dili 2

Hücreden, organizmaya; atomdan moleküllere; tekil yaşamdan, topluluk ve toplum sal kolektif yaşamlara; üretimden, tüketime; iklim sel çevrimden, alanlara; her şey birleşme, kovalent bir bağ tarzı pasif ya da etkin biçimde ortaklaşa olanın organzesidir.

Ama ne hikmetse kendi hüküm alanı içinde tek olan, mülkün sahibi olandı. Monarşin olandı. Her şeyi hakkıyla bilendi. Tedirgin edici sahiplikler üzerinde oturuyordu. Bu tedirgin ediciler nedenle bilmek duymak zorundaydı.

Sahibi olduğu tedirgin ediciler sağlatma gibi ürettirme gibi inşanın unsurlarından olan kolektif birim zamanı, kolektif gücü, kolektif aklı veya ortak akıl gibi inşa unsuru türü ortaklıkları tanımamakla, ortaklaşmayı bilmemekle, ortak olanları unutmakla-unutturmakla aslında her şeyi bilmemiş oluyordu!

Mülkü olan her şey kolektif yapı (müştereklik) bileşenleriydi. Ve kolektif iletmeye göre olan varlığa "mülkün sahibi O" diyordu. Bu haliyle ve bu aşamada mülkün sahibi Turu Sina gibi, El Şadday gibi birim alan içinde bay erki bir sahiplikti.

Yani “her şeyi hakkıyla bilen ve mülkün sahibi olan O” diyen her monarşin alan içi genel söylemler; o günün ilk inşa zaman koşulları içinde gücü yetme, hükmetme gibi monarşin eylemleri ortaya koyan söylemlerdi. Kolektif olan ne varsa onların üzerini örtmekle ilk kes meşru olmak istemenin gayretiydi.

Ne var ki gün geldi. Tarihin akışı ve inkişafın (gelişmenin) gereği olarak, sağlatan üreten ilişkilerin bir genleşmesi olaraktan El, monarşin bir alan içi düzen ile yetinemezdi. Yetinemedi de. Özel mülk sahipli kolektif ilişkileri iyi bilen. Ve kolektif ilişkileri kendisine mülk yapmış olmakla her şeyi iyi bilen İL BAY, ya da bay erkleri bileşmeleri ortaya çıkacaktı.

Zaten tüm parçalar bir yere ait olmanın alan etkisine göre birleşme eğilimindeydiler. Bu tür EL BAY veya İL BAY türü birleşmeler ya da monarşin tarzı güç birliği yeni bir durum senteziyle güç paylaşma ortaklaşmasını ortaya çıkaracaktılar.

Bu yeni ortaklaşma durum muhasebesi içinde “her şeyi hakkıyla bilip söyleyen, zikir sahibi olan, anmaya anılmaya layık olan o” demek yerine şimdi de “zikri biz indirdik, Söz sahibi olan, anmaya anılmaya layık olan biziz" diyordu. Bu sözlerdeki biz lafzı ortaklık ifade eden, ortak tanır bir söylemdir.

El tarzı inşa, tekilerk olma durumundan çıkıp; tekilerk durumunda olan ve her şeyi bilen diğer mülk sahibi tekil bileşen güçlerle birleşti. İttifak etti. Ahit etti. "Biz" söylemi oligarşin denen veya takım erki denen ilk tarihsel yapıların söylemiydi.

Kolektifin mülkü, zikir söylemi ile zikre göre pay edilmişti. Özelleştiren ihale ile kolektife ait olan ne varsa zikir sahibi El üzerinde kalmıştı.

Şimdi ise kendi zikir alanı dışına taşmanın yeni durumu karşısında kişisi mülk sahipliği üzerinde zikir sahipleri bileşmesi vardı. Zikir yetmiyordu. Neye karşı? Mülksüzlere karşı. İnkişaf eden gidişata karşı.

Gidişata göre birleşmenin gücü bir erk paylaşmaydı. İradeyi paylaşmaydı. Zikri veya zikrolunanı paylaşmaydı. Özel mülk sahipleri eksenli yeni güç birliği ortaklaşmasına takımerki veya oligarşi deniyordu.

Sümer bey erki olan ensiler ililer sentezi rahip krallar olan Lugal El Lugallerdi. El zikri monarşin dediğimiz ensilerden ililerden geliyordu.

Zikre göre mülk sahiplerinin en yetenekli başı; lugaldi. Melikti. Sultandı. Kraldı. Emirdi. Buyruktu. Yahut ta padişahtı. Lugal söylemi monoteist monarşi dönemi zikir sahipliği olan iman akdi nedeniyleydi.

Bizler bazı kavramları kendi dinimiz içinde duyabiliriz. Bu bizim genel olandan özel olana doğru sınırlanan, daraltılan ve genel olan bilgiden eksikliğimizdir. Koşullanmamızdır.

Monoteist monarşi, özgecil tutum ve davranıştan; üreten ilişki kapasiteli donanımlarıyla birlikte; hoşlanma yönü ağır basan kolektif oluş yoksunu bilinçsizliğe yani özne bencilliğe rücuydu.

Nesnel bağ ilişkileri olan özgecilikten kopup; kolektif kapasiteyi ele geçirmek isteyen zikir söylemine tabii olmaktı. Bir Bel tapınak, bir İştar tapınak rahibi gibi zikre yani mülkün sahibine rükû ve sücuttu.

Hamurabi gibi Nemrut gibi zikrini söyleyen kişi sözün (zikrin) sahibi ise, aracıya gerek yoktu. Yok, eğer zikrinin, aklında geçenin gölgesi olup; zikrin gölgesine sığınan davranış ve söylemse bu temsilcilikti.

Oligarşi içinde zikir olan, zikrin dile gelmiş kişisi olan Davut gibi, Süleyman ve niceleri gibi padişah kişisi oligarşide önde gelen bu tutumlara baş ve tercüman olan kişiydi. Padişahtı.

Padişah Pankuşlar Meclisi gibi genel bir soylular meclisi oluşurdu. Soylular mülk sahibi olanlar, kaderde doğuşta pay sahibi olanların oluşturduğu meclisti.

Ön ittifaklarda totem meslekli üreten güçlerin oluşturduğu kurul vardı. Oligarşide bu kurul yerine kaderinde mülk sahibi olması yazılmış olanlar vardı!

Osmanlıdaki mülk sahibi ayanlar bu kurulun üyesiydi. Bunlar güvenilir kişilerdi! Her halde kölelerin güvendiği kişiler değildi.

Padişah bu danışma meclisine (kurula-divana-huzura) bu ayanları seçerdi. Bunlara da ayan veya ayanlar meclisi (oligarşisi) denirdi.

Ayan meclisi, oligarşi içinde oluşan güvenilirlerdi. Güvenilirlik mülk sahibinin; kendisi gibi diğer mülk sahibini (zikir sahibini) kollayıp gözetmesiydi.

Güvenirlik, çıkar birliği olmanın birbirini gözlerinden tanıdığı; egemenin egemeni gözünden tanır olduğu bir güvenilirlikti.

Ayanlar kurulu yanında seçimle halktan gelen temsilciler de vardı. Bu tür umumi (genel) meclise, meşruti monarşi veya meşruti oligarşi denir. Mülksüzleri de işe katmakla az biraz meşrulaşmaydı.

Oligarşin meşruiyet burjuva hukukunun gereğiydi. Fabrikalarında çalıştıracak köle bulamayan burjuva tarım kölelerine yöneliyordu.

Tarım kölelerini tarım alanında kurtarıp fabrikalarda çalıştırmak için köleliğe; aslında sadece tarımdaki köleliğe karşı çıkıyordu. Sanayi köleliğine bir diyeceği yoktu!

Burjuvalar (para adamlığı olan yeni mülk sahipliği) biliyordu ki köleler veya mülksüzler ya tarım da ya sanayide; illa bir mülk sahibine sığınıp üç otuza çalışmak zorundaydılar.

Kolektif üretim ve ancak ve ancak kolektif üretime dayalı kullanım, tüketim olanağı olan özgürlük, özelleşen mülk sahipliği nedenle kolektif olanak yitirilmişti.

Özgürleşme aslında zikirci anlayış nedenle yitirilmişti. Özgürleşme doğayı üreten kolektif güç ileydi. Ama kolektif gücün kullanım ve tüketimini yeniden köleci zemin içinde aramaktı!

Köle emeği olan yerde genelin özgürlüğü olmazdı. Köle emeği olan yerde ancak ve ancak zikir sahiplerinin haksız edindiği kullanım ve tüketim özgürlüğü olurdu. Kolektif üretip kolektif paylaşım üzerinde kişisi kullanıp tüketmedikçe özgür olamazdınız.

İnsan özgürlüğü kaybettiği yerde değil de hiç bulamayacağı bir yerde köle oluşunun içinde arıyordu. Özgürlük köleliğin zıttı filan değildir.

Özgürlük kolektif gücün ortaya koyduğu bir gelişmenin kullanım tüketim yansımasıdır. Kölelik ise mülk sahibi olup olmama zikirci ilişkilerin ortaya koyduğu zikre uygun kolektife göre geri bir durumdur.

Burjuvazi insan hakkı, hukuk deyip güya tarım kölelerini özgürleştirdi. Tırnak içi söylersek "özgürleşen" tarım köleleri iman ahdi yerine bu kes de kendi isteğiyle ya da toplu sözleşmeyle emeğini burjuvaya satan yeni tip bir kölelik ile yeni bir ahit zikri içine doğmuştu.

Bir yanı ile halk söylemi de köleliğini pazarlık usulü satan emekçi söylemiyle; amele sınıfı; işçi sınıfı diye belirtilir oldu.

Sonuçta halk söylemi zikrin ortaya koyduğu; zikri belirten bir karşıtlıktı. Halk ta zikir yoktu. Zikri olan da halk değildi. Magna Karta ile birazcık ta senedi ittifak ile tebaa oluş az az geri kalmaya başladı.

Oligarşi veya takım erki demek panteon birliği demekti (tevhitti). Oligarşi zikir üzerine biz diyen zikrin gözetmesi üzerine varlıklı olanların birliğidir.

Panteon merkezlerinde; "bir zamanlar yeryüzünde 35 bin tanrı vardı" diye ifade edilen birçok egemen durumuyla, politeisti El, vardır.

Panteon merkezleri de ön ittifak merkezleri gibi politeisti bir görünüm ve yapıydı. Ama arada çok fark vardı. Ön ittifaklalar üretim ilişikli üretim hareketi merkezleri olmakla totem meslekli politeisttik bir yapıydı.

Oysa takım erki olan tevhidin merkezleri (oligarşi merkezleri-panteon merkezleri) özel mülk sahipli zikrin (söylemin) merkezleri olan; monarşin beylerden, efendilerden oluşan yapının birliği, birleşme tevhidiydi.

Totem alan, özellikle YASA diyordu. Yasa doğada tekil sağlama durumları yerine geçen sosyal ve kolektif gücün; eylem, iletişim ve ortaklaşma birliğini söyleyen kolektiflik olmakla; tekil duruma karşı özellikle belirtilen YASAYDI:

İlk yasa; totem alan içinde kolektif güç sayesinde kolektifçe doğada sağlatmanın yasasıydı. Yani tekil ve bencil sağlamaya göre kolektif ve ortaklaşma olanı söylemekle sosyo-öznel ve özgecil oluşla YASAYDI.

Üretim ilişkileri üretim yapma üzerindeki ortaklaşmayı sağlatma olarak söyleyen sosyo toplumsa özneli oldukça nesnel yasalardı. Tevrat bu kolektif bilinçli yasaları eski ahit ve yeni ahit diye sınıflar.

Oysa "zikir" denen söylem ne sağlatan ilişkiydi. Ne üreten ilişkiyi söyleyen yasaydı. Kolektif üretim üzerinde kolektif üretimi ve kolektif üretimin özne ve nesnesine mülk demekle "mülk benim diyen zikirdi".

Kolektif olanı yani ortaklaşma üretim nesnesi ve üretim öznesi olanı kişi mülkü olarak tarif edip; pay etmenin söylem gücü olmakla; anma, anılma, hatırlatma olmakla; zikirdi.

Zikir, kolektif üretim nesnesini ve kolektif üretim gücünün öznesi olan insanı, kişileri; "benim kulum, benim mülküm" diye zikrederek mülkünü kimi kişiler üzerinde bırakan illüzyon oluş enfeksiyonuydu.

Zikir kolektife ait olanı kimi seçilmiş kişiler tasarrufuna ihale tescili yapıyordu. Zikrin yaptığı tescil nedenle zikrin anlamı meşru olmamaktan ötürü zikir çırpınış içindeydi. Zikir meşru olmayanı (yasa olmayanı) zikir üzerinde yasa veya meşru kılmanın söylem tehdit dilindeki baskı ve basınçtı.

Bu aşamada oligarşi sadece özel mülk üzerinde ortaklık tanımıyordu. Ama bileşimin gücü kendi gibi sahiplikleri olan benzerler, denkler üzerinde bir ortaklaşma ve birleşmeydi. Gelecekte şirket adı altında mülk ortaklaşması da yapacaklardı.

Yeni durum içinde kişi sahipli benzerlerin ve denklerin zikir denen biz söylemi içinde ittifaktı. Ve yeni yapı sadece zikir söylemli mülk sahipleri birleşmesiydi. İlk monarşin yapılar zikredenle, zikre boyun eğen iman ehli ayrışmasıydı.

Zikir ihaleyi, paylaştırmayı söylüyordu. Neyin ihalesini ve neyin paylaştırılmasını söylüyordu? Mülküm dediği kolektife ait kolektif gücün ihalesini ve paylaşılmasını söylüyordu. Zikre göre yapılan paylaşma sonrasında birinin elinde iman ahdi ve imanın şartı kalmıştı.

Zikir sahibi olan diğerinin elinde ise kolektifin gücü olan zikir de denen mülkün İHALESİ kalmıştı. Zikir söylemli mülkler veya ürettiren güç birliği ile monarklar; inşa gereği olarak mülk sahiplerinin kendi arasında yönetme, söz söyleme gibi kolektif oluşa geçmenin de kavramıydı.

Burada oligarşin güç birliği veya ortaklığı denen durum (tevhit); kamusal ortaklık değil monarşi dediğimiz tekilerk güçlerinin zikir söylemli birleşmesiydi. Yönetme, mülk sahibi olma, hak ortaklığı gibi zikir söylemli oligarşin güç kolektif ligi olmanın ortaklaşmasıdır. Zikir, kolektif olana bir parantez; bir ayraç içi söylem açmaydı

Bu türden sentezlerle takım erki içinde olan monarşi, ister istemez kendi aralarında bir danışmaydı (meşveretti). Takım erki danışması ilerdeki soylular egemenli mutlak monarşinin ayak sesleriydi.

Nasıl ki tarihi akış içinde (tarihi seyrediş içinde) verimlilik adına köle emeğinin bir kısmını köleye veren dere beyler ortaya çıkmıştı. Benzer verimlilik anlayışı güden tutumla kölenin çalışmasında gelen güç kavramı adı altında; zikre göre olmak kaydıyla halka da yönetimde söz sahibi olma hakkı tanınmıştı.

Bu hak kolektif birim zamanlı bir hak ve hak ediş değildi. Mülk denen zikir sahiplerinde en çok zorla ve bazen de aracılar eliyle lütufla alınan bir haktı. “Biz izin vermesek yürüyemezdiniz” deme kibri gibi bir lütuftu. “Biz dilemedikçe siz yapamazsınız” gibi. Kibir şeytanda bulunur deniyordu. Mülk sahibi tevazu gerektiğinde zikir sahibi olmanın kibrini kendinden iblise doğru öteleyip tevazuu üzerine alıyordu.

Asıl kibir mülk sahibi olucu zikirdeydi. Kibir zikir ahkâmına göre yönetende oluyordu. Böylece sultanın olduğu yöneten yapı yanında bir de ayan meclisi meclisi mebusan olmakla meşruti bir oligarşi veya meşruti bir monarşi ortaya konacaktı.

Monarşi: kolektif güç karşısında veya ortaklaşma karşısında; ortak (kolektif) güce karşın tekil olanın veya monarşin güçle meşru olmanın; söylemi ve zikriydi (anması-anılmasıydı).

Her bir monarşin bey olanın kendisine özgü, kendi mutlaklığı (egemenliği-sahipliği) vardı. Tekil olana göre; tekil olup bitecek olana göre tekil bir (mono) söylem zikri olan söylemleri vardı (egemenlikleri, sahiplikleri, mutlak oluşları) söylemleri vardı.

Her bir monarşiye göre, her bir monarşi içinde olan bu söylemlerin söylem gücü, o monarşin sahipliğe ait zikri ifade ediyordu.

Her birine göre "tekil erk gücü" olan monarşin söylemler giderek monarşiler ittifakı oldu. Monarşiler ittifakı ilk zikrin ittifakı olan oligarşiydi. Oligarşi zikrin tekil erkler arasında paylaşılmasıydı. Oligarşi bay erkleri arasında zikrin ortaklık gücünü ortaya koymaydı. Zikirler, sahiplik beratıydı. Ve güç tanımı olan mono (tekil) söylemdi. Egemenlikti. Mono olan eski ahit oligarşi içinde birbiri ile çelişir oldu.

Eski ahde göre tekil egemenliğe göre olan söylem ve zikirden doğan çelişme, biz demenin zikri içinde çoklukta tekil olan yeni bir tevhit dilini doğuruyordu. Bu dil "biz" diyen oligarşinin gücüydü.

03 Temmuz 2020 12-13 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar