Mozart'a Yolculuk - 10
Bir Rondo Alla Turca Macerasi 28 agustos 2012
4. gün bölüm 1
Stockrau dan Viyanaya Mozart a...
Ilk çadır uykumuz gayet iyiydi ekonomik ve karlıydı bizim için. Yumuşak bir yatağa gerek olmadığını anladım. Bir fırından kahve ve krosant alıp yine devam ettik yola. Yine orman yine Tuna olduk. Bu sefer sürüyle ceylanlar gördüm kimisi bizden kaçarken kimisi hayran hayran bize bakmayı tercih etti. Dedim ya Avusturyanın doğası bir harika, insanlar yaban hayatla gayet barışık bir şekilde mutlu ve huzurlu yaşamasını öğrenmişler. Biz Türkler olsak ne orman barakırdık nede orman da yaşayan canlı. Tahtadan yapılmış bir köprüden karşıya geçtiğimizde bir tahtanın üzerine yapılan resim dikkatimizi çekti. Durduk resimde bir adam elinde kavalı ve arkasında da onu takip eden fareler vardı. Evet farkında olmadan fareli köyün kavalcısı hikayesinin yaşandığı şehre Korneuburg a geldik. Bisikletlerimizi şehrin içine sürüp gezdik biraz şehrin tam ortasında fahreli köyün kavalcısının bir heykeli vardı. Benim en sevdiğim hikayedir ve plan dışı karşılaştığım masal kasabası beni hem şaşırtı hemde mutlu etti. Hikayaye gelince 17 yüzyılda fareler basar Korneuburg kasabasını. Belediye baş edemeyince, kendilerini bu beladan kurtaracak bir kahraman aramaya başlarlar üstelik birde ödül koyarlar. Bir süre sonra elinde kavalıyla bir adam gelir kasabaya ve kendilerini bu beladan kurtarabileceğini söyler. Ve başlar kavalını çalmaya, kavalın sesini duyan fareler saklandıkları delikten çıkıp kavalcıyı takip etmeye başlarlar ve kavalcı Tuna nın kenarına gelip durur, yürümeye devam eden fareler Tuna ya düşüp boğulurlar. Kavalcı ödülünü geri almak için döndüğünde, belediye meclisi bu olayı çok basit olduğunu öne sürerek söz verdikleri ödülün yarısını verirler. Duruma sinirlenen kavalcı paraları belediye meclisinin ayaklarının dibine atar ve Korneuburg u terk eder. Bir kaç ay sonra büyük bir gemi demir atar Tunaya, içinden şık bir elbiseyle kavalcı iner ve kasabaya girer. Kasabalılar tanımaz kavalcıyı taaki kavalcı kavalını yeniden çalmaya başlayıncaya kadar. Bu sefer kavalcının sihirli sesinin peşine kasabanın çocukları takılır ve tüm çocuklar dans ederek kavalcıyı takip ederler. Kasabalılar bu olaya şaşırır ve onların şaşkın bakışları arasında tüm çocuklar kavalcının gemisine binerler ve gemi demir alıp gözden kaybolur. Bir daha da bu çocuklardan haber alınamaz. Geriye sadece iki çocuk kalmıştır, birisi sağır olan diğeride bu cümbüş esnasında yeni entarisini eve almak için koşan kız çocuğu... Bu hikaye yıllar sonra Grimm Kardeşler tarafından tekrar derlenerek dünya edebiyatına kazandırılmıstır. Korneuburg a veda edip az kalan amacımıza yani Viyana ya Mozarta pedal çevirmeye başladık.
Klasik müzigin dahi cocugu 20 Kasım 1791'de yatağa düştü. Elleri ve ayakları şişti. Halsizleşti, kustu ve ateşlendi yaşamın iliklerinden bir şırıngayla çekildigini hissetti. Ölüm neden bu kadar erken gelmişti ki... acelesi neydi. 4 Aralık akşamı Mozart'ın durumu ağırlaştı ve doktoru Thomas Closset eve çağrıldı.
Mozart "Ölümün tadı dudaklarımda... Bu dünyadan olmayan bir şey hissediyorum" der.
Doktor çaresizdir Mozart'ın başına soğuk kompresler uygulanmasını istedi.
5 Aralık'ta, gece yarısından bir saat sonra, Mozart 35 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Öldüğünde vücutunda ki darı büyüklüğündeki kabarcıkları görenler mozartin ölüme götüren nedenin bu hastalik olduğuna inandilar. Yani kurdeşen hastaliğiydi müzik dehasini bu yaşta bu dünyadan alip götüren.
Viyana'daki kayıtlarda, Mozart'ın resmi ölüm nedeni olarak bu gösterildi.
Oysa Mozartın neden ve nasıl öldüğü net bilinmemekle beraber ortaya pek çok varsayım atılmıştır. Trişinoz, civa zehirlenmesi ve ateşli romatizma bunlarin başlıcalarıdır.
Korneuburg ile Viyana arasındaki mesafe öyle çok uzak değil bir kaç pedal basımından sonra Viyananın gökdelenleri görülmeye başladı. Heyecanımız çoğaldı artık an meselesi Osmanlının atlarıyla fethedemediği Viyanayı iki bisikletli muhteşem Türk fethedecek. Işte Viyana sevişmeye hazır delişmen bir yosma gibi kollarımızda. iIk önce neresinden başlamalı öpüp koklamaya...
Tunayı kollara ayırmış viyanalılar bu kollarının arasında Tuna adası yapılmış şimdi gökdelenlerin dikildiği bir ticaret alanı. Kamp yapacağımız çadır kente buradaymış biz yanlış yerlere gidip sorduk aradık zaman kaybettik ama yine aldığımız bilgiler doğrultusunda Tuna adasına geri dönüp kamp merkezini bulduk. Çadırımızi kurup tramvay ile şehrin büyüleyici merkezine daldık. Viyana eski binalarıyla hala şatafatlı ve çekici bir şehir. Schönbrunn Sarayı, St. Stephen Katedrali(Stephansdom), Belvedere Sarayı, Kelebek Evi (Schemtterlingshaus), Albertina Müze ve Galerisi, St. Charles Borromeo Kilisesi( Karlskirche), ve benzeri görülmesi gereken çok özel ve güzel köşelere sahip viyana... açlığımızı güzel bir schnitzel yiyerek giderdik sonrasında bizim için önemli olan yere Mozart ın evine gidip gezdik. Dahi müzisyenin yeri geldiğinde acılarıyla yüzleşip mutluğuyla sevindiği bu küçük evi gezmek yolculuğumuzu anlamlı hale getiren bir kareydi. Otobüsle yaptığımız şehir içi tur ile çoğu yerini gezip gördük. Bizim için önemli olan Viyana da bulunan içinde pek çok ünlünün yattığı Zentralfriedhof-Merkez Mezarlığı ve yolculuğumuzu adadığımız dahi müzisyenin yattığı Sankt Marx Mezarlığını ziyaret etmekti. Fakat ilk gün zaten bitmişti bu saaten sonra yapılacak en güzel şey yatıp uyumak ve güne erken başlayıp bu mezarlıkları gezmekti. Tramvay ile çadır kentimize dönüp duşumuzu aldık ve uyuduk. Iyi uykular Mozart...